İÇTİMA
Cihan, babasının odasına varınca Saman’ı kapıda gördü.
Kapı ağası uşak, onun Marzban’ın yanına girmekten menediyordu. Kendisi ise hiddetle karşılıkta bulunuyordu. Cihan ikisinin arasına girerek kardeşine sordu:
“Neyin var kardeşim?”
“Bu adam babamın yanına girmekten beni menediyor.”
“Kardeşim! Darılma; pederimiz yatakta yatıyor, hastadır. Benim de çıkmamı emretti. Yanına konak müdürünü çağırtarak bazı hususlar hakkında onunla görüşüyor. Mubez’i gördün mü?”
“Hayır, bulamadım.”
“Onu beraberinde getirmeden gelmenin babamızı darıltacağını bilmiyor musun?”
İki kardeş bu suretle konuşurken odanın içinden babalarının sesini işittiler:
“Saman’ı yanıma sokmayınız. Cihan! Sen yalnız gel.” diyordu.
Cihan, üzgün bir yüzle kardeşine dönerek yavaş bir sesle:
“Kardeşim, şimdi sen köşke git. Babamızı üzme. Ben derhâl yanına gelirim.” dedi.
Saman uymaya mecbur oldu. Köşke gitti. Cihan ise babasının odasına girdi. Konak müdürü babasının karşısında oturuyordu. Önünde birçok evrak, defter, kalem ve bir divit vardı. Babası da yatağının üzerinde oturuyordu. Yüzünün rengi uçmuş, gözlerindeki parlaklık sönmüştü. Marzban, kızını görünce ona müşfik bir gözle bakarak öfkeli olan çehresini mutlu göstermeye çalıştı. Cihan hemen babasına yaklaştı. Ellerini tuttu, öptü:
“Babacığım, şimdi kendini nasıl buluyorsun? Rahatsın, değil mi?”
Marzban kızını kucaklayıp bağrına bastı; kokladı, öptü. Cihan, babasının bu kucaklaması esnasında bir damla gözyaşının düştüğünü hissetti. Vücudu çocuğunun şefkatiyle ürperdi. Babasının kollarından kurtulunca onun yüzüne baktı. Hastanın gözleri yaşla doldu. Cihan bu manzara karşısında son derece üzüldü. Onun da gözleri yaşla doldu fakat hasta hem kendisini zayıf göstermemek hem de kızını fazla üzmemek için üzgün görünmemeye çalışarak:
“Kızım! Hamdolsun, iyiyim. Merak etme. Rahat ve saadetini temin için her şeyi yapacağım. Yanımda otur.” dedi.
Marzban bunu söyledikten sonra konak müdürüne işaret etti. Müdür çıktı. Arkasından kapıyı kapadı. Cihan babasının önünde bulunan kâğıtlarla defterlere baktı. Bunlar hakkında babasından bir şey sormayı münasip görmedi.
Marzban biraz esnedikten sonra yatakta uzanmak için kızının kendisine yardım etmesini istedi. Cihan ona yardım etti. Hasta, yatağa uzandı. Bir koluyla yastığa yaslandı:
“Kardeşin Saman’ın bu sefer de yalnız olarak geldiğini anladım. Mubez’i buraya getirmek onun işine gelmiyor. Zararı yok…”
“Babacığım! Ay Toldı, bu iş için kendi adamını gönderdi. Şimdi neredeyse gelir. Rahat olunuz.”
Cihan, babasının ne gibi bir açıklama yapacağını anlamak için hemen Ay Toldı’yı anmıştı.
Marzban:
“Ay Toldı hakikaten mert ve güzel ahlaklı bir adamdır. Bu günlerde gördüğümden dolayı son derece memnun oldum. İşte bu adam sana kardeş olmaya layıktı; Saman değil…”
Cihan sevgilisi hakkında babasının övgüyle bahsetmesinden memnun olarak evlilik işini ona açmak üzereyken perdedar uşak içeri girdi:
“Mubez geldi, Afşin de beraberindedir.”
Marzban, Afşin’in ismini işitince sevindi; birdenbire Afşin’in gelmesini beklemiyordu:
“Afşin de beraber mi?”
“Evet, efendim!”
Cihan, Afşin’in ismini işitince sevinci sıkıntıya döndü. Bu adamı görmekten kaçmak istiyormuş gibi elinde olmayarak kalktı fakat hemen kendisini toplayarak babasının emrine hazır bir vaziyet aldı. Babası:
“Kızım, burada kalmak istiyorsan sakıncası yoktur. İstemezsen gidebilirsin.” dedi.
“O hâlde bana müsaade ediniz; gideyim, babacığım.”
“Git, kızım. Rahat ol.”
Cihan gizli bir kapıdan çıkıp gitti. Marzban uşağa hitaben:
“Mubez, Afşin girsinler.” dedi.
“Mubez, onun arkasında Afşin içeri girdiler. Mubez ilk önce putun yanına gelerek başını eğmiş hâlde kendi kendine bir dua okudu. Afşin de aynı harekette bulundu. Marzban eliyle onlara yer gösterdi. Birçok hoş cümle sarf ettikten sonra Afşin’e yönelerek:
“Ziyaretinizi pek ziyade geciktirdiniz. Sizi pek çok göreceğim geldi.” dedi.
Afşin, Marzban’ın yaşında bir adamdı. Sakalının çoğu beyazlaşmıştı. Sakalını kaşıyarak cevap verdi:
“Özel işlerle meşguldüm. Fergana’ya ancak bugün ulaşabildim. Ulaşır ulaşmaz derhâl yanınıza geldim. Nasılsınız?”
“İşte gördüğünüz gibi… Hem öyle bir zamanda geldiniz ki size son derece ihtiyacım var.”
Marzban, Mubez’e pek saygı gösterir bir hâlde hitap ederek:
“Efendimize birkaç defa adam gönderdim. Teşrif buyurmadınız.”
“Adamınız ilk kez geldi. Daha önce tarafınızdan kimse gelmedi.”
“Oğlum Saman’ı dün, bugün size gönderdim. Dönüşünde sizi Karşan Şah’ta bulamadığını söyledi.”
Mubez bu cevabı garip gördü:
“Üç günden beri ibadethaneden bir an ayrılmadım. Nevruz Bayramı içindeyiz. Her taraftan adaklarla Karşan Şah’a geliyorlar fakat mümkün değil, siz davet edeceksiniz de size gelmeyeyim. Hem nasıl olur ki Saman ibadethaneye gelsin, beni sorsun da bana haber vermesinler? Şüphesiz, oğlumuz Saman gelip sormamış ya da bilmeyenlerden sormuş.”
Marzban hiddetinden dişlerini gıcırdatıyordu.
“Daha doğrusu ne gelmiş ne de sormuş. Bundan maksadını anlayamadım yahut maksadını bilir gibiyim de söylemek istemem. Herhâlde ceza zamanı gelmiştir. Kardeşim Afşin şahit olsun.”
Marzban bunu söyledikten sonra ellerini birbirine çırptı. Perdedar uşak içeri girdi. Marzban:
“Her kim olursa olsun buraya kimse girmesin. Biri seni izne göndermek isterse reddet. Sen de seni çağırmazsam içeriye girme. Giderken arkadaki kapıyı iyi kapa!’’ dedi.
17
VEDA
Cihan; babasının kâğıtları, defterleri, kalem ve hokkayı hazırlattıktan sonra Afşin’i yanına kabul etmesine fena hâlde kızdı. Oradan çıkıp giderken ayakları birbirine çarpıyordu. Doğruca Ay Toldı’nın yanına gitti. Ay Toldı salonda yalnız duruyordu. Cihan onu görünce sevincinden her şeyi unutur gibi oldu. Kızcağız kardeşini düşünüyordu. Onu sormak istiyordu. Ay Toldı kendisine her şeyi unutturdu.
Ay Toldı, Cihan’ı görür görmez hemen yanına yaklaşarak babasının hâlini sordu. Cihan:
“Sabahından daha iyicedir. Senden övgüyle bahsetti. ‘Saman’ın yerine keşke Ay Toldı sana kardeş doğmuş olsaydı.’ dedi. Fakat sen onun üstünde olacaksın.”
Cihan bu sözleri söylerken Ay Toldı’ya öyle bir bakışla bakıyordu ki Ay Toldı, ondan birçok mana anlıyordu. Gülen gözleri ile