Ахмет Мидхат

Rikalda yahut Amerika'da Vahşet Âlemi


Скачать книгу

Gelen kız Avrupalıların da en güzide güzellerinden daha güzeldi. Hatta esmer güzeli olsa, saçları gözleri kara bulunsa belki de Rikalda gibi bir vahşinin o derecelerde şaşkın gözlerine çarpmayabilirdi. Zira siyah tüy, kara göz bunlarda genellikle vardır. Gelen kızdaysa ten kâğıt gibi beyaz, saçlar sırma gibi sarı, gözler firuze gibi mavi ki bu sıfatları taşıyan kızlar genellikle Almanya’da ve daha çoğu da İngiltere’de bulunurlar.

      İşte Rikalda, Moşamol ile bu sözleri konuştuktan sonra vahşiler ortaya çıkıp da kızın etrafında çepeçevre bir halka oluşturunca ve yavaş yavaş da yaklaşmaya başlayınca, o esnada Rikalda gelen kız üzerine dikkatli gözlerini bir kat daha açarak ve her hâline, her şanına dikkat ede ede ilerlemeye devam ediyordu…

      2

      Vahşiler halkası gelen kıza doğru yaklaştıkça Kadagoz’un işaretiyle: “Mabudumuz Kan İstemiş” nağmesine başladıklarını haber vermiştik. Bu nağme gelen kızın da Mabut Huyi Çilopoştli adına kurban edilmesi için bir başlangıç olduğunu Rikalda’nın anlamasıyla ve o halkada da Moşamol kendi yanında bulunmasıyla gayet kızgın bir tavırla Moşamol’a dedi ki:

      “Vay! Şimdi bunlar beyaz derili kızı da mı kurban edecekler?”

      Moşamol, Rikalda’nın hâl ve şanından bu kızı kurban etmek niyetine itiraz ettiğini anladı. Böyle zorlu bir vahşinin itirazı yalnız lafta olmayıp eyleme kadar varacağını pekâlâ takdir eden Moşamol ciddi bir tavırla Rikalda’ya dedi ki:

      “Anlıyorum, anlıyorum! Kızı kurban ettirmemek istiyorsun. Hakkın da var. Ben de o fikirdeyim. Fakat koca bir kabileye karşı kolay kolay muhalefet edilemez. İşin içinde bir de Maradangal vardır ki herifin bir kuzguni karga sesinden semavi emirler almakta bulunduğuna bu kabile halkı inandıkça yalnız onun kuvveti hepimizin kuvvetine eşit olabilir.”

      Zorlu Rikalda’nın gözlerinden gazap naraları saçılmaya başladı. Dedi ki:

      “Maradangal’ın şarlatanlıklarına, safsatalarına bütün kabile halkı inanır ama ben o ağızlara gelir miyim? Sen o yalanlara inanır mısın?”

      “İşin sencesine bencesine bakmamalıdır. Geneline bakmalıdır. Hem halkın bu sadeliğini, bu saflığını düşünerek kızı kurban olmaktan kurtarmak hususundaki maksada karşıt ve engel zannetmemelisin. Asıl hüner böyle işlerde halkın batın, manevi inançlarından yararlanmaktadır. Sen acele etme. İşi bana bırak.”

      Tam halka kıza kadar yaklaşmış ve kızcağız hayatından ümidi kesilerek gözleri kararmakta bulunmuş olduğu bir zamandaydı ki Moşamol kabile halkına hitaben:

      “Ey cemaat! Ben bu beyaz derili kızın lisanını biliyorum. Müsaade eder misiniz ki kendisiyle konuşayım da buraya nereden geldiğini ve bindiği gemiyi ve arkadaşlarını nerede bıraktığını anlayalım?”

      Moşamol’un bu sözü üzerine herkes birbirine bakarak kısa ve kesik sözlerle fikir alışverişinde bulundular. Dolayısıyla cemaat içinde bir fısıltı, bir bakışma oluşmuştu. Aralda bu mahlukun bir kız olmasına hayretlerini beyan etmişti. Kadagoz, onun bir kadın olduğunu anlayınca, renginin pek güzel olmadığını ifade etti. Gelini Aralda ise aksine beyaz derili kızın kendisine pek hoş göründüğünü söylemişti. Vahşilerden birtakımı bu kızın bir boyayla boyanmış olmasına ihtimal vermişti. Diğer birtakımı da kaş ve gözlerde bu renklerin bulanabilmesinin pek doğal olamayacağından boya meselesine kanaat getirmişlerdi. Bir aralık Kadagoz’un beyaz derili kızı kötülemesine cevaben kocası Fardiç’in:

      “Ama artık uzun ediyorsun ya! Gökyüzünden inmiş bir melek gibi güzel olan şu mahluka çirkin demek, çirkinliği güneş ve aya isnat etmek kadar boş bir çabadır.” deyince Kadagoz olanca düşmanlığıyla onu kıskanıp âdeta o beyaz derili kızı dişleriyle çiğ çiğ yiyecek olsa bile tatmin olamayacak bir dereceye gelmişti. Diğer taraftan Rikalda da bu kız hakkındaki hayretini gizleyemeyerek:

      “Hakikaten yüzü yusyuvarlak ve âdeta ay gibidir.” deyiverince zevcesi Aralda evvelce beyaz derili kızı hoş görmekteyken kocasının takdiri üzerine o da kayınvalidesi gibi kıskanmış idiyse de hasedini ortaya koyamayıp yalnız içinden:

      “Vay! Kocam Rikalda beyaz derili kızı beğendi ha!” diye âdeta yüreğinin sızladığını hissetmişti.

      Bir yanda vahşîler şu meşguliyette bulunadursunlar, diğer yanda Moşamol, Zak Maradangal’dan almış bulunduğu müsaade üzerine beyaz derili kızla konuşmaya başlamıştı.

      Maradangal’ın nasıl olup da bu müsaadeyi Moşamol’dan esirgememiş bulunduğuna şaşmamalıdır. Moşamol o müsaadeyi isterken Maradangal’ın suratına öyle bir manidar tavırla bakmış ve öyle bir şekilde tebessüm etmişti ki zeki zak, Moşamol’un bu teşebbüste pek mühim bir maksadı olduğunu takdir etmek mecburiyetinde kalmıştı. Zira muhalefet edecek olursa zaten zaklar din ve mezhebine itikadı bulunmayan o şeytan Moşamol’un mutlaka bir şerrine uğrayacağına hükmederek cemaatten istediği müsaadeyi vekâleten ona vermişti. Daha doğrusu buna mecbur olmuştu.

      Maradangal gibi koca bir vahşi cemaati birtakım batıl şeylere inandırarak kendi hükmü altında bulunduran herifler pek akılsız ve ahmak olamazlar. Bu başarılarılarını kendilerine temin eden şey yalnız şeytanlıklarıdır ki cahil oldukları hâlde bile o şeytanlıklarla pek ince şeylere akıl erdirebilirler. Maradangal ise bu tarz kâhinlerin en şeytanlarından birisiydi. Moşamol’un istediği müsaadeyi esirgemedikten başka kabile halkı arasında peyda olan fısıltı ve bakışmalar Moşamol’a verilen müsaade müddetini arttırmakta bulunduğundan bunu daha da ileri vardırarak beyaz derililer hakkında cemaatin açmış olduğu sohbetlere kendisi de katılarak dedi ki:

      “Durunuz çocuklar! Bu meseleyi size ben halledeyim. Her mabut kendisine yine kendi beğendiği renklerde mahluklar yaratmıştır. En eski, en faziletli zaklardan nakil yoluyla bize varmış bulunan rivayetlerdendir ki dünyanın bir tarafında bir de simsiyah mabut bulunmakta ve kendi mahluklarını da kendisi gibi simsiyah yaratmaktaymış. Bunu öğrenince pek kolay anlayabilmiş olursunuz ki şu beyaz derililerin mabutları da beyazdır. Onun için kendi mahlukatını beyaz yaratmıştır. Bundan dolayı bu kızın rengini bir boya eseridir zannetmeyiniz. İnanınız ki bu doğal bir renktir. Ama güzel veyahut çirkin olması konusuna gelince ben inkâr edemem ki bana âdeta çirkin görünüyor. Bizim ormanların ziyneti, güzelliği olan kırmızı rengimize nispetle onun şu kirli renginde sanki ne letafet vardır ki? Hem yine zaklardan birisinden işitmiştim ki bunların böyle sımsıkı elbiseler giymeleri vücutları pek kusurlu olduğundandır. Onlar vücutlarını kimseye göstermezlermiş. Vücutlarını görmekten utanırlarmış. Öyle ya! Vücutları bizim gibi kusursuz ve güzel olsa bakmaktan dolayı neden utansınlar ki?”

      İşte kabile halkı beyaz derili kız hakkında şu yorumlara girişmişlerdi. Maradangal’ın sözleri ise bu sohbeti bir kat daha uzatmaya yardım ettiği esnada Moşamol diğer cihette beyaz derili kız ile söze girişmişti. Moşamol’un epeyce söyleyebildiği Avrupa lisanı ise Fransızcaydı. Hâlbuki bu gelen kız İngiliz olduğundan onun da söyleyebildiği Fransızca kelimeler Moşamol’un Fransızcasından pek de güzel değildi.

      Tarih kitaplarına henüz geçmediği hâlde Missouri Nehri’nin Mississippi Nehri’ne karıştığı yerlere en önce Fransızlar gitmişler. Saint Loui şehri de ilk önce bunlar tarafından tesise başlanmıştır. Dolayısıyla Iowa ülkesi taraflarının ilk galipleri Fransızlar olduğundan, Moşamol da daha önceden bunların eline esir düşmüştür. Yanlarında geçirdiği birkaç sene zarfında Fransızcayı da epeyce konuşmaya başlamıştı. İngilizler ise Fransızlardan sonra buralara gitmişler. İlk teşkil ettikleri kasaba Saint Loui’nin elli saat kadar batı cihetinde bulunmaktadır. Burası, sonradan Amerika Birleşik Devletleri, İngilizlerle âdeta birleştiği dönemlerde, bu devletin