gönderilen çok sayıda asker, Karâmita’yı vurdular, kırdılar, gerektiği gibi intikam aldılar. O esnada İbni Râvendî diye bilinen zındık, ceza âlemine yolcu olmuştur. “Kadîbü’z-Zeheb”, “Kitâbü’l-Lâmi” ve “Kitâbü’z-Zümrüde” gibi küfür ve dinsizliğe dair birçok kitap telif etmiştir.
İki yüz doksan dört yılında Horasan ve Maveraünnehir hükümdarı olan İsmail Samani vefat ederek yerine oğlu Ebu’n-Nasır Ahmed İbni İsmail Samani tahta geçti.
Muktedir’in Tahta Geçmesi
İki yüz doksan beş yılı zilkadesinin on ikisinde Halife Müktefî Billah otuz üç yaşında iken vefat etti. Hilafet günleri altı sene, altı ay, küsur gündür. Onun yerine on üç yaşında bulunan kardeşi Muktedir Billah İbni Mutezid tahta geçmiştir.
İki yüz doksan altı yılında kumandanlar, kadılar ile toplanarak Muktedir’i yaşının küçüklüğünden dolayı tahttan indirerek, Mu’taz’ın oğlu Abdullah’ı Galibbillah unvanıyla hilafet tahtına getirdilerse de Muktedir’in sadık adamları ve taraftarları toplanarak savaşıp galip geldikten sonra Muktedir’i makamına iade ettiler. İbni Mu’taz’ı tutup hapse attıktan sonra bilahare öldürdüler.
Abdullah İbni Mu’taz, İmam Müberred’den ve İmam Sa’leb’den ilim almış, güzel şiirler yazan bir zattı. Şiirleri meşhurdur. Rivayet edilir ki: “Allah, beni halife yaparsa Beni Talib’i toptan yok ederim!” dermiş. Onlar da bunu işitip beddua ederlermiş. Vakıa halife oldu, fakat hilafet müddeti bir günden ibaret olduğundan bir şey yapmaya vakti olmadı.
Muktedir, bu sene Yahudilerin ve Hristiyanların memuriyetlerde istihdam olunmamalarını ve semerli hayvanlara binmemelerini emretti.
Ubeydiyyin Devleti’nin Ortaya Çıkışı
İki yüz doksan altı senesinde Fas dolaylarında Ubeydiyyin Devleti teşekkül etti ki ona Fatımi Devleti de denilir. İki yüz on iki seneden beri Afrika’da müstakil olarak hükmeden Beni Ağleb yıkıldı.
Şöyle ki Bâtıniyye’den İsmailiyye mezhebine inanan Şiilerden Yemen’e giden davetçiler insanları Muhammed soyundan Mehdi’ye biat etmek üzere davet ediyorlardı. Bunlardan bazıları da Mağrip diyarına gidip bazı kabileleri bu şekilde davet ederek bir hayli adam toplamışlardı. Ondan sonra San’a ahalisinden ve İsmailiyye mezhebinin davetçilerinin dâhilerinden Ebu Abdullah Şii, iki yüz seksen yılında batı ülkelerine gidip ve Kenâme Kabilesi içine girip bu daveti tazelemiş ve her taraftan Berberi aşiretleri gelip ona tabi olarak çoğalmaya başlamış idi. İşin başında Afrika hükûmeti ona ehemmiyet vermemişti. O da Tahert beldesine gidip daima ibadet ve taat ile meşgul olmuş, bir büyük mürşit gibi orada ikamet etmiş, her taraftan aşiretler grup grup gelip kendisine tabi olmuş ve şöhreti artmıştı.
Beni Ağleb’den iki yüz doksan yılında Afrika emiri olan Ziyadetullah’ın vezirleri hep Şii olduklarından Ebu Abdullah, Şiilerin kuvvetinin artmasından için için memnun olurdu.
Ziyadetullah ise zevk ve sefaya düşkün olduğundan idare işlerinin inceliklerini düşünmeye vakti yoktu. O esnada İsmailiyye’nin gizlenen imamı İsmail İbni Cafer-i Sadık torunlarından Muhammed İbni Abdullah, Hama’ya bağlı yerlerden Selemye beldesinde otururken vefat edince vasiyeti gereği oğlu Ubeydullah El-Mehdi onun yerine geçti. İsmailiyye Şia’sı davetçileri her tarafta halkı onun adına davete başladılar.
Ebu Abdullah-ı Şii de Mehdi’nin Mağrip’te ortaya çıkacağını ve çeşit çeşit kerametler göstereceğini anlatarak kendi yanına hicret edenlere ne mutlu diye ilan ederek insanları teşvik ettiği, Halife Müktefî zamanında yayılıp duyulduğundan, onun emriyle Ubeydullah-ı Mehdi aranmaya başlandı. O da oğlu Ebu’l-Kasım Muhammed ile birlikte kaçıp Trablusgarp’a varmış. Orada halifenin emri üzerine Afrika Emiri Ziyadetullah da onu aramakta ve takip etmekte olduğundan Mehdi, Trablusgarp’ta duramayıp Sicilmase’ye gitmişti. O zaman Sicilmase vilayetinde Beni Midrar’dan Elyesa hükümdar olup Ziyadetullah ise ona, “İşte Ebu Abdullah-ı Şii’nin, insanları biatine davet ettiği Ubeydullah-ı Mehdi budur. Onu tutup hapse atmak gerekir.” diye haber gönderdiğinden, Elyesa hemen Mehdi’yi ve oğlunu tutup hapse atmıştır.
Önceleri Ebu Abdullah-ı Şii’ye Beni Ağleb tarafından ehemmiyet verilmemişken onun kuvveti gittikçe artmakta olduğundan Ziyadetullah, onun üzerine kırk bin asker sevk etmişse de çarpışmada askeri bozulup dağıldı. Perişan olunca Ziyadetullah artık Afrika’da duramayıp yükte hafif ve pahada ağır mallarını alarak Mısır’a gelip Halife Muktedir’e durumu arz ettikten sonra hemen Mağrip’e döndü. Ebu Abdullah-ı Şii ile harbe başlaması ve Mısır valisinin de ona mal ve askerle yardım etmesi için Muktedir tarafından fermanlar gönderildi.
Mısır valisinin yardım etmede ağır davranması, Ziyadetullah’ın da muhtelif eğlencelerle, cümbüşlerle meşgul olup kötü alışkanlıklara müptela olması neticesinde artık Mağrip’e dönmekten vazgeçerek yerleşme maksadı ile Kudüs’e gelirken Remle’de vefat etmiştir. İşte Afrika’da iki yüz on iki yıl hüküm süren Beni Ağleb’in sonuncusu bu Ziyadetullah’tır. Beni Ağleb’in hükûmeti, kendi kendisini idare eden müstakil bir beylik ise de Abbasi hilafetine bağlı idi. Ama ondan sonra ortaya çıkan Ubeydiyye Devleti, maddi ve manevi anlamda bağımsız olmuş, Abbasi hilafetinin Mağrip ülkesiyle asla alakası kalmamıştır.
Şöyle ki Ziyadetullah’ın önceden geçtiği gibi kaçmasından sonra Ebu Abdullah-ı Şii, Afrika’yı istila etti. İki yüz doksan altı yılı ramazanında Sicilmase üzerine yürüdü. Elyesa karşı çıktıysa da bozguna uğrayarak kaçınca Ebu Abdullah, Sicilmase’ye girip Ubeydullah-ı Mehdi’yi ve oğlunu zindandan çıkardı. Onları atlara bindirip kendisi kabile reisleri ile beraber piyade olduğu hâlde insanlara, “İşte efendiniz!” diye Mehdi’yi göstererek sarayına götürdü. İmam ve halife olmak üzere insanları ona biat ettirdi. Mehdi adalet ve iyilikle insanlara muamele ettiğinden dolayı her taraftan halk onu sevmeye ve meyletmeye başladı. Mehdi’nin emriyle Elyesa takiple tutulup öldürüldü. Bu Elyesa, Sicilmase’de yüz otuz sene hükûmet süren Beni Midrar’ın sonuncusudur.
Yüz altmış yıl Tahert beldesinde hüküm süren Beni Rüstem’in hükûmeti de o sırada yok olmuştur. Beni Ağleb’e tabi olan Sicilya hükûmeti de tabii Mehdi’nin eline geçmiştir. Ubeydullah-ı Mehdi, kırk gün Sicilmase’de ikametten sonra iki yüz doksan yedi yılında Afrika’ya gelip etrafa emirlerini ve memurlarını tayin etti. Devletini teşkil edip bizzat devlet işlerini idareye başlaması Ebu Abdullah-ı Şii’nin kardeşi Ebu’l-Abbas’a ağır geldi. Kardeşini, “Sen işi elinden çıkardın, başkasına kaptırdın!” diye sıkıştırmaya başladı. Kardeşi ona nasihat ettikçe dinlemeyip, hatta bazı kabile reislerine, “Bizim biatine davet edildiğimiz Mehdi bu değildir.” demeye başlamış olduğu, Mehdi’nin kulağına gelince ikisini de öldürtmüştür. Abdullah, kardeşinin ateşine yanmış oldu. Bu da tecrübe ile sabittir ki bir hükümdarı tahta geçiren kimse o hükümdar elinde ölmüş ve perişan olagelmiştir. Sünnetullahi filalemîn… Üç yüz bir yılında Mehdi-i Alevi tarafından sevk olunan askerler, İskenderiye ve Feyyûm’u istila etmişlerse de Muktedir de Mağrip diyarı ile beraber Mısır Eyaleti’ni, kendisinin dört yaşındaki oğlu Emirü’l-Abbas İbni Muktedir’e verip, kaymakamlığını Munis Hâdim’e teslim etmiştir. Munis de muktedir bir komutan olduğundan, Mağribîlerle defalarca muharebe ederek onları Mısır diyarından çıkarmıştır.
Üç yüz üç yılında Mehdi, Mehdiyye beldesini inşa ederek onu kendisine başkent yaptı. Her ne kadar Mısır’ı alamadıysa da garp taraflarında hükûmeti genişlemekte ve kuvvetlenmekte idi.
Uzun zamandan beri başkenti Fas beldesi olarak Afrika’nın batı kısımlarına hükmeden İdrisîler Devleti de üç yüz yedi yılında yıkıldı.