Ahmet Cevdet Paşa

Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt


Скачать книгу

olan Musul’a, diğer bazı emirler diğer taraflara firar ettiler. Muktedir de hazinelerde mevcut olan mücevher, eşya ve bazı hazine mülklerini ucuz ucuz satarak askerin bahşişlerini ödedi.

      O zaman Horasan ve Maveraünnehir emirleri olan Beni Saman arasına büyük bir ihtilaf düştü. Birbirleriyle savaşmakta oldukları hâlde halifenin o tarafı düşünebilmek şöyle dursun, Rumlar Malatya, Diyarbakır vesair hudutlara hücum ettiği, Müslümanlar müdafaadan âciz kalarak feryat ile Bağdat’tan yardım istedikleri hâlde Halife Hazretleri onlara dahi yardım edemiyordu.

      Üç yüz on yedi senesi hac mevsiminde Ebu Tahir Karmatî, Kurban Bayramı’ndan iki gün önce, Mekke-i Mükerreme’yi basıp hacıları bulundukları yerde, hatta Harem-i Şerif’te ve Beyt-i Şerif’in içinde katlederek mallarını gasp ve yağma ettiler. Çoğunun naaşlarını Zemzem Kuyusu’na attılar. Kalanları da Harem-i Şerif’te ve öldürüldükleri yerlerde defnedip hiçbirini yıkamadılar, namazlarını kılmadılar ve evlerin içine girip ehl-i Mekke’nin mallarını yağmaladılar. Ebu Tahir Karmatî bunca kötülüklere kanaat etmeyip, Kâbe-i Muazzama’nın örtüsünü alarak, askerine taksim ve tevzi etti. Hacer-i Esved’i yerinden sökerek hükûmet merkezi olan Hecr’e götürdü.

      Karâmita, Şia azmanlarından olup, Mağrip’te hükümran olan Mehdi Ubeydullah-ı Alevi’nin davetini ortaya koymakta idiler. Bu şekildeki Harem-i Şerif’e yönelik ihanetlerinin haberi Mehdi’ye ulaştığında Ebu Tahir Karmatî’ye mektup yazıp ona hakaret ve lanet edince Ebu Tahir, Mekke ahalisinin mallarından ele geçirdiği bir miktar eşyayı geri vermişse de Kâbe örtüsü ile hacıların mallarını halk paylaşmış olduğundan dolayı toplanıp geri verilmesinin kabil olamayacağını açıklayarak özür dilemiştir. Hacer-i Esved ise yirmi iki sene kadar Karâmita elinde kalmıştır.

      Yukarıda geçtiği üzere, piyade askeri Muktedir’i hilafet makamına geri getirmiş olduğundan, şımarıp her istediklerini devlete yaptırmak gibi yersiz davranışlarından dolayı gerek devlet adamları gerek diğer askeriye sınıfı bizar olarak üç yüz on sekiz senesi başlarında süvari askeri onlara üstünlük sağlayarak hepsini Bağdat’tan kovup dışarı çıkartmışlardır.

      Üç yüz on dokuz senesinde Muktedir ile Munis Hâdim arasında yine düşmanlık başladı. Muktedir birini kendisine vezir etmek istediğinde, Munis ona mâni olarak diğer birini vezir ettirdi. Aralarındaki karşılıklı nefret ve korku ise yine şiddetlenince üç yüz yirmi yılı başında Munis, kölemenleri ve diğer bağlıları ile Bağdat’tan çıkıp Musul’a gitti.

      Musul beyleri olan Beni Hâmdân, Munis’e karşı çıkmakla yapılan muharebede bozguna uğradıklarından Munis, Musul’u zapt etti. Beni Hâmdân’dan Rebia emiri olan Nasır İbni Hâmdân da Munis ile birleşerek gelip Musul’da ikamet etti. Etraftan bölük bölük askerler geldi ve Munis’in topluluğu çoğaldı. Sekiz dokuz ay kadar Musul’da ikametten sonra maiyetindeki askerle Bağdat’a doğru yola çıktı. Ona karşı Bağdat’tan çıkarılan asker ise Munis’in yaklaştığı esnada sıvışıp önünden savuşarak Bağdat’a doğru firar ettiğinden, Munis gidip Bâb-ı Şemmasiyye’de ordu kurdu. Halife askeri de onun karşısında durdu. Muktedir, Vâsıt’a gidip de Basra ve Ehvaz taraflarında asker toplamak istediğinde, veziri ve mabeyincileri onu bizzat harbe teşvik etti. Bu hususta ısrar ettiklerinden, o da Hırka-i Şerif kendi üzerinde olduğu hâlde fakihler ve hafızlar ellerindeki Kur’an-ı Kerimleri açıp onun önünde ve birçok halk etrafında yürüdü. Gönülsüz olarak ordusuna gider gitmez askeri dağıldığı sırada Megâribe’den bir grup gelip kendisini idam ediverdiler. Hilafet müddeti yirmi dört sene, on bir ay, on altı gündür. Cömert, insaniyeti olan, anlayışlı ve akıllı bir zat idi.

      Fakat şehvete düşkün, müsrif, kararsız ve cariyelerine mağlup idi. Binaenaleyh, zamanında devletin temelleri sarsıldı. Kendisi de bu veçhile yok olunca, hemen Munis’in emriyle Muktedir’in kardeşi Muhammed İbni Mutezid getirilerek, şevval ayı sonlarında ona biat edilerek, Kahirbillah diye lakaplandırıldı.

      Kahir, hemen görevden alma ve tayinler ile meşgul olup Ebu Ali İbni Makılle’yi de vezir atadı. Fakat Munis Hâdim, Kahir’den emin olamayıp Kahir’in veziri İbni Makılle, hacibi Belik ve onun oğlu Ali İbni Belik de Munis ile birlik olarak halifenin evini gözlem altına aldılar. Girip çıkanları sıkıca ararlar, hatta saraya girip çıkan kadınların bile yüzlerini açıp görürler idi. Kahir, bu duruma kızıp onların muhalifleri ile gizlice haberleşerek, üç yüz yirmi bir senesinde bir takip ile Munis, Belik’i ve onun oğlunu tutup hapse atarak bu baskılardan yakasını kurtarmıştır. Fakat Munis ve taraftarlarının tutulup idamı hususunda kendisine yardım etmiş olan bazı komutanları yemin ile temin etmişken sözünden ve yemininden dönerek, onlara da zulmettiğinden, diğer komutanlar şüpheye düşerek artık onun yemin ve teminine emniyet eylemez olmuşlar idi. İbni Makılle ise o kargaşada firar ederek kaçıp saklandı. Kıyafet değiştirip bazı komutanlar ile gizlice görüşerek danışmalarda bulundu, akla hayale gelmez hilelerle komutanlardan Sima adındaki emiri istediği gibi kandırmıştı.

      Binaenaleyh, Sima, üç yüz yirmi senesi cemaziyelevvel ayının altıncı gecesi askerinden bir grubu kendisine uydurup gece Kahir’in sarayını kuşattı. Kahir ise gece çok içip sarhoş olduğundan, uyanıp kaçmaya çalışmışsa da Sima’nın adamları onu tutup hapse attılar. Muktedir’in oğlu Ebu’l-Abbas Ahmed’i hilafet tahtına oturtup onu Râzîbillah diye lakaplandırdılar. Kahir’in hilafet müddeti bir buçuk sene, sekiz gündür. Sima’nın muvafakatı ile Râzîbillah, Ebu Ali İbni Makılle’yi kendisine vezir atadı.

      Bazı İleri Gelenlerin Vefatı

      Sofiyyeden, meşhur Cüneyd-i Bağdadî ki zamanının imamı, fakihlerin ve faziletlilerin önderi olup tasavvufu da Seriyy-i Sekatî’den öğrenmişti. İki yüz doksan sekiz yılında rahmet-i Rahman’a kavuşmuştur.

      Horasan ve Maveraünnehir Emiri Ahmet İbni İsmail Samani üç yüz bir senesinde avlanmak için kırlarda dolaşırken, bir gece köleleri onu idam edince cenazesi Buhara’ya götürülüp defnolunmuş ve yerine sekiz yaşında olan oğlu Ebu’l-Hasan Ahmed tahta geçirilmiş, katillerden bazıları idam edilmişlerdir.

      Üç yüz üç senesinde “Kitab-ı Sünen” sahibi İmam Nesaî Mekke’de hayat defterini dürmüş, Safâ ile Merve arasında defnolunmuştur. Rahmetullahi aleyh.

      Mutezile imamlarından Ebu Ali İbni Abdülvahhab El-Cubbâî de bu sene vefat etmiştir.

      İmamiyye’nin reisi olup Semmân diye bilinen Ebu Cafer İbni Osman El-Askerî ki İmam-ı Muntazar’ın (Beklenen İmam) kapısı, yani Mehdi’ye ulaştıracak kapı olduğunu iddia ederdi. Üç yüz beş senesinde dünya kapısından çıkıp gitmiştir. Sofiyyeden, meşhur Hallaç İbni Mansur ki insanlara kerametler gösterirdi. Yazın kış meyvelerini ve kışın yaz meyvelerini ortaya çıkarır, elini havaya uzatıp, üzerlerinde “Kul hüvallahü ehad” diye yazılmış paralarla dolu olduğu hâlde geri alarak, onları kudret paraları diye adlandırırdı. İnsanlara yedikleri şeyleri ve işledikleri işleri haber verir, kalplerinde saklı olan şeyleri söylerdi. Halktan bazıları onun veliliğine ve bazıları sihirbazlığına inanırlardı. Bazıları da Allah’ın bir parçasının ona girmiş olduğu şeklindeki sapık inancına kapılmışlardır. Üç yüz dokuz senesinde Muktedir’in veziri Hamid onu işkence ile idam etmiştir.

      Muhammed İbni Cerîr-i Taberî üç yüz on yılında hayat defterini dürmüştür. Âlimlerin ve fakihlerin en büyüklerindendi. Kendisi müçtehitten olup başka bir müçtehidi taklit etmemiştir. Yaratılıştan üç yüz iki senesinin sonlarına kadar bir tarih yazmıştır. Güzel bir tefsiri, tefsir usulü ve fıkıh ilminin her dalında da meşhur eserleri vardır. Fakihlerin ihtilaflarına dair fevkalade güzel bir kitap telif etmiştir.

      Fakat ona İmam-ı Ahmed İbni Hanbel’i zikretmediğine