Hüseyin Rahmi Gürpınar

Acı Gülüş


Скачать книгу

eda ile: “Çekil musibet… Ben senin anladığın sarhoş kaşığı karılardan değilim.”

      Emin şaşırarak: “Topsalata sen misin?”

      Kadın çarşafıyla sımsıkı yüzünü örtmeye uğraşarak: “Şimdi topunuzun da kemiğine ha…”

      Emin: “Ne küfürbaz şey be!.. Ulan salata, seni bahçıvan tarlada tohumluk mu bıraktı?”

      Kadın: “Şimdi salata gibi seni tuzlarım kerata…”

      Tosun: “Vay geçmişine… Bu nasıl karı be? Babahindi gibi gulukluyor.”

      Emin: “İster guluklasın ister anırsın. İster tohumluk olsun ister damızlık… Elimden kurtulamaz.”

      Kadın: “Hoşt köpek, biberim çoktur, ağzının tavanını yakarım.”

      Emin: “Vay ölüsü porsuk… Karıya değil bir omuzdaşa çattık. Sen hiç sandık kaldırdın mı arkadaş?”

      Kadın: “Kalksın vücudun dört kollu ile…”

      Emin: “Benim vücudum dört kollu ile kalkmaz, o havasını bilir.”

      Emin, bu acayip şeyin orasını burasını gıdıklamaya atılır. Karı, kendisine saldıranın eline bir iki yumruk vurarak: “Oynama, safralıyım. İçim kabarır…”

      Emin, tosa hazırlanan bir koç gibi başını çarpıtıp bir iki adım açılarak: “Vay baharlı orospu… Ben senin gibi kabadayıların safralarını çabuk kustururum.”

      Karı: “Eyvallah… Ben de senin gibi eli yumuşağını arıyordum.”

      Emin: “Yumruğumu avurduna bir yersen elimin nasırlı olduğunu anlarsın. Karıların da tulumbacısı varmış be… Aksi işe bak o bana hıyızlanıyor. Karı mısın tosun musun söyle. Gel şurada bir omuz tutuşalım kim kimi yenerse…”

      Tosun: “Ah elmasım, ne kadar tosun olsan yine Yorgancı Tosun olamazsın. Karısın. En babayiğit erkekleri cilvelerinle yenersin. Karıların azmanı ol, zararı yok. Alışkınız ne yapalım… Kısmetimize sen çıktın. Aç şu dilber yüzünü de dikiz gelelim. Has boya mı? Bakkam mı? Zaten ne olursa makbulümüz. Dedik ya bir kere, sevdaya karar verdik, elimizden kurtulamazsın.”

      Kadın: “Şimdi sizin elinizi de yüzünüzü de salçalarım hanım evlatları. Açınız başı bakalım meyhane pilakileri.”

      Emin: “Gedikpaşa külhanından şehadetnamelisine çattık. Ne acur karı be! İmtihan mı olacağız? Ne söyletiyoruz kaltağı… Ne kadar azgın olsa o tek, biz çiftiz. Haydi be karmanyolaya alalım.”

      Yorgancı kalfaları sevda öpüşünden ziyade düşman dişiyle ısırmak için bu bıçkın karının üzerine bu defa hazret-i pirden yardım istemeksizin şiddetle atılırlar. Karı, çarşafının yüze yakın yerini sıkı sıkıya tuttuğu elini yine oradan kımıldatmaksızın tek kolu ile sarhoşlardan birinin suratına bir yumruk, ötekinin karnı ortasına kuvvetli bir tekme indirerek ikisini de yere serer, bundan sonra açık odalardan birine kapanmak için koşar. Bu umulmadık vuruşların acısıyla ayılan iki delikanlı, intikam almak deliliği ile teker teker, fakat yay gibi bir hızla yerden fırlayarak, odaya kaçmasına meydan bırakmadan var hınçlarıyla karıyı biri omuzundan, öteki eteklerinden kavrar. Çarşafı, fırtınalı havada yelken toplar gibi yukarıdan aşağı bir sıyırıverince ortaya kırmızı yüzlü, top sakallı, parlak gözlü bir herif çıkar.

      Emin yumruğuna tükürerek: “Vay babasının meze çanağına… Vay sakallı orospu seni… Bizi habersiz avladın. Muştayı böyle inerler!” karşılığıyla herifin ağzı ortasına doğru bir yapıştırır. Hemen o kara sakal kan akıntısıyla Acemlerin kınalı sakalları gibi kıpkızıl kesilir.

      O anda, Tosun da, düşmanının gövdesinin ortasına bir tekme aşk ile: “Biz borçlu durmak istemeyiz. İşte al sana yumruğa yumruk, tekmeye tekme… Biz helalzadeyiz, aldığımız gibi öderiz.”

      “Ne kadar tatlı şeymiş, bak pekmezi suratına aktı.”

      İlk intikam ve hiddet taşkınlığıyla ne yaptıklarını bilmeyen iki yorgancı kalfası bu manzaranın garipliği karşısında şimdi akıllarını başlarına almaya, hâl ve hakikati anlamaya uğraşarak üst üste iki vuruşla sersemleyen sakallıyı sofanın ortasına çekerler, kadınlık kılıfından dışarı çıkmış olan bu erkeğin karşısına geçerek büyük bir şaşkınlıkla: “Vay babasının canına, ulan bu ne be? Topsalata’yı ararken deve dikenine rastladık. Bu da top ama çemeni tersine bitmiş… Arkadaş sen bu evde sermaye misin?”

      “Karagöz’ün Ters Evlenme’sindeki kıyafetine benziyor. Sen kendini bilmeyen sarhoş müşterileri avutmak için yedek sermayesi misin?”

      “Yoksa evinizde bu akşam karnaval mı var? Cevap versene enayi… Dilini mi ısırdın?”

      Sakallı karı bu sefer gür bir erkek sesiyle: “Ben laflarınızı koçan gibi ağzınıza tıkardım ama ah ne yapayım? (Eliyle ağzını göstererek) İki ön dişim birden kırıldı. Mevkim gayet tehlikeli, ses çıkarmaya gelmez. Ben de sizin gibi hovardayım. Hovardalıkta amana bıçak olmaz. Aman arkadaşlar ocağınıza düştüm.”

      Tosun: “Korkma… Hiç kasavet çekme…”

      Sakallı: “Bu akşam bizi kurtarırsanız avcunuz mangizle dolar.”

      Emin: “Sizi mi kurtaralım? Dadaş kaç kişisiniz? Vay babasının lülesine üfürdüğümün be… İçeride daha çarşaflı herifler mi var?”

      Sakallı: “Arife tarif lazım değil…”

      Tosun: “Biz işi çaktık. Mahalleliden kurtulmak için siz zamparalar, karı kıyafetine girmişsiniz. Bu kepazelik babayiğitliğe yaraşır mı? Kamalarınızı, rovelverlerinizi çekip buradan erkekçe çıkmalıydınız.”

      Emin: “Affedersin birader, biz seni çarşafın altında tombalakça gördük. Az kalsın silah çatacaktık. Ters bir iş olacaktı. Senden ziyade bizim namusumuza yuf olurdu. Karhanede karı kılığına girmek tehlikelidir. Sarhoşu var, körü var, aptalı var… Ne ise ucuz kurtuldun. Diş tamir olunur ama namus bozulunca meramete gelmez.

      Emin: “Susarsak bize ne var?

      Sakallı: “İkinize de birer tane beşi bir arada…

      Tosun eliyle bir tokat işareti vererek: “Böylesi mi? Biz öyle beşi bir arada çok yedik. Ona karnımız tok, lezzetini biliriz. Bazı mirasyedi hovardalar, sarraf dükkânı bulamayınca beşibiraradayı insanın suratında bozarlar.”

      Sakallı: “Öylesi değil, nal gibi lira… Sapsarı… parıl parıl…”

      Emin: “Yağma yok… Biz beş liraya boynuz takmayız. Fakiriz ama para için bu sanatı yapamayız.”

      Tosun: “Beşibiraradaları ceplerimize, karıları koyunlarımıza koymalı. İşte o zaman susarız.”

      Sakallı: “Bu gece sırası mı ya? Mahalleli bizi fare gibi kapana koydu. Aşağıda bekliyor. İşte size parol39 dönmez… Sonra bir akşam rakısıyla, mezesiyle, çalgısıyla, aftosuyla size bir ziyafet çekmeye söz veriyorum. Hovarda raconunun ne olduğunu bilirsiniz.”

      Tosun: “Olmaz… Yoksa şimdi sizi polise teslim ederiz.”

      Sakallı: “Hele şu odaya sofra başına geliniz. Birer tezgâh önü yapalım. Uyuşuruz.”

      Emin: “Ne tezgâhı kaldı ne önü ne arkası… Biz rakıların hepsini çektik. Su gibi kuvvetsiz bir anzorot… Tutmuyor. Şişeler de ikişer parmak hanım şişesi… Biz Küplü’de maşrapa ile kayık düzü içmeye alışığız. Eğer bizi matiz edip de keşe