Jules Payot

İrade Terbiyesi II Zihinsel Çalışma ve İrade


Скачать книгу

öğrenci, çalıştıkça zaman ve mekânın çifte hapishanesinden kaçar yani şimdiki zamanın ve ortamın hapishanesinden. Düşünme faaliyetinde bulunan ülkelerin, son yüzyılların ve antik çağın zeki insanlarının özgürleştirici fikirlerine dâhil olurlar. Bilhassa maneviyatımıza ve düşüncemize daha yakın olan Fransız dehaların varlıklarıyla bütünleşirler.

      Çalışma aracılığıyla hem kalbimizi hem zihnimizi kapalı ve sıkışık olandan özgür kılıp en güzel zekâların topluluğuna girdiğimizde muazzam bir özgürlük elde ederiz. Ayrıca Parthenon’a, Sophocle’a, Corneille’e, Le Poussin’e, Corot’ya, Chavannes’a, Berlioz’ya, Bizet’ye, Debussy’e yaklaşmak için zekâsını ve hassasiyetini yeterince geliştirenlerin sahip olabildiği insani sanat hazinesiyle zenginleşiriz.

      Asil bir doğaya sahip gençlere cesaret verecek bir şey var.

      Çalışmak bizi yalnızca dış baskıdan değil bedenin baskısından da kurtarır. Yazı yazmayı nasıl öğrendiğinizi bir hatırlayın. Çizgi çekmeyi zar zor öğrenmiş olmalısınız. Tecrübesiz elleriniz iyi kötü çizmeyi öğrendiğinde ise onlara eğriler eklemeyi denediniz. Bir sürü ağlama krizinden sonra yavaş yavaş harfleri yazmayı öğrendiniz. Sonunda yardımsever alışkanlık, yorucu olanı kolay kıldı ve bugün kaleminiz sizi zahmete sokmadan kâğıdın üzerinde yol almakta: Zihniniz kaygıdan azade, elleriniz ise kaleme kendiliğinden boyun eğiyor.

      Bu durum, iradenizin hayranlık verici bir uzantısı değil midir? Şu anda ayaklarınızın engellerden kaçınarak yürümesi de bu şekildedir. Örneğin bir kemancı, yayın ve parmaklarının teller, gözlerininse notalar üzerinde gidip gelmesine izin verir. Tamamen çaldığı eseri anlamlandırmakla meşguldür. Aynı şekilde özgürleştirici çalışma sayesinde benim zihnim de bu bölümü yazarken açıklayacağım düşüncelere yoğunlaşmış vaziyettedir. Ne kâğıdın üzerinde gezinen kalem, ne hafızanın derinliklerinde koşan kelimeler ne de zihne doğal birer kalıp gibi sunulan cümleler bana rahatsızlık verir.

      Vaktinde zahmetle edinilmiş tüm bu eylem kalabalığının şimdi bana tam bir zihin özgürlüğü sağlaması inanılmaz değil mi? İyi alışkanlıklar zihnin sahip olduğu üstün enerjileri bağımsızlaştırmak amacıyla bedenin fiziksel güçlerini ve zekânın ikincil güçlerini, itaatkâr köleler durumuna indirgediği için özgürleştiricidir.

      Öte yandan yalnızca çalışarak temel bir özgürlüğe sahip oluruz; içsel özgürlüğe. Çocuklarda -ve çocuk kalan yetişkinlerde!– tutkuların, duyguların, eğilimlerin anarşisi doğal bir durumdur. Bu düzensizlik sadece çalışmanın içinde ve çalışma aracılığıyla düzelir. İçsel özgürlük asla içimizde hareket eden sayısız güce emir veren bir karar eylemi değildir. Böylesi çok güzel ve çok kolay olurdu. Oysa özgürlük; eğilimlerimizin, duygularımızın ve tutkularımızın uyumlu iş birliğine dayanır. Uyumlu ve düzenli eylem ise en derindeki eğilimlerimize uygun bir çalışmayla gerçekleştirilebilir. Öyleyse ruh, yelkenlerini rüzgâra açarak ilerleyen ve her birinin onu harekete geçirmesine izin veren bir gemi gibidir.

      Ne zaman ki çalışma kesintiye uğrar, o anda anarşi tekrar başlar çünkü boşta kalmışlık duygusu harekete geçer ve herkes aylaklığın kötü duyguları serbest bıraktığına ikna olur. Bu noktadan sonra psikolojik yükselme ancak bayağılık, alkole dayalı rahatlama hissi, hastalıklı duygusal uyarılma gibi bir tür bağımlılıkla sağlanabilir.

      Hangi açıdan bakılırsa bakılsın çalışmak bir lütuftur ve özgürleşmek için en büyük güçtür.

      Çabaların İş Birliğinin İnsani Değeri

      Çalışmanın aynı zamanda derin bir anlamı ve zengin bir insani değeri vardır. Beşerî çalışmanın önemi, öğrencilerin çabalarının her birinin birbirine bağlanmasındadır. Evet, ufacık çabaların her biri kocaman bir ırmağı oluşturan su damlalarıdır. Bu damlalar olmadan ırmak akmaz. İnsanlık gittikçe artan manevi bir yaşama doğru yöneliyor ve bu manevi yaşam yalnızca çalışanların iş birliğiyle elde edilebilir. Dâhiyane eserleri inceleyerek kazanılan bu manevi yaşam, karşılıksız bir bağış değildir. Sebatkâr bir çalışmayla onu hak etmek gerekir. Hayat, çözülmesi gereken bir kargaşa olarak önümüze sunulur. Nasıl ki bir elmas kalın bir kabukla kaplıysa ve nasıl ki ışıldamasını özenli bir kesim ve ustaca bir montajla ortaya çıkarırsak aynı şekilde bir keşif de ışıltısını sabırlı bir çalışma neticesinde kazanır.

      Öyle gözüküyor ki farklı bir zamanda dünyaya gelen bizler, büyük senyörler gibi sadece kendimize servet toplamak ve saygınlık kazanmak için doğma zahmetini göstermişiz. Sahip olduğumuz güçte bilimsel, edebî, sanatsal ve ahlaki keşiflerin olağanüstü bolluğunu bulabiliriz. Bizler şanslı vârisleriz; Platon’un, Aristo’nun, Descartes’ın felsefeleri bizim için. Orta Çağ’ın saygın sanatçılarının katedraller inşa etmesi ve dua kitaplarına ışık tutması bizim için. Dini düşünürler insanın maneviyatını bizim için tetkik etti ve Galileo, Pascal, Lavoisier, Ampere, Berthelot doğanın gizemlerini bizim için çözdü.

      Fakat yine de büyüyen ekinleri kendimiz için biçmeye muktedir olmalıyız. Bunu ise sadece kendimizi yetiştirerek yapabiliriz çünkü keşiflerini anlayamazsak Pasteur boşuna uğraşmış olacaktır.

      Öğrenci, geçmişte kendini görmeli; insan çabasının devamlılığının, önemli insanların kararlılığının ve büyük keşiflerin farkına varmalıdır. O da çalışmaları aracılığıyla seçkin insanlarla iş birliği yapmalıdır çünkü toplum eğitiminin bir kısmı ona emanettir. Görünüşe göre jeolojik çağlardan bu yana doğa kendiliğinden bir şey yaptı: İnsan zekâsında parıldayan manevi ilkeyi açığa çıkardı ve dedi ki: “Manevi krallığın iktidara gelişini destekleme sırası sizdedir.” Yerine getirebileceğimiz en önemli özgürlük eylemi böylesi güzel bir görevin farkına varmak, onu tüm kalbimizle kabul etmek ve zavallı hayatımızı oraya bağlı kılmaktır. Bir çocuğun kendi kendine bu büyük resmi anlaması mümkündür.11 İsterdim ki bu çocuk en başından itibaren çalışmanın yüceliği ve önemine duyulan saygı atmosferinde yüzsün. Durum böyle olsaydı okumayı öğrendiğinde yazının ve alfabenin keşfinin önemini anlardı. Bu keşiften önce insanoğlu uygarlık tohumunu delik bir çantada taşıyordu. En güzel fikirler yok oluyordu: Hafıza ne kadar geçiciyse unutmak da o kadar hızlıdır! Yazı, üstün zekâlılar tarafından toplanan hasatların kitaplarda depolanmasını mümkün kıldı ve arkadan gelen kuşaklar genç beyinleri tohumlamak için istedikleri kadar bu depodan kullandılar. Hâlâ da Yunan dâhilerinin rehberliğinde yetiştirilen buğdaylarla beslenmekteyiz; Heraklitos, Platon, Aristo, Epikür isimli dâhilerin…

      Bir kitabın çok sayıda kopyasının basılmasına izin veren matbaanın keşfi, dünyada ateşli silahların keşfine benzer nitelikte bir devrim yarattı. Öncesinde halk feodal şatolara ve demir zırhlı şövalyelere karşı hiçbir şey yapamıyordu. Benzer şekilde parçası olduğumuz halkın elinden cehaletin zulmüne karşı da bir şey gelmiyordu. Özgürleştirici bilgi yalnızca küçük bir azınlığın kısmetiydi. Kitaba basılan harf, bilgiyi yoksulların kapısına taşıdı ve onları dünyanın en ağır köleliği olan tecrit edilme ve cehaletin köleliğinden kurtardı.

      Bir çocuk tek başına basit bir geometri teoreminin gezegenin mesafesini hesaplamaya nasıl yardım ettiğini anlayabilir. Aritmetik, cebir ve en sonunda deneysel bilimler gücün ve özgürlüğün olağanüstü önemini insana kadar getirdi. Çocuğun yok olduğunu zannettiği ve anlamını çözdüğü keşiflerin hoşnutluğunu yaşamasına izin verin; yazı, matbaa ve daha birçok keşfin… Ve bundan kaynaklanacak şahane sonuçları onunla birlikte gözlemleyin!

      Kullandığı