Corci Zeydan

Fergana Güzeli


Скачать книгу

hisleri söyleme fırsatını gözetiyordu. O; pek çok şey bildiği, onları sevgilisine söylerse aynı hisle duygulu olan muhatabının pek çok memnun olacağını zannediyordu. Bu hâlin iki ayrı düşmüş sevgili arasında çıkması pek doğaldı. Bir âşık hisleriyle alakalı bir şey görür, bir haber işitir ya da bir fikir bulursa sevgilisini gördüğü, işittiği ya da hatırladığı şeylere ortak etmek için onu görmeye büyük bir istek, bir özlem duyar. Çoğunlukla bu his, özlemin çoğalmasına hizmet eder. Âşık sevgilisini görmeye koşar. İki sevdazede bir araya geldiği zaman her biri diğerine çektiklerini, gizli sırlarını, mesut aşklarını söylerler. Söze hikâyeler de karışır. En gizli sırlar açığa çıkar. Sanki iki âşığı birleştiren, ruhları uyuşturan hisler ve fikirlerde de uyuşma gerekir.

      Şu hâlde Cihan’ın o kadar uzun süren bir ayrılıktan sonra Ay Toldı ile yalnız kalarak samimi bir şekilde konuşmak istemesini garip görmemek lazımdır. Ay Toldı’nın sevgilisi ile öyle ruhi bir görüşmeye ne derece arzu duyduğunu söylememek lazımdır zannederiz. Lakin ikisi de bu sohbete, ruhların görüşmesine kendilerini ulaştıracak fırsatı nasıl ele geçireceklerini bilemiyorlardı. Marzban, Cihan’a hitap ederek:

      “Kızım, mehtere13 emret; sevgilimiz Ay Toldı’yı konağa misafir etsin. Onun dinlenmesi için her ne lazımsa hazırlasın. Bu işi yaptıktan sonra yanıma gelsin. Mubez buraya gelinceye kadar onunla hususi bir şekilde konuşmak isterim.” dedi.

      Cihan, babasının bu dikkatinden ve misafirperverliğinden memnun olarak onun emrini gerçekleştirmek için dışarı çıktı. Ay Toldı ondan daha önce, Cihan’ın oturması alışkanlık olan hususi bir salona gidip orada bekledi.

      14

      ATEŞGEDE ( BEYTÜ’L NÂR)

      Verdan, aldığı emir üzerine oradan kuş gibi uçup gitmişti. Onun oradan böyle süratle çıkması Nevruz Bayramı münasebetiyle konağın bahçesinde ve dış kapısında bulunan halkı telaşa düşürmüştü. Hatta bazıları Verdan’ın arkasından koşarak Marzban’ın sağlığı hakkında bilgi istemişlerdi. Verdan hiç cevap vermeyerek oradan savuştu. Bayramın büyük kalabalıklarıyla dolu bulunan sokaklardan, çarşılardan geçti. Halkın ahvali, gidip gelmesi onun nazarında dikkatini çekmiyordu. Verdan, Maksude semtine doğru süratle gidiyordu. Biraz sonra Karşan Şah Ateşgedesi göründü. Her tarafı büyük bayraklarla donanmıştı. Etrafında birçok oda mevcuttu ki bu odalar kâhinlerin ve hizmetli kimselerin ikametine tahsis edilmişti. Üstü yeşillik ve çiçekle süslenmiş olan büyük kapısının önünde büyük bir izdiham vardı.

      Verdan, farz olan ibadetleri gerçekleştirmek için gelen bir ateşperest gibi görünerek tapınağın avlusuna girdi. Giriş, ipekli kilimler ve diğer eşyalar konularak donatılmıştı. Dört tarafında bulunan saçak altı revaklara, işlemeli ve bazıları kıymettar taşlarla süslenmiş perdeler asılmıştı.

      Verdan avludan, mabedin içine girdi. Asıl ateşgede, mabedin içinde dikdörtgen şeklinde kapalı bir binadan ibaretti. Yerden beş basamakla çıkılan yüksek bir kapısı vardı. Ateşgedenin etrafında, duvarların dibinde özenle yapılmış olan havuzlarda ateş yakılarak epeyce buhur14 atılmıştı. Bu havuzlardan duman, göğe doğru yükseliyordu. Kubbenin köşelerine konulan saksılardan da duman çıkıyordu. Ateşgedenin dış duvarlarının üzerinde de yüzlerce dumanlı saksılar vardı. Tapınağın içinde, sol tarafında dönen bir kabın ortasında mızrak gibi yukarı uzanan bir alev yükselmişti ki etrafında toplananların bir kısmı oturarak bir kısmı da ayakta ibadet ediyorlardı.

      Verdan, ateşgedenin merdiveni üzerinde ayakta gördüğü bir adamı Mubez zannederek yanına gitmek istedi. Başında dikdörtgen, piramide de benzeyen bir külah giymiş olan; hâl ve kıyafetinden ateşgedenin hizmetinde olduğu anlaşılan diğer bir adam kendisini durdurarak sordu:

      “Efendim, nereye gitmek istiyorsunuz?”

      “Mubez Efendi’yi görmek istiyorum. Orada duran adam o değil midir?”

      “Hayır, efendim. O şimdi meşguldür.”

      “Kendisi nerede bulunuyor?”

      “Onu ne yapacaksın? İşte ateşler yakılmış, ibadet gerçekleştirebilirsin.”

      “Fakat ben Mubez’i görmek istiyorum.”

      Hizmetli yüzünü başka tarafa çevirerek:

      “İbadet bitmeden önce onu görmek uygun değildir.”

      Verdan, hademeyi durdurarak:

      “Efendim, kızmayınız! Ben yabancı bir adamım. Daha dün Hokand’dan geldim. Misafirlere güzellikle muamele etmek âdetinizdir, değil mi?”

      Hizmetçi, Verdan’ın sözlerinden utanarak sordu:

      “Buraya ibadet etmek ya da ateş ile kutsanmak için gelmediniz mi? İşte kutsal ateş! İstediğiniz kadar kutsanınız.”

      “Fakat ben mutlaka Mubez’i görmek istiyorum.”

      Hizmetçi, Verdan’ın kulağına eğilerek gayet yavaş bir sesle:

      “Mubez, (sağ tarafta bir odayı göstererek) işte bu odada bazı zatlar ile özel bir görüşmede bulunmaktadır. Onu görebilmek için mutlaka çıkmasını beklemek lazımdır.” dedi.

      Verdan, elini cebine soktu. Avucunun içinde çıkardığı birkaç altını hizmetçinin eline sıkıştırdıktan sonra:

      “Azizim! Bana müsaade ediniz. Bu odaya yaklaşayım. Orada Mubez’in yakınında yalvarayım.” dedi.

      Hizmetçi altınları cebine yerleştirerek:

      “Ben izin veriyorum fakat o tarafa gittiğini kimse anlamasın.” dedi.

      Verdan:

      “Peki, merak etme!” dedikten sonra Mubez’in bulunduğu odaya yaklaştı. Maksadı bir vesile bularak Mubez’in huzuruna girmek, Marzban’ın kendisini istediğini söyleyerek alıp götürmekti. Odanın kapı aralığından içeriye baktı. Gayet güzel giyinmiş iki adam oturuyordu; biri Afşin’di. Verdan onu derhâl tanıdı. Diğerini ise görür görmez kalbi vurmaya başladı çünkü bu öyle bir adama benziyordu ki Verdan ile macerası vardı. Verdan o adama dikkatlice baktı. Tam o adamdı. Onda hiç şüphe yoktu.

      Fakat onun orada bulunması garipti. Bu adam, Abbasi Devleti’ne karşı ihtilal çıkaran Babek Hürremi’nin en tanınmış adamlarından biriydi. Verdan onu Ermenistan’da Kâin Erdebil şehrinde biliyordu. Ara yerde büyük bir misafir varken acaba ne maksat ve ne gibi sebepler neticesinde Fergana’ya gelmişti? Verdan bir an önce Mubez’i alıp götürmek için aceleye gerek duyarken o üç büyük adamın orada gizlice birleşip konuşmalarından gayet mühim bir iş müzakere ettiklerini hissederek sırrın aslına vâkıf olmak istedi. Bir tarafa durdu. Diğer ateşperestler gibi bir vaziyet aldı. İbadetle dinî merasimi gerçekleştirir gibi göründü. Gerçekten bütün İslam askerlerinin komutanı Afşin gibi bir zatın Mecusilerin en büyük adamı ve aynı zamanda Abbasilerin en büyük düşmanı olan Babek Hürremi’nin temsilcisi ile birlikte ateşgede gibi bir yerde, Mecusilerin en büyük ruhani reisi ile gizli bir toplantı yapması elbette büyük bir anlama gelmekteydi. Öyle mühim bir mana son derece zeki olan Verdan’ın dikkatinden kolay kolay kaçabilir miydi? Verdan herhangi bir hileyle mutlaka bu sırrı anlamak istiyordu. Yavaş yavaş odanın etrafını dolaştı. Odanın dar bir yola nazır ufak bir penceresi vardı. Ver-dan, hiçbir tıkırtı yapmaksızın ve nefes almamaya çalışarak pencerenin bir tarafında durdu. Kendisi içeridekileri görüyordu fakat içeridekiler onu göremiyorlardı. Verdan, içeride ipekten bir halı üzerinde oturan üç zata dikkatlice baktı. Mubez bilinen, külahı ve urgani cübbesiyle oturuyordu. Karşısında Afşin ile İsbahbad