Ахмет Мидхат

Demir Bey yahut İnkişaf-ı Esrar


Скачать книгу

hâl ve tavırlar artık bu alışkanlıkta devama imkân mı bırakır? Zikredilen vaka üzerine kadıncağızın aklına neler gelmişti neler! Aklına her ne gelmiş ise hepsi de kocası aleyhindeki şüphelerini kuvvetlendirmişti. Hele iş odasındaki dolap? İşte hanımın asıl dikkati bu dolaba dikildi kaldı.

      Daha o geceden dolayı muayene için iş odasına gitti ise de kapıyı kilitli buldu. Kapıyı kırsın! Öyle ya! Artık Demir Bey’den ümitler kesilmiş değil mi? Fakat ya herif vefat etmezse? Demir Bey’in, hanımı üzerindeki tesiri öyle bir derecededir ki, hanım kocasının hayatından ümitlerini kestiği zaman da bir balta alıp oda kapısını kırmaya cesaret edemez. Nihayet sabahı beklemeye mecbur oldu.

      Ee, sabah olduğu zaman kapıyı kırabildi mi?

      Hayır! Kırmak şöyle dursun, o lüzum bile sabahleyin tabibin gelişiyle bertaraf oldu. Zira tabip hastayı muayene edince, hastanın düne göre daha iyi olduğunu ve ateşinin biraz daha düştüğünü gördü:

      “Kurtuldu! Kurtuluyor! Kurtulacak!” diye hanıma müjde vermeye başladı. Hele hastanın o akşamki hâli tabibe hikâye edildikten sonra tabip bu nöbet ile gitmeyen hastanın, bundan sonra nöbetler tekrar etmeyecek olursa mutlaka kurtulacağını hanıma temin etmeye başladı.

      Demir Bey ölmeyecek. Demir Bey kurtulacak. O hâlde odanın kapısını kırmaya imkân mı kalır? Fakat merak da hanımın içini yiyip bitirmekte olduğundan kapıyı mutlaka açmak lazım gelmekle bir çilingir çağrıldı. Çilingire:

      “Bu kapıyı o kadar ustalıkla açacaksın ki, anahtar deliğinden maymuncuk girmiş olduğu asla belli olmayacak.” tembihi tekrar ve tasdik olunmuştu. Gerçi kapı da o kadar ustalıkla açıldı. Çilingir ağa odanın içini görünce şaşırdı kaldı. Dedi ki:

      “Bu kadar alet ve edevat bende olsaydı saatçilik bile ederdim.”

      Sonra mahut dolabın kapısı da yine böyle ustalıkla açıldı. Hanımefendi bu iki kapıya yeniden birer anahtar yapılmasını çilingire emrettiğinden kapının kilitleri büyük bir dikkatle söküldü. Çilingir kilitleri alıp gitti.

      Feride Hanım çilingirin defolup gitmesini dört gözle bekliyordu. Zira dolabın içinde görmeye başladığı eşya gittikçe merakını arttırıyordu.

      Çilingir gider gitmez Feride Hanım bu eşyayı muayeneye başladı. Eşyanın bir kısmı kitap olmasıyla bunları muayeneye başladığında gördü ki hepsi Fransızcadır. Eline bir büyük paket geçti. Açtı. İçinden bazıları matbu ve bazıları el yazısıyla yazılmış birçok kâğıtlar çıktı. Matbu evraklardan bazıları üzerinde armalar çizilmiş idi ki işbu armaların birtakımları kız, melaike ve istavroz resimleri oluşturduğundan bunlar Feride Hanım’ın tahminlerini kesine yaklaştırmıştı. Hele bir paket daha bulunarak içinden birçok insan resimleri çıkması ve bunların tamamı ya tüylü şapkalı Avrupa askerî komutanları veyahut bazılarının başı açık ve bazılarının külahlı papaz ve bizce “kız hekimi” denilen rahibeler resmi bulunması ve arada bir hayli de kadın, erkek sivil resimleri çıkması Feride Hanım nazarında hep kocasının asıl mensubiyetinin ne olduğunu ispat edecek delillerden idiler.

      Dolap içinde bir de büyük yol sandığı bulundu. Feride Hanım bunu açtığı zaman içinden bir iki kat Frenk zabiti üniforması çıktı. Bir torba içine konulmuş olan birçok mahfazaları açtığında her birinden birer nişan veyahut madalya çıkıyordu ki nişanların ya kendileri istavroz şeklindeydi ya da üzerlerinde bu resimlerin bulunması hasebiyle hep Demir Bey aleyhindeki şüpheyi kesin hüküm derecesine vardırdıktan başka bu hükmü takviye de ediyordu. Bir de madalyaların da tamamı hep Frenk madalyaları değil miydiler? Tesadüfe bakınız ki madalyalardan bir tanesi Kırım’a mahsus madalyaydı. Bir tarafında Osmanlı nişanı var ise de Feride Hanım o tarafa bakmamış ve madalyanın o zamanki Frenkçe tarafına bakıp bunu da kocasının aleyhinde çok açık bir delil olmak üzere telakki etmişti.

      Muayene ettiği eşyayı yine evvelce bulduğu hâl üzere yerleştirerek odadan çıktığı zaman Feride Hanım’da bet beniz kül kesilerek hâl ve şanından anlaşılıyor idi ki, Demir Bey o anda vefat etse sevincinden allar giyinmek mertebesinde biçarenin aleyhinde kesin hüküm vermiştir.

      5

      Doktorun dediği gibi hastaya yeni nöbetler gelmedi. Malum hayal gördüğü gecede sonra ikinci geceyi daha rahat geçirdiği gibi ikinci günün sonunda doktor hastanın ateşini gayet normal buldu.

      Hastada geçici olarak bir iştahsızlık belirdiyse de kısa sürdü. Bu gibi hastalarda bu gayet normaldi. Biz Demir Bey’i böyle yavaş yavaş iyileşmeye doğru bırakalım da Feride Hanım’ın kocası aleyhindeki düşüncelerine bir göz atalım.

      Kocasının asıl mensubiyetini kendince keşfetmiş olduktan sonra Feride Hanım bu adam ile bundan sonra birlikte yaşamanın mümkün olamayacağını gereği gibi zihnine yerleştirdi. Eğer Demir Bey sıhhatine kavuşmuş olsaydı, ihtimal ki ayrılma davasına hemen o anda başvuracaktı. Ancak adamcağız henüz hasta yatağından kalkamadığından ve bunun biraz daha devam edeceğinden ve Feride Hanım’ın da ona olan merhametinden şimdilik bir şeye girişilmiyordu.

      Böyle bir işte hatırlara her şey gelebilir. Mesela denilebilir ki Feride Hanım asıl Demir Bey’in ihtiyarlığından, huysuzluğundan bezmiştir de adamcağızın hangi dine ve millete mensup olduğunu bahane ederek ondan ayrılmak istiyor.

      Biz eğer bu ailenin daha önceki hâlini, yaşantısını bilmeseydik şu düşünceyi belki kabul edebilirdik. Fakat biliyoruz ki Feride Hanım kocasından asla bıkmış, bezmiş değildir. Demir Bey her ne kadar farklı mizaçlı bir adam idiyse de yüreği, tabiatı sağlam mert bir adam olduğundan zevcesi kendisinden korkmakla beraber bu mertçe olan faziletlerine de hayrandı. Demir Bey zevcelerine hem bağlı, hem seven, hem de örnek olan kocalardandır. Evin tüm serveti karısının olmakla beraber zevceye mahkûmiyet bu adamda görülmez. Fakat zevceyi kendi esareti altına da almaz. Zevcesini vazifesinin dışına çıkartmadığı gibi zevcesinin kendi ailevi hukukunu da saygıyla daima korur.

      Zevcesini aşağılamak için değil; sadece ıslah etmek için uyarır. Uyarısı ve tekdirini müteakip onun gönlünü almayı da çok iyi bilir.

      Okuyucularımız arasında bazılarının böyle bir kocayı beğenip beğenmeyeceklerini bilemeyiz. Ancak asıl kadınlık denilen şeyin heveslerini ve hislerini dikkate alarak görüyoruz ki, kadın kısmı zorba kocayı sevemeyeceği gibi, miskin kocayı da hiç sevemez. Muhabbetine de, himayesine de itimat edebileceği mert insanların yanında hayatını sürdürmeyi benimser ve bunu büyük bir bahtiyarlık sayar. Feride Hanım böyle bir kadın olduğu gibi, Demir Bey de böyle bir adamdır.

      İşte Demir Bey ile Feride Hanım arasındaki münasebeti şu kadarcık olsun öğrendikten sonra okuyucularımız da elbette kabul ederler ki Feride Hanım kocasından ayrılmaya vesile aradığı için onun mensubiyetini hayalinde büyülttükçe büyültmüş değildir. Hatta şu da katiyen bilinecek şeylerdendir ki Feride Hanım eğer Demir Bey’den ayrılacak olursa başka bir kocaya varamaz. Gerçi kendisi kırklık bir kadın olmakla beraber servetinin fazlalığı hasebiyle gençlerden bile kendisiyle evlilik için pek çok adamlar çıkabilir. Ama bakalım Feride Hanım ecdadından kalma servetini istedikleri yerde yesinler içsinler diye bu kocaların eline terk eder mi? Öte tarafta yirmisini geçmiş bir de oğlu vardır! Bakalım bu delikanlıyı bir üvey pedere baba demeye razı edebilir mi? Bunlardan başka Feride Hanım kocaya varmayı sadece cinsi hislerini tatmin etmek için düşünen bir kadın da değildir. Eğer izdivacı o yolda telakki etseydi on beş on altı yaşında körpe bir kız olarak evvelce de dediğimiz gibi yaşlanmaya yaklaşmış olan bir adamla çeyrek asırdan fazla ömrünü, yani kendi ömrünün en kıymetli zamanını geçirebilir miydi?

      Kısacası Feride Hanım kocasından