Ahmet Cevdet Paşa

Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt


Скачать книгу

üzerine şiddetle hücum ettiler. Her iki taraftan pek çok adam öldü. Mühtedi, çok yiğitlik gösterdi. Fakat sağ ve solundaki kölemenler kendi cinslerine meyledince merkezde olan asker de bozuldu. Mühtedi yalnız kaldı ve kaçmaya mecbur oldu. Fakat tutulup bir evde hapsedildi.

      İki yüz elli altı senesi recebinin on beşinde zorbalar, Ahmed İbni Mütevekkil’i hapisten çıkarıp ona biat ederek kendisini Mutemed Alellah diye lakaplandırdılar. Derhâl Musa İbni Boğa da Hankin’den gelip biat edince resmî biat tamam oldu.

      Zorbalar, Mühtedi’nin hayalarını sıkıp idam ederek, recebin on sekizinde cenazesini meydana çıkarıp insanlara gösterdiler. Vücudunda yara izi olmadığına birçok kimseyi şahit tuttular. Sanki tabii ölümüyle vefat eylemiş olduğuna halkı ikna ettiler. Mühtedi’nin hilafet müddeti on bir aydan ibarettir.

      Mutemed ve Mutezid’in Devri

      Devlet işlerinin idaresi tamamıyla Türk kumandanların ellerinde olduğundan, her biri bir memleketi belli bir vergiye bağlayarak memurları ile vekâleten idare ediyorlar ve gelirlerini tamamen alıyorlardı. Mısır Eyaleti Babekyal’in vergi aldığı yer olup, Mısır’daki Şeyhü’l Beled ise o esnada başına buyruk olduğundan, Babekyal iki yüz otuz dört yılında Türk kumandanlarından Ahmed İbni Tolun’u bizzat Mısır’a memur olrak görevlendirmiş, o da gidip Mısır’ı inzibat altına almıştı.

      İki yüz elli beş senesinde Mısır’da bir Alevi çıkarak, “Ahmed İbni Muhammed İbni Abdullah İbni İbrahim İbni Taba Taba’yım.” diyerek halifelik iddiasına kalkışınca İbni Tolun, onun üzerine asker sevk ederek topluluğunu dağıttı. Kendisini de öldürerek kesilmiş başını Samerra’ya göndermişti. Yukarıda anlatıldığı gibi Mutemed tahta çıktığında Mısır Eyaleti Yargüç’ün denetiminde olup o da İbni Tolun ile aralarındaki eski dostluğa dayanarak, iki yüz elli altı yılında bütün Mısır Eyaleti’nin idaresini İbni Tolun’a terk etti. İbni Tolun ise mutemet ve muktedir bir zat olduğundan, Mısır taraflarını tam bir asayiş altına aldı ve güzelce idare etmeye muvaffak oldu.

      O sırada Ali İbni Zeyd El-Alevi ortaya çıkarak Kûfe’yi ele geçirmişti. İbni Sûfî diye bilinen bir Alevi de Mısır’da halifelik davasına kalkışarak Esna’yı ele geçirmişti. Halife tarafından çok asker sevk edilerek Ali İbni Zeyd’in cemiyeti dağıtılıp Kûfe kurtarıldığı gibi, İbni Tolun da acele asker göndererek, İbni Sûfî’yi El-Vâhât’a kaçırdı. İşte bu olay da devlet büyükleri katında onun şan ve itibarını arttırdı. Yine o esnada Yakub Saffâr, Belh ve Kabil’i; Taberistan Hükümdarı Hasan İbni Zeyd El-Alevi de Cürcan’ı ele geçirdi. Ahmed İbni Tolun’un ise günden güne şan ve şöhreti artmakta idi.

      Kısacası, Abbasi Devleti’nde düzen ve asayiş kalmamış, devamlı olarak asiler ve Hariciler ortaya çıkmakta idiler. Fakat ileride görüleceği üzere zencilerin zulümleri ve tecavüzleri her türlü şeyi bastırmıştı.

      Sahibü’z-Zenc’in İsyanı

      İki yüz elli beş tarihinde Abdülkays Kabilesi’nden bir serseri Basra nahiyesinde ortaya çıkıp az vakitte başına bir büyük cemiyet topladı. Şöyle ki o yörede fazla olan zenci kölelere hürriyet, mevki ve memuriyet vaadi ile onları kendine çekti. Onlar vasıtasıyla efendilerini tutup hapsettirdi ve hepsini kendisine tabi kıldı. Bu nedenle kendisine Sahibü’z-Zenc denildi.

      Mutasım zamanından beri Irak’ta Alevilik propagandası yapanların çoğunluğu Zeydiyye’den olmaları münasebetiyle bu Sahibü’z-Zenc de önce İmam Zeyd’in evladından olma iddiasıyla ortaya çıktığından o yörede bulunan serseriler, hep ona tabi oldu ve gittikçe topluluğu büyüdü.

      Tavır ve işleri ise asla ehlibeytin hâl ve şanına yakışmazdı. Zira söz ve hareketlerine bakıldığında Haricilerden Azarika görüşünde olduğu anlaşılır.

      Şöyle ki minbere çıkıp Osman, Ali, Muaviye, Talha, Zübeyr ve Aişe (r.a.) hazeratını kötüler ve sünnilerin mal ve canlarını helal addederek kadınlarını ve çocuklarını esir kabul ederdi. Bir zencinin yanında, beş on kadar Beni Haşim kızlarının esir olarak kullanıldıkları görülürdü.

      İki yüz elli altı yılında Sahibü’z-Zenc, Atîle köyü üzerine hücum ederek karşısına çıkan dört bin askeri hezimete uğrattı. Übbüle’yi tahrip ve Abbâdân köyünü istila edip bir taraftan da Kadisiye nahiyesini yağmaladı. Şattü’l-Arap’taki gemileri ele geçirip bir nehir donanmasına sahip oldu. Üzerine sevk edilen Basra askerine galip geldi. Basra halkı korku ve telaşa düşerek çoğu etrafa dağıldı. Halife Mutemed, âciz ve şaşkın kaldı. Hemen kardeşi Ebu Ahmed’e Yemen, Mekke, Medine, Kûfe ve ondan sonra ilave olarak Basra, Ehvaz, Fars, Sudan, Irak ve Bağdat’ı da verdi. Sahibü’z-Zenc ise o esnada halife askerine üstün gelerek Basra’yı istila ve tahrip etti.

      İki yüz elli sekiz yılında, Ebu Ahmed, bizzat ordu ile Sahibü’z-Zenc üzerine hareket ettiyse de ilk muharebede askeri dağıldı. Ebu Ahmed bozgun askeri toplamak üzere Übbüle’ye çekildi. Fakat diğer taraftan onun bir askerî birliği, zencilere üstün gelerek başbuğlarını esir edip Samerra’ya gönderildi. Açıkça işkence ile öldürülerek bir derece gönüller soğutuldu. Daha sonra Ebu Ahmed, bizzat zenciler üzerine hareket ederek onlara üstün gelip pek çoğunu yaralayıp öldürdüyse de ordusunda hastalık baş gösterince Vâsıt’a çekildi. Ve oradan Samerra’ya geldi.

      Tahiroğulları Hükûmetinin Yıkılışı ve Samanoğullarının Ortaya Çıkışı

      İki yüz elli dokuz yılında Yakub Saffâr, Horasan valisi Muhammed İbni Tahir’in karargâhı olan Nişâbur’u zapt ederek, Muhammed İbni Tahir’i tuttu. Ailesi ve akrabaları ile beraber Sicistan’a gönderdi. Bütün Horasan Eyaleti’ne yayılarak nice yıllardan beri doğu taraflarında bağımsız olarak hükümrân olan Tahiroğulları hükûmetleri bu suretle yıkılmış oldu.

      İki yüz altmış yılında Ya’kûb Saffâr, Taberistan’a da tecavüz etti. Hasan İbni Zeyd El-Alevi ona karşılık verip savunmaya geçtiyse de yapılan muharebede hezimete uğrayarak, Deylem dağlarına sığındı. Saffâr da arkasından gitti. Fakat Deylem dağları gayet sarp olduğundan kırk bin asker kaybolup nice bin hayvan ve sayısız mühimmat ve başka eşyaları kaybederek dönmek zorunda kaldı. Rey’e gelip durumu, hilafet makamına arz etti.

      İki yüz altmış bir yılında zenciler, Ehvaz’ı yaktılar. Ahalisinden kimini öldürüp kimini esir ettiler. Saffâr da gelip Fars Eyaleti’ni zapt etti. Fârs’ın geliri ise halife hazinesine ait olduğundan bu nedenle de beytü’l-mâlin sıkıntısı arttı. Saffâr’a rakip olacak Âl-i Saman da bu sene meydana çıktı. Saman, meşhur Behram Çûpîn neslinden olup, oğulları Maveraünnehir emirlerinden idiler. Memun, Horasan’da iken onları davet ve vaatlerle cezbedip, Maveraünnehir’de istihdam etmişti. Sonra Beni Tahir de onları memuriyetlerinde bıraktı. Bu defa hilafet makamından, Nasır İbni Ahmed İbni Esed İbni Saman, Maveraünnehir valisi olarak atandı. O da Saffâr’a karşı Maveraünnehir’in muhafazasına çalıştı.

      Saffâr ile Muvaffak’ın Savaşı

      Yine iki yüz altmış bir yılında Halife Mutemed, kardeşi Ebu Ahmed’i veliaht yapıp Muvaffak diye lakap vererek bütün doğu taraflarını ona verdi ve zenci muharebesini ona bıraktı. O da zenciler ile muharebe için zilhicce ayı içinde Basra’ya harekete hazırlanmışken ileride görüleceği üzere Saffâr’ın mütecaviz hareketlerinden dolayı, zenci seferini erteleyerek Bağdat’ta durmak zorunda kaldı.

      Şöyle ki: Bu esnada Saffâr’ın ordusuyla Fars’tan Ehvaz’a doğru hareket etmesi telaş ve endişeye sebep oldu. Kendisine bütün şark taraflarının beyliği ile zaptiye bakanlığı makamının verildiği ilan ve fermanı, kendisine özel bir görevli vasıtasıyla