Jules Payot

İrade Terbiyesi II Zihinsel Çalışma ve İrade


Скачать книгу

çaba girişimini felç ederler.

      “Telafi edilemez!”, “Yeterince vaktimiz yok!”, “Küçük bir şehirde çalışmak imkânsız!” gibi bahaneleri daha önce incelemiştik.9

      Hiçbir şey yapamayacağını kabullenmek oldukça budalaca bir düşüncedir çünkü kimse hiçbir şey yapmadan duramaz. Oysa zihinsel enerji seviyesini düşüşe terk eden tembel kişi, yaşamın var ettiği ve enerjik bir insanın farkına bile varmadan üstesinden geldiği sayısız küçük işten acı çekmektedir. Gidilecek bir ziyaret, hazır bulunulacak bir akşam toplantısı, yazılacak hoş bir mektup, girişilecek bir iş irade hastası biri için oldukça yorucudur. Çalışmayı bilmeyen biri için şeytanın her şeyi zahmetli bir iş hâline dönüştürdüğü o kadar doğrudur ki.

      Çalışma Yoksa Ruh Sağlığı da Yok

      Demiştik ki Alpler’e zorlu bir tırmanıştan geriye nasıl ki zinde bir güç ve irade sağlamlığı kalırsa enerjik bir çalışma da aynı şekilde bizi dinç tutar. Çaba sarf eden kişi gittikçe daha kararlı, azimli, sebatkâr olur ve kendi dikkatinin yöneticisi hâline gelir.

      Bu önemli bir kazançtır; üstelik tek kazanç bu da değildir. Çünkü kişinin mutluluğa dair kazandığı değer tükenmez ve halkın saygısıyla ödüllendirilir. Tecrübeli bir doktor, akılcı bir avukat, işinin ehli bir öğretmen, gerçekleri anlayan ve geçmişin etkisi altında kalmayan bir yönetici en sonunda toplumun sempatisini kazanır. Erkenden enerjilerini kaybeden ve yaşamları genellikle kıskançlar tarafından kötülükle zehirlenenler ise bu gerçek ödülden mahrum kalabilir. Yalnızca sonuna kadar dayandığımızda kıskançlığa karşı zafer kazanmayı neredeyse garantilemiş oluruz. Yine de gerçek değere sahip ruhlar için toplumsal ödüllere umut bağlamamak daha iyidir çünkü bu ödüller genellikle kimseden bir şey beklemeyen maharetli ustalara gider. Artan enerjiden kaynağını alan ve kötü talihe üstün gelen güven duygusunda ödül aramamak için sıradan bir ruh hâlinde olmak gerekir. Toplumsal ödül, çalışmanın yalnızca “yan ürünüdür”.

      Keşfetmenin Mutluluğu

      Keşfetmenin yoğun mutluluğu artan enerji duygusuna komşudur. Zorlu bir tırmanıştan sonra engin bir görüş açısına kavuşan dağcı misali çalışan kişi de karışık hâlde bir bilgi yığınının zihni aydınlatan hipotezler sayesinde düzene girdiğini birdenbire keşfeder. Nesnelerin ve düşüncelerin zorlayıcı karışıklığı yakından bakılan bir tablonun renk yoğunluğu kadar kaba gözükür. Bu noktada ise her şey basit ve güzel bir görünümle uyumlanır. Daha sonra olguların, güçlü bir meşe gibi aylar boyu yavaşça gelişen teoride, nasıl uysal bir şekilde yer aldığına tanık oluruz.

      Bu şekilde ele geçirilen ve hayata tat katmaya yeten bazı mutluluklar yaşadım. Sainte Anne’daki Magnan servisinde bir hastanın baş ucundayken beni saran duyguyu hatırlıyorum. Bize öğretilen özgür irade teorilerinin saçmalığını birden fark etmiştim. İradesizliğin ya da isteme yeteneksizliğinin ne olduğunu o gün anlamıştım. İradenin yalnızca bir kelime olduğunu da. Bu kelimenin altında kendini gerçekleştirmek, kaslarımızdan oluşan 368 görevliye komut veren gücü ele geçirmek için mücadele eden duygulardan ve düşüncelerden oluşan bir uğultu vardır. Hastalarımızda isteme yetersizliği ya heyecanlanamamaktan ya da anında tetiklenen duyguların aşırılığından geliyordu. O anda ustaca bir taktik ve ileri görüşlü bir stratejiyle özgürlüğümüzü ele geçirebileceğimizi anlamıştım. Otuz sene boyunca bu keşfi olgunlaştırdım ve bu keşif de bir yandan İrade Terbiyesi diğer yandan İnanç isimli kitaplarıma dönüştü.

      Sainte Anne’da zahmete değer duygulara meyletmeyen, bu duygulara önem vermeyen irade hastalarını incelediğimi söylemiştim. Bu hastaları zavallı kılan bir sebep var ki aynı sebepten ötürü çoğu genç insan hayatını kaçırır. O sebep de dikkat dağınıklığıdır.

      Yirmi yıllık gözlem sürecinden sonra bu keşif benim bir kesinliğe varmamı sağladı: Dikkat dağınıklığını kural olarak kabul eden eğitim sistemimiz, zekânın ve enerjinin akılalmaz bir şekilde yok oluşuna neden olmaktadır.

      Başka bir keşfe daha ulaştım çünkü keşfetmek, keşfin sonuçlarının zenginliğiyle somutta yürümektir: Bir köyde doğduğum için bazı ailelerde dört nesil (bir asır) boyunca süregelmiş duygunun etkileri hakkında fikir sahibi oldum. İyi birer analist olduklarından habersiz neredeyse yüz yaşındaki yaşlılara sorular sordum ve anladım ki tek korkunç yazgı, zorunluluklarımızı ve sahip olduklarımızı dakika dakika beynimize kaydeden, aşağıda bahsedeceğimiz Dürüst Muhasebeci’dir.

      Evrenin sorunlarının Tanrı tarafından çözüleceğine artık inanmayan çok sayıda zihnin maneviyatsızlığından şaşkın bir hâlde, iyi niyetli küçük bir kitabın getireceği sesten şüphe duymadan Ahlak İlmi Dersi kitabımı yazıyordum… Aylarca hafızama yığılmış felsefi sistemlerin yarattığı karışıklıkta çırpındım ve defalarca bu sistemleri takip etmekten vazgeçtim fakat aniden, yüksek dinlerin ve büyük filozofların ortak gerçekliğinin içinden bir ışık belirdi. Şöyle ki, maneviyata yönelik gittikçe bilgeleşen bir gayreti olmasaydı insan hayatını hayvanların hayatından üstün kılan hiçbir şey olmayacaktı. Bundandır ki insan hayatı, tek bir mutlak değerin içinde yer alır: Aklın değeri. Eğer bu gerçeği kabul etmezsek ne sosyal görevleri ne de yazma ve düşünme özgürlüğünü yapılandırmak imkânsızdır. Düşünceler sadece dinginlik içinde gelişebilir ve sürekli bir dinginlik yalnızca adalette mevcuttur. İnsan toplumu yalnızca bu yüksek amaç sayesinde arılardan, karıncalardan ya da kunduzlardan oluşan bir topluluktan daha yüksek bir değere sahiptir. Materyalist toplum anlayışının neye dönüştüğünü görmek için Durkheim’ın sosyolojisinin dayanıksız payandalarını incelemek yeterli olacaktır.

      Bir şimşek çakmasıyla, o vakte kadar hafızaya istiflenmiş düşünceler ve olaylar birikiminin aniden düzene girdiğini gördüğümüz zaman zihin üzerindeki ağır baskı ortadan kaybolur, yerini bir hafiflik ve sevinç duygusuna bırakır. Karışıklık büyük kitleler hâlinde düzene girer. Bu, kesin bir zaferden sonraki günün neşesidir. Canlandırıcı sağlamlık ve düzen duygusu yok olmaz çünkü keşfin sonuçlarının uygulanması bu duyguyu tazeler ve diyebiliriz ki emekçisi tarafından böylesi sevinç bolluğuyla ödüllendirilen zihin, daimi bir kutlama yaşar. Çalışmanın devamıyla daha büyük ödüller arka arkaya gelir.

      Çalışma, Özgürlüğün Gücü

      Bu olağanüstü savaştan sonra antik köleliğin yok olmadığını ama etkisini hafiflettiğini ve sinsi bir şekle büründüğünü tespit ederiz çünkü ezici bir kölelik anlayışı doğuştan zengin ve ayrıcalıklı olmayanlar üzerinde ağırlığını hissettirmeye devam etmektedir. Bu kişiler varlıklarını sürdürmek için gücü ve parayı elinde bulunduranlara bağımlıdırlar. Kölelik, çoğunlukla yorucudur ve bağımsızlığa duyulan susuzluğu ya da her insanda bulunan haysiyet duygusunu genellikle acımasızca bastırır.

      Hakkını elde etmenin tek bir yolu vardır: Değerini büyütmek ve mesleğinde kimsenin yeteneklerine başvurmaktan çekince duymayacağı kaçınılmaz bir insan olmak. Değerini büyütmenin yolu ise çalışmaktan geçer. O hâlde genç insanlar şunu bilmeliler ki, bağımsızlık sadece gayret göstererek ve emek vererek kazanılır.

      Ancak çalışmakla elde edilen sadece maddi kölelikten kurtulmak değildir. Cehalet de bunun kadar katı bir köleliktir:10 Eğitilmemiş zekâların kısıtlı bir hayatı vardır ve bu hayat bilgi eksikliğiyle, ön yargılarla, çevrenin bayağı duygularıyla baskılanmış gibidir. Enerjik bir insan ise vadinin dibini kaplayan bu sis bulutundan bir kanat darbesiyle