Corci Zeydan

Fergana Güzeli


Скачать книгу

İçeridekiler konuşmalarına devam ediyorlardı. Mubez diyordu ki:

      “Yüce Hürmüz’ün yardımıyla mutlaka muzaffer olacağız. Herhâlde sabır ve sebat göstermemiz lazımdır.”

      İsbahbad:

      “Herhâlde sabır ve sebat göstereceğiz. Hem sabır ve sebatımız çok uzamayacaktır. Bir şartla…”

      Afşin:

      “Sabır ve sebat uzasa bile sakınca yoktur. Yalnız dostun Babek, hakkımdaki itimadını bozmasın!”

      İsbahbad yutkunarak sözüne başladı:

      “Babek, hakkınızdaki itimadını bozmaz. Ancak kendilerine Müslüman ya da Arap namını veren bu Yahudilere16 pek fazla sokuldunuz, kendisini intizarda bıraktınız. Ona karşı olan vaadinizi Mubez Efendi’nin huzurunda size hatırlatmak için Babek, beni her sene âdet olduğu üzere bu özel günde de sizinle görüştürmek için buraya gönderdi.”

      Afşin gülerek:

      “Galiba Babek bundan birkaç sene önce Taberistan Emîri Mazyar’ın da bizimle beraber olduğu hâlde burada sözleştiğimiz yemin misakı17 ihmal ettim zannediyor. Başka şahide lüzum yoktur ve ahdimi yerine getirip getirmediğimi Mubez Efendi’den sorunuz.”

      Mubez başıyla, “evet” işaretini yaptı.

      Afşin sözüne devam ederek:

      “Bu mukaddes ateş de sözümüze şahittir. Kardeşim Babek’e tarafımdan söyleyiniz: Para toplayıp göndermekte hiçbir fırsatı kaçırmıyorum. Devletin savaş ya da barış, herhangi bir işini üzerime alırsam o hizmet için Mu’tasım’dan para alıyorum. Bu paraları hep Andican’daki hazinemize gönderiyordum. Mazyar da yemin ve misakını muhafaza etmektedir. Bu sene bazı özel sebeplere dayanarak burada bizimle birleşemedi lakin bana yazdığı bir mektupta işte sebat etmemizi tavsiye ediyor. İlk hareketimizi gördüğünde bütün Taberistan halkı ile beraber bizimle birleşeceğini, bu zalim Müslüman devletten kurtulmak ve Acem Devleti’nin büyüklüğünü ihya ve iade etmek hususunda bizden ziyade gayret ve vatanseverlik göstereceğini temin ediyor.” dedi.

      İsbahbad:

      “Yüce Babek’in sizden beklediği de budur lakin önceden dediğim gibi zatıalilerinin sanki onlardan biriymişsiniz gibi bize karşı birkaç defa savaşma derecesine kadar o Yahudilerin hüküm ve emrine gösterdiğiniz itaat, yüce Babek’i cidden düşündürdü.”

      Afşin kahkaha ile gülerek ve başını sallayarak cevap verdi:

      “Bunu benim gibi bir adama söylemek uygun mudur? Kardeşim Babek’in bütün yaptıklarımda nasıl bir maksat takip ettiğimi anlayamaması mümkün müdür? Kendisine karşı muharebeyi kabul etmenin takip etmekte olduğumuz maksadı gizlemek için olduğunu bilmiyor mu? Daima fırsatı gözetmekteyim. Münasip bir fırsat düşeceği vakit derhâl kendisine haber edeceğim. Hepimiz tek vücut olarak bir anda ayaklanacağız. Acem Devleti’ni diriltmek için çalışmış olan Ebu Müslim Horasani, Cafer Birmeki, Fazl b. Sehl ve diğerleri gibi büyük Acemlerin bunca gayret ve fedakârlıklarına rağmen nail olamadıkları büyük emellerini meydana getireceğiz. Bütün bu zikrettiğim kişiler acele ettikleri için maksatlarına nail olamadılar. Hâlbuki biz öyle yapmayacağız. Sabır ve sebat ile fırsatı gözeteceğiz. Ayaklanacağımız zaman emin adımlarla yürüyeceğiz.”

      Mubez, İsbahbad’a dönerek:

      “Afşin Bey pek doğru fikirlerde bulunuyor. Kendileri öyle mühim işlerde de tecrübelidir. Oğlunuz Babek’e tarafımdan selam söyleyiniz. Bizimle beraber o da fırsatı beklesin. Yüce Hürmüz, elbette bize yardım edecektir. Daha dün rüyada gördüm. Başarı zamanı pek yaklaşmıştır. Şu hâlde birbirimize olan emniyet ve güvenimizi bozmayalım. Bütün mesaimizi kendi elimizle mahvetmeyelim.” dedi.

      Verdan hayret ve dehşet içinde bu konuşmayı işitiyor; kendi gözlerine, kulaklarına inanmak istemiyordu çünkü Afşin, hilafetin yegâne dayanağı olan ordunun başkomutanıydı. İslam Devleti’nde bu kadar büyük bir rütbeye sahip olan bir zatın, gizlice Mecusiliği yaşaması ve bağlı olduğu devleti ilk fırsatta mahvetmek için o devletin en güvensiz düşmanlarıyla birleşmesi akla hayret veren cüretlerdendi. Verdan, bütün bu hayretiyle beraber lüzumunda kullanmak üzere bu konuşmadan mühim bir silah elde ettiğini de hissediyordu. Sonra Mubez ayağa kalkmak için hazırlandı. Afşin ve arkadaşı da ayağa kalkarak çıktıkları zaman kimse tarafından tanınmamak için yüzlerini kapadılar. Verdan, onları o hâlde görünce oradan süratle çekildi. Tapınağın orta taraflarına rastlayan bir noktada, Mubez’in çıkmasını bekledi.

      Ateşperestler kutsal ateşle kutsanmak ve dua etmekle meşguldüler. Hizmetçi, Mubez’in çıkmakta olduğunu görünce onlara haber verdi. Hepsi ayakta durarak baş eğmek için hazırlandılar. Verdan sanki onlardan biriymiş gibi aralarında aynı vaziyette durdu. Mubez, parlak renkler ve kıymettar işlemelerle gözleri kamaştıran gayet süslü bir elbise giymiş; boynuna kıymetli taşlardan müteşekkil bir gerdanlık takmıştı. Elinde kabzası altından bir çevgen18 tutuyordu. Çevgeni yere dayayarak kibir ve gurur ile yürüyor; herkes ona başını eğerek hürmette bulunuyordu.

      Verdan, Mubez’in kendisine yaklaştığını görünce onun yanına yanaştı ve eğilip ellerini öperek:

      “Efendim, Marzban gayet mühim bir iş için hemen yanına teşrif buyurmanızı rica ediyor.” dedi.

      Mubez, Marzban’ın Cihan’ın pederi olduğunu anlamakta bir an tereddüt etmedi çünkü orada ondan başka Marzban yoktu. Hemen sordu:

      “Acaba hastalığı mı ağırlaşmış?”

      “Bilmiyorum fakat derhâl ziyaretine gitmenizi ısrarla rica ediyor. Zatıalilerini birlikte almadan geri dönmememi emretti.”

      “Peki, geliyorum. Beni dışarıda bekle.”

      Verdan korkarak oradan çıktı. Kendisinin gizli toplantıdan bir şey anladığını Afşin hissetmesin diye yüreği çarpıyordu. Kapıda takımları altın yaldızlı iki atlı bir araba duruyordu; araba Afşin’indi. Orada duran halk arabaya bakıyor, Mubez’i ziyaret eden zatların kim olduklarını anlamak istiyorlardı.

      Bir müddet sonra Mubez kapıdan çıkarak arabaya bindi. Afşin de kapalı olduğu hâlde arabada onun yanında yer aldı. Mubez’in ettiği işaret üzerine Verdan atların birine bindi. Hep birlikte Marzban’ın konağına gittiler.

      15

      DERTLEŞMEK

      Ay Toldı salonda, Cihan’ın gelmesini bekliyordu. Marzban’ın konağında büyümüş olan bu gencin Cihan ile yalnız olarak buluşması dikkat çeken bir şey değildi çünkü bir arada yaşamışlardı. Bundan başka Cihan Hatun, erkeklerden saklanan kadınlardan değildi. Ay Toldı salonun bir köşesinde bir sandalye üzerine oturarak büyük bir sabırsızlıkla sevgilisinin gelmesini bekledi. Marzban’ın hastalığı kendisini pek ziyade üzüyordu çünkü sonu iyi görünmüyordu. Lakin aynı zamanda Cihan’ın muhabbeti onu meşgul ediyordu. Ona bir an önce kavuşmak, kendisine her şeyi unutturmuştu.

      Bir zaman sonra Ay Toldı kapının yanında Cihan’ın sesini işitti. Yüreği vurmaya başladı. Cihan konak müdürüyle konuşuyor, babasının Ay Toldı için verdiği emirleri bildiriyordu. Sonra hiç durmadan içeri girdi. İki sevgili karşı karşıya geldiler. İkisinin de yüzleri gülüyor, yürekleri çarpıyordu. Sanki dert ve felaket âleminden saadet ve bahtiyarlığın merkezi olan aşk ve muhabbet âlemine intikal etmiş gibi dünyayı, dünyanın gam ve kederini unutmuşlardı. Cennetin tarif ve niteliklerini aklı beşere sığabilecek yolda misallerle göstermek nasıl müşkülse birbirini candan seven