bakamazdı. Sizinle konuştuğu zaman yere bakarak konuşur yahut göz kapakları titrediği hâlde sizden başka tarafa bakardı. Söz söyleyince güya tehlikeli bir mevkide, bir şeyden korkuyormuş gibi titrek dudaklarıyla çabuk çabuk söylerdi. Bununla beraber pek ziyade kurnaz, hilekâr, bencil, iyilik düşmanı bir mahluktu. Dünyada kendi nefsinden başka kimseyi sevmezdi.
Saman içeri girer girmez derhâl pederinin yatağına koştu. Başında sarıksız ipekten bir külah vardı. Bütün vücudunu kaplayan bir cübbe giymişti. Cübbe o kadar uzundu ki yürürken ayakları, eteklerine dolaşıyordu. Pederinin yanında durarak:
“Karşan Şah’ın10 evine gittim. Orada Mubez’i bulamadım. Sabah geleceğini söylediler. Kendi evine de gidip arayayım mı?” dedi.
Marzban bıkkınlığı gösteren bir tavırla başını sallayarak:
“Buraya gelmeden onu arayabilirdin fakat zararı yok. Yarın uşaklardan birini gönderip çağırtırız. Hamdolsun uşaklarımız var. Şimdi sen işine git.”
Cihan; pederinin dilinden onun kardeşi hakkında büyük bir nefret beslemekte olduğunu, kardeşinin sevilmeye layık bir mahluk olmadığını anlıyordu. Babasının kardeşi hakkında o zamana kadar bu derece şiddetli bir dil kullandığını görmemişti. Saman ise babasının ne kastettiğini bilmezlikten gelerek cevap verdi:
“Babacığım, Mubez’i mutlaka bu akşam istediğini bilmiyordum. Yoksa onu alıp getirmeden buraya gelmezdim. Bir daha gidip kendisini arayayım mı?”
Marzban, oğlu söz söylerken onun yüzüne dikkatli dikkatli bakıyordu. Saman sözünü bitirince Marzban yüzünü öbür tarafa çevirerek:
“Buradan git fakat onu arama. Şimdi ben biraz rahata muhtacım.” dedi.
Saman, babasının ellerine kapanarak öpmeye başladı fakat babası ona önem vermedi. Saman oradan çekilip gitti. Cihan bu manzara karşısında donakalmıştı. Bakışlarını babasına yönelterek gözlerinin içine dikkatli dikkatli bakıyordu. Hastanın gözlerinde hemen düşmek üzere bulunan iki damla yaş vardı. Gözlerini sanemin önüne koyulmuş olan mumun ışığına dikmişti. Cihan, babasının iki dudağının uçlarında onun gayet mühim bir sır taşıdığını ve onu ifşa etmek istediğini okur gibi oldu. Kızcağız tekrar babasının yatağına oturdu. Elini avuçlarının içine aldı. Babasının o zayıf ellerinde soğuk bir ter, hafif bir titreme hissediliyordu. Cihan:
“Babacığım, benden bir şey istiyor musunuz? Yanınızda kalayım mı, gideyim mi? Nasıl emredersin?”
Marzban yastığını düzeltmeye çalışarak:
“Sevgili yavrum! Git, rahatına bak. Yok… Gitme… Yok yok… Git, rahatına bak. Sen rahat edersen ben rahat ederim.”
“Babacığım! Galiba Saman’ın beceriksizliği sizi gücendirdi. Gücenmeyiniz, babacığım. O maksadınızı bilmiyordu.”
Marzban başını salladı:
“O benim maksadımı anlamadı fakat ben onun maksadını anladım. Şimdi hesap soracak zaman yaklaştı.”
Marzban bu sözleri söyledikten sonra uyumak için yatağa bakarak örtüyü omuzlarına doğru çekmeye başladı. Cihan babasının bu mesele hakkında daha fazla bir şey söylemek istemediğini anladı, örtü ile örtünmesine yardım etti. Sonra oradan çıktı, kardeşi hakkında yeni bir endişe ile meşgul olduğu hâlde kendi odasına gitti. Hizran orada beklemekteydi. Hanımını görünce babasının hâlini sordu. Cihan, babasının sağlığının iyi olduğunu söyledi.
Hizran:
“Hanımcığım, bugün çok yorulduk. Artık elbiseni değiştir, yatağına gir.” dedi.
Cihan hareketsiz durdu. Cevap vermiyordu. Mürebbiye, hanımının hâlâ Ay Toldı’yı düşünmekte olduğunu anlayarak:
“Hanımcığım! Herkes dağılmış, bahçede köşkte bütün fenerler söndürülmüşken hâlâ Ay Toldı görünmedi. Galiba yarın gelecek.” dedi.
Cihan, Ay Toldı’nın o gece artık gelmeyeceğine kanaat getirmişti. Elbisesini değiştirmeye başladı. Mürebbiyesi soyunmasında ona yardım ediyordu. Cihan elbise değiştirmeyi tamamlayınca Hizran veda edip çıktı. Artık Cihan yavaş yavaş yatağına gidip yatmak istiyordu fakat yatağa varmadan önce bir cariye içeri girerek biraderi Saman’ın kendisini görmek için geldiğini söyledi.
Cihan, kardeşinin o saatte kendisinin yanına gelmesinden memnun oldu çünkü pederinin huzurundan onun, o surette ayrılması kendisini büyük bir meraka düşürmüştü. Onu düşünüyordu. Saman yüzünde üzüntü ve gücenme izleri olduğu hâlde odaya girdi. Cihan onu o hâlde görünce şefkate geldi, güzellikle ve güler yüzüyle karşıladı.
“Kardeşim, babamızın sana söylediği sözlere gücenme. Her ne söylediyse ona musallat olan zayıflık ve üzüntüden canı sıkılarak söyledi.”
Saman üzülerek ve gücenme gösterdiği hâliyle yere serilmiş olan bir minder üzerine oturdu. Sessizce yere bakarak cevap vermedi. Cihan onun yanına oturdu. Yüzüne baktı. Gözlerinden ağlamaksızın yaşlar dökülmekteydi. Cihan, kardeşinin bu hâline fevkalade üzüldü. Şefkati, saflık ve fazileti; akıl ve anlayışına galip geliyordu. Büyük bir merhamet hissiyle sordu:
“Kardeşim, niçin ağlıyorsun?”
Saman gözlerini Cihan’a doğru kaldırarak kısık bir sesle cevap verdi:
“Kız kardeşim! Biraz önce gözlerinle gördün, kulaklarınla işittin. Daha niçin soruyorsun?”
“Sana söyledim, kardeşim! Babamız her ne söylediyse hastalığın etkisiyle söyledi. Başka bir sebeple söylemedi. İyi bilirim ki o, seni seviyor. Senden başka oğlu yoktur. Sen onun ismine vâris olacaksın. Sen…”
Saman, kız kardeşinin sözünü kesti:
“Belki beni seviyor fakat ben bedbaht bir insanım. Çünkü onu memnun etmek için bütün kuvvetimi sarf ediyorum fakat memnun edemiyorum. O bana Mubez’i çağır diye emretti. Mubez’i davet etmek için adam aradığını gördüm. Ben gider, çağırırım dedim. Her zaman babamın benden çekindiğini hissediyorum. Hâlbuki onun daima benden hoşnut olmasını istiyorum.”
“Babamız senden hoşnuttur. Değilse mutlaka hoşnut olacak. Buna emin ol.”
“Beni sevdiğini, hakkımda babamın gönül hoşluğunu kazanmaya çalıştığını bilirim fakat galiba bazı kimseler beni babama fena göstermeye çalışıyorlar. Babam saf bir adamdır. Onların sözlerine aldanıyor.”
Saman bunu söyledikten sonra ayağa kalktı. Çıkıp gitmek istiyor gibi bir hâl alarak bu konunun kız kardeşinin canını sıkmaya sebep olmasından çekiniyor gibi davrandı. Cihan kendisini durdurdu:
“O kimselerden kimleri niyet ediyorsun?”
“Tanıdığın adamlar… Bunlar din namı altında aklımıza, kalbimize, malımıza hüküm sürmek istiyorlar.”
Cihan, kardeşinin Mubezleri niyet ettiğini anlayarak:
“Maksadını anladım. Anlaşılıyor ki bu akşam kasten yalnız geldin. Mahsus Mubez’i getirmek istemedin.”
Saman esneyerek yutkunarak cevap verdi:
“Kasten onu yaptım fakat onu ateşgedede bulamadım. Çünkü Mubezlerin evimize gelmelerinden, fenalıktan başka bir şey beklemem.”
Cihan, kardeşinin sözünü kesti:
“Bu hususta seninle hemfikir olalım. Bu Mubezler bizim için dua ederler. Onların vücudunda hayır ve bereket var. Onlarsız teselli bulamayız. Babamı da aynı itikatta görüyorum. Onun bu inancına