uzun ve zahmetli buluyorlardı. Senin gibi cesaret gösteren fakat kötü zamanlarda mücadele etmekten vazgeçen geleceğin büyük insanlarının çoğu da doruğa ilerlerken bu şekilde yarı yolda kaldılar. Sen, hesabına her gün capcanlı çabalar eklemeye devam et. Yorgunlukta aşırıya kaçmadan sakince zirve tırmanışını tamamlayıp engin görüş açısına kavuştuğunu göreceksin.
Unutmayalım ki Dürüst Muhasebeci koruyucu bir meleğin merhametine sahip değildir; esnemez ve acıma duygusuna erişemez: Olanı olduğu şekilde kayıt altına alır ve sadece zenginlere eli açık davranır. Bunu asla aklımızdan çıkarmayalım ve kendimiz aleyhine hareket etme budalalığına sahip olmayalım. Başarısız, kıskanç, hayal kırıklığına uğramış kişi her zaman ödenecek borçlarını budalaca artırıp hanesine yazdıran ve günden güne merhametsiz düşmanını güçlendiren bir “Héautontimorouménos”tur.21 Hayatın, her birimiz için olmasını istediğimiz şekilde var olan birer yapıt olduğunu düşünmemiz daha doğrudur. Her birimizin üzerinde eksiksiz yargıyı oluşturan şey, yapabildiğimiz işin kalitesidir. Yaratmayı bilmeyen kişi yalnızca bir gölge ve saf bir hiçliktir. Yaşamak, yaratmaktır; yaratmak ise çalışmak.
Çalışma üzerine Montaigne’in felsefe hakkında söylediği şeyi söyleyebiliriz: “Onu çocuklara erişilemez, asık suratlı, çatık kaşlı ve korkunç bir şekilde tasvir etmekle hata ediyoruz. Bu sahte suratla onu benden gizleyen kimdir? Bundan daha neşelendirici ve çılgınca diye tarif edebileceğim bir şey yok.”
İKİNCİ BÖLÜM
Gerçek Zekâ ve Sözde Çalışma
Mademki bir insanın değeri yaptığı işin değeriyle ölçülür, o hâlde bu kelimenin anlamını tam olarak belirlemek, sözde çalışmayı gerçek olandan seçmek ve yüzeysel gözlemcileri aldatabilecek taklitleri ayırt etmek gerekir. Emile Zola, Dört İncil yapıtının ilkinde şunu yazmaktaydı:
“Çalışmaya inanç duymanızı rica ediyorum. Hayatın başka bir anlamı, başka bir var olma amacı yok: Her birimiz yalnızca elimizdeki emeği ortaya koymak ve daha sonra yok olmak için tezahür ediyoruz. Ah gençlik! O hâlde hepiniz işinizin başına geçin! Her biriniz hayatını dolduracak bir görev edinsin! Oldukça mütevazı görünebilir ama daha faydalı olacaktır. Ne şekilde olursa olsun fark etmez yeter ki bir göreviniz olsun ve sizi ayakta tutsun! Onu düzene koymayı başardığınız zaman bu görev sizin sağlık ve mutluluk içinde yaşamanızı sağlayacaktır. Her üyesinin kendi çalışma mantığını oluşturan bir toplum ne kadar sağlıklı ve büyük bir toplum olacaktır! Bizi kurtarabilecek tek inancın da eksiksiz çabanın verimliliğine inanmak olduğunu düşünüyorum.”
Birkaç zaman sonra Tolstoy şöyle itiraz ediyordu:
“Çalışmak ama neye?” diye soruyordu. “Afyon, tütün, brendi üreticileri ve satıcıları; tüm borsa vurguncuları, tüm gardiyanlar, tüm cellatlar çalışır. Tüm bu işçiler işlerini durdurursa insanlığın kazanacağı kesindir. En meşgul insanlar kendilerini bir an için rahatlamaya bıraksalar, yaptıkları işin yararlılığını inceleyip sorgulamaya vakit ayırsalar iyi olmaz mıydı? Ve dahası siz genç insanlar, lise bitiminde sizi bekleyen bu engin dünyaya girmeden önce etrafa bakmak ve sizi nereye götüreceğini bilmek için gideceğiniz yolu düşünmeniz gerekmeyecek mi? Ayırt etmek, karşılaştırma yapmak ve düşünmek için hareket etmeyi durdurmazsanız yapılacak en iyi işin ne olduğundan nasıl emin olacaksınız?”
Bu gözlemden daha doğrusu yoktur. Gerçekleştirme zahmetine değmeyecek ve hatta tehlikeli olabilecek, fayda sağlamayan işler vardır. Gerçek altını bakırdan, gerçek çalışmayı da sözde çalışmadan ayırt etmeye yarayan bir mihenk taşı var mıdır? Eğitimde egemen olan ilkeye başvurmak gerekir: Bir anlamda özgürlüğü ve düşünme enerjisini kısıtlayan, onları tek başına mümkün kılan koşulu yani adaleti yıkmaya dayanan her çalışma zararlıdır.22
Böylece düzenbazlar ve ahlaksızlar tarafından sömürülmeye açık birçok zarar verici işi bertaraf ederiz: Kötü meslek işçileri; dilencilik, fuhuş ve alkolizm işçileri, yazma ya da konuşma kolaylıkları sayesinde gerçek çalışmadan daha çabuk bir şekilde başarıya ulaşmak isteyen pornografik ya da polisiye roman yazarları, yandaş gazeteciler, popüler tutkuların dalkavukları, politikacılar…
Ancak bu kötü işler toplumsal sorunun sadece bir parçasıdır ve bizler bu karanlık uçurumun dipsizliğine yanından geçerken yalnızca şöyle bir göz atabiliriz.
Kendimizi yanıltıcı olan sözde çalışmayı saptamak ve onu gerçek çalışmadan ayırt etmek için zorlayalım.
Daha önce ceza korkusu ve hazzın çekiciliğiyle elde edilen çalışmadan bahsetmiştik; tembellik, ikiyüzlü ve düzenbaz bir tutkudur. Çalışıyormuş gibi yapmak kurnazcadır. Gerçekte çabadan kaçan ve görünüşten ibaret olan çokça çalışma vardır.
Çocuk, çalışıyormuş gibi yapmakta o kadar ustadır ki öğretmenler yorgunluktan kendilerine sunulan komediye boyun eğmek zorunda kalırlar. Az çaba göstermek üzerine yapılan gizli ittifak evrenseldir. Söylediğimiz gibi toplumsal ilişkiler, kimsenin gerçeklerini fark etmek niyetinde olmadığı geleneksel yalanlara dayanır. Benzer şekilde eğitim sistemimiz de üstü kapalı bir anlaşmayla bize sahte para verildiğinin farkında gözükmememiz gerektiğini kabul eder. Saat altıya doğru sıkıcı bir akşam çalışmasına oturmak, çalışmanın aldatıcılığını tespit etmek için yeterlidir: Karmaşık haritalar, verimsiz özetler, gayret gösterilmemiş ödevler. Devamında bir sınav sözlüsünü dinlemek, konu dışı aşırma metinlerle ve öğrenciye anlamsız gelen formüllerle dolu ödev kâğıtlarını okumak yeterli olacaktır. Tıpkı tehlikedeki gemilerin etraflarına denizaltıları kör eden donuk sisler yayması gibi öğrenciler de gözetmenlerine anlaşılmayan kelimeler, soyut formüller, hakkında belli belirsiz fikirlere sahip olunan bilgiler sisinin arkasındaki tutarsız düşünceleri belli etmez; hiçbir anlamlandırma, düzenleme ve mantık çabası göstermez.
Yükseköğretimde de göstermelik işi kabul etmek için aynı gizli ittifak geçerlidir. Üniversite kütüphanelerimiz hukuk, tıp, tarih, doğa bilimleri ve daha nicesi üzerine yazılmış tezlerle doludur, yazık! Sözde çalışmalarla hazırlanmış felsefe tezleri, kişisel hiçbir fikir içermeyen ve israf olmaktan öteye gidemeyen kâğıt yığınlarıdır.
Çalışmanın Anlamsal Lekelenmesi
Çalışma kelimesinin kökeni açıklayıcı niteliktedir. Mareşallerin atları durdurmak için kullandığı ahşap çerçeveyi işaret eden trabs23 kelimesinden gelir; buradan da yorgunluk, acı, sıkıntı, güçlük anlamlarına geçilir.
Bu şekilde aşağı Latin halkından bize ulaşan dil; çalışmanın anlamını lekelendiren, kölelik damgası olan kelimeyi içine almıştır.
Devamında Doğu kökenli dinler çalışmayı bir ceza olarak görmüştür!
Antik Çağ düşünürleri çalışmanın etkilerini gözlemlemeyi asla düşünmediler. Çalışmanın vücut ve ruh sağlığını korumanın, üstün ve büyük olmanın şartı olduğunu anlamadılar.
İnsani düşünceye asırlar boyunca şeklini veren Sokrates, Platon ve Stoalılar çalışmayı kibirli bir şekilde hor görerek büyük bir kötülük yaptılar.
Modern çağlarda, Proudhon hariç, fabrikada çalışmanın can sıkıcı tekdüzeliğinden gözleri kör olmuş sosyalist yazarlar, çabayı bir lanet ve boşunalık olarak algılamaya devam ettiler. Bu kanıya duyulan zavallı bağlılık, gerçeği yeniden tesis edebilecek zekâların