Ahmet Cevdet Paşa

Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt


Скачать книгу

yılında Boğa, Salih İbni Vasif ile birleşerek, Mutezz’in aleyhine ayaklanmak istediyse de Türk beylerinin büyüklerinden Babekyal onlara muhalif bulundu, kendi taraftarlarıyla birlikte Boğa’yı katletti.

      İmamiyye görüşünce sıralanmış olan on iki imamın onuncusu olan Ali Nakiy İbni Muhammed Cevad (r.a.) iki yüz elli dört senesinde beka âlemine göçtü. Yerine oğlu Hasan Askerî geçti.

      İki yüz elli beş senesinde de Mutezile imamlarından, meşhur Câhız vefat etti. Vefat sebebi şu şekilde rivayet edilmiştir ki pek çok kitapları olup hepsini duvar gibi etrafına istif edermiş. Pek zayıf ve ihtiyar olduğu hâlde bir gün kitaplar birdenbire devrilip üzerine düşünce ezilip vefat etmiştir. Edebî ilimlerde benzeri nadir olup kelam ilmini de Nizam-ı Mutezzili’den öğrenmiştir. Afallahu anh.

      Yukarıda söylendiği gibi, Taberistan’da Alevi bir imamlık kurulmuş ve Sicistan Hükümdarı Saffâr, Herat’ı ele geçirmiş olduğundan, Horasan Beyliği’nin dairesi daralmış, Horasan Emiri Muhammed İbni Tahir’in nüfuzuna büyük bir zaaf gelmiş ve birçok bölgenin ahalisi, beyliğin vergilerini vermez olmuş idi.

      Fars Eyaleti’nin gelirleri halife hazinesine ait olup Fars Valisi Ali İbni Hüseyin İbni Şenbel ise göndermekte acele etmiyordu. Beni Tahir’in zaafından ve Saffâr’ın onlara galebesinden bahsederek Horasan vilayetine bağlı olan Kirman Eyaleti’nin ilave olarak kendisine verilmesini talep etti. Hâlbuki Saffâr da bağlılığından dem vurup Kirman’ın Sicistan’a katılmasını rica ediyordu. Mutezz ise ikisinin de itaatlerinin yapmacık olduğunu iyi bildiğinden, ikisini birbirine düşürmek üzere iki yüz elli beş senesi içinde Kirman Eyaleti’ni ikisine de verdi. Ve hangisi mahvolursa iki düşmandan biri eksik olur diye yan gelip seyretmeye başladı.

      Ali İbni Hüseyin’in temsilcisi daha evvel davranıp Kirman’ı zapt etmişse de Saffâr bizzat ordusuyla gelip Kirman’ı zapt ettikten sonra Fars üzerine yürüdü. Savaşarak Şiraz’a girip Ali İbni Hüseyin’i esir ederek alıp Sicistan’a götürdü ve Kirman kendisinde kaldı. Halife de memurlar gönderip Fars’ı ele geçirdi.

      Saffâr bu galibiyetini Mutezz’e arz ettiği sırada birçok doğan ve misk köpekleri gibi tuhaf hediyeler takdim etmişti. Mutezz ise paraya muhtaç olup, Samerra’daki askerin açlıktan nefesleri kokuyordu. Hatta kölemenler bu esnada Mutezz’e gelip maaş ve tayinlerini istediler. Beytü’l-malın darlığı meydanda olduğundan elli bin altına razı oldular. Mutezz, annesi Kabîha’dan yardım istediğinde o da “Bende bir şey yoktur.” diye cevap verdi.

      Kabîha, gayet güzel bir cariye olup, Mütevekkil onu çok severdi. Zıddıyla isimlendirme kabilinden Kabîha (çok çirkin) diye isim vermişti. Devletin intizamsızlığı yüzünden beytü’l-malda bir akçe yokken, Kabîha’da milyonlarca nakit para ve mücevharat mevcut olduğu hâlde fevkalade cimriliğinden dolayı oğluna öyle bir dar vaktinde elli bin altın vermedi.

      Kölemenler, Mutezz’den ve annesinden ümidi kesince iki yüz elli beş yılı recebinin sonlarında Mutezz’i alaşağı etmek üzere Megâribe ve Ferâgana askerleri ile ittifak ettiler. Reisleri olan Salih İbni Vasif ile Ebu Nasır diye bilinen Muhammed İbni Boğa ve Babekyal ile birlikte hilafet sarayına gittiler. Mutezz’i tutup hapsederek üç gün aç ve susuz bıraktılar. Bağdat’ta bulunan Muhammed İbni Vâsık’ı getirip, şaban ayının girmesine bir gün kala Mutezz’i hapisten çıkarıp, şahitler ve kadılar huzurunda hilafetten istifa ettirip, İbni Vâsık’a biat ettirdikten sonra kendileri de biat ederek onu Mühtedi Billah diye lakaplandırdılar. Mutezz’i yine hapse attılar. Hilafet müddeti, o zaman dört buçuk seneye erişmişti. Beş gün sonra Mutezz’i hamama götürdüler. Guslettikten sonra su istedi, vermediler. Hararetinden bayıldı. Hemen hamamdan çıkarıp karlı su içirdiler. Derhâl düşüp öldü ve işkenceden kurtuldu. Yukarıda anlatıldığı gibi Mutezz’in tutulup hapse atılması esnasında annesi Kabîha, sarayda gizli olan bir yer altı odasından kaçarak saklanmıştı. Fakat bir tarafa savuşup da kendini kurtaramadığından ramazan ayı içinde meydana çıktı. O zaman emir eri ve zorbalar başı olan Salih İbni Vasif’e bir milyon altın ile üç sepet verdi. Biri benzeri görülmedik zümrüt, diğeri gayet büyük inciler ve diğeri nadide kırmızı yakut vesaire cevherler ile dolu olup bunlara iki milyon altın kıymet takdir olunmuştu. Bu para ve cevherler, Salih’in huzuruna getirildiğinde, “Şu yüzü kara olası karının elinde bu kadar mal varken elli bin altın vermeyip oğlunu felakete uğrattı!” demiş ve bu malları alarak Kabîha’yı Mekke’ye sürmüştür. Fakat o da bunca malların üstüne yatmış ve bir miktarını olsun askere vermeyip, kendisini ölüm çukuruna atmıştır.

      Şöyle ki Büyük Boğa’nın oğlu Musa, Hamedan tarafından çıkan Haricileri yola getirmek için kendisine bağlı olan Rey tarafına gitmişti. Kölemenlerden Müflih ki onun öncü birliklerine memurdu. Hamedan dışında vaki olan bir şiddetli muharebede Haricilere galip gelmişti. Ondan sonra Taberistan’da da hayli muzafferiyet kazanmışken Mutezz’in indirilip öldürülmesi ve Salih İbni Vasif’in zorbalığı, Musa İbni Boğa’nın kulağına gelince, Müflih’i askeriyle beraber yanına çağırdı. Salih İbni Vasif’i yargılamak ve Mutezz’in kanını ve annesinin mallarını dava edip istemek üzere ordusuyla Rey’den hareket etti. İki yüz altı yılı muharreminde Samerra’ya geldiğinde Salih İbni Vasif korkup gizlendi.

      Onun üzerine Mühtedi, aralarını bulma yolunda nasihat edince kölemenler, Mühtedi’yi, “Salih’in yerini biliyor da söylemiyor.” diye itham ederek aleyhine başkaldırdılar. Musa İbni Boğa’nın evinde toplanıp Mühtedi’yi halifelikten indirmek üzere ittifak ettilerse de Babekyal kalkıp, “Siz Mütevekkil’in oğlunu katlettiniz ki görünüşü ve ahlakı güzel bir zattı. Bu halife ise oruç tutar, şarap içmez bir Müslüman’dır. Suçu olmadığı hâlde onu da katlederseniz ben Horasan’a giderim ve kötülüklerinizi açıklayıp sizi orada teşhir ederim!” deyince isyan edenlere durgunluk geldi. Hemen Musa’nın adamları Salih’in aranmasına titizlik göstererek, bir münasebetle onu bir evde bulup idam etti, böylece kavga bastırılıp karışıklık bitti.

      Mühtedi, abit ve zahit bir zat olup hilafet merkezinden oyun ve eğlence aletlerini kaldırmıştı. Yaşayışı hususunda, Ömer İbni Abdülaziz’i taklit ederdi. Fakat ne yapsın ki asker, maaş ve tayinlerini ondan ister, hazinede ise bir kuruş yok, su yolları bozuk, gelirin çoğu nüfuz sahiplerinin ve zorbaların sandıklarına akıp giderdi. Hâlbuki önce Musul tarafında ortaya çıkan Mesâver adındaki Harici, geçen iki yüz elli beş senesinde Musul’u zapt etmişti. Bu sene Irak’ın çok yerlerini istila edip beylik mallarının gönderilmesine mâni olmakla askeriyenin idaresi tamamıyla zorlaştığından, Musa İbni Boğa, Babekyal ve diğer emirler ile birlikte Mesâver üzerine gittiler. Samerra’daki asker ise recep ayı başlarında maaşları için ayaklandılar. Mühtedi, hemen kardeşi Ebu’l-Kasım ile Kiğlığ gibi bazı Türk emirlerini gönderip onlar da ayaklananları, “Biraz sabrediniz.” yollu sözlerle susturdular. Bu sırada onlara, “Sizin maaş ve tayinleriniz Musa İbni Boğa ile Muhammed İbni Boğa’dadır.” denilmiş olduğu Muhammed İbni Boğa’nın kulağına gidince, kaçma niyetinde iken Mühtedi onu kandırarak tutup hapsetmiştir. On beş bin altınını aldıktan sonra onu idam etmiştir.

      Bununla beraber Mühtedi, Musa İbni Boğa’yı başkomutanlıktan azlederek, Samerra’ya çağırıp orduyu Babekyal’e teslim etmesini yazı ile bildirdi. Babekyal’e de orduyu teslim alması, Musa İbni Boğa’yı ve Müflih’i idam etmesi ve kendisinin bütün Türkler üzerine emir olması mealinde emir gönderdi. Babekyal ise Mühtedi’nin tedbirinin bütün kölemenlere dair olup, sonra nöbetin kendisine geleceği düşüncesiyle bu emirnameyi Musa’ya göstermiş ve “Ne dersin?” diye sormuş. Musa da “Benim düşüncem şudur ki sen, Samerra’ya gidip Mühtedi’ye sadakatini arz ederek onu kandırdıktan sonra idamın çaresini düşünmelisin.” deyip kendisi Hankin’e gelmişti. Babekyal de Samerra’ya gelip Mühtedi’yi kandırma niyetiyle