Чарльз Диккенс

Mister Pickwick'in Maceraları I. Cilt


Скачать книгу

nedir, edendim?” diye sordu kapıdaki adam. Yabancı onu durdurduğunda Mr. Tracy Tupman unvanlarını duyurmak için öne atılıyordu.

      “İsim yok.” Sonra da Mr. Tupman’a fısıldadı: “İsimler işe yaramaz, bilindik değiller. Kendilerince çok iyi isimler ama müthiş de değiller. Ufak bir parti için harika isimler ama halka açık toplantılarda önemli izlenim bırakmaz. İşi anonimleştirelim. Londra’dan beyefendiler, seçkin yabancılar. Ne olursa.” Kapı açıldı ve Mr. Tracy Tupman ile yabancı, balo salonuna girdi.

      Uzun bir salondu. Kırmızı kadife kaplı sandalyeler ve camdan şamdanlarda bal mumundan mumlar vardı. Müzisyenler yüksek bir alanda güvenli biçimde konuşlandırılmışlardı, ikili ya da üçlü şekilde dizilmiş dansçılarla sistematik biçimde kadriller yapılıyordu. Bitişikteki kumar odasında iki kumar masası kurulmuştu, bir çift yaşlı hanım ve aynı sayıda iri beyefendi orada işlerini icra etmektelerdi.

      Final yapıldı ve dansçılar odayı gezinmeye başladı. Mr. Tupman’la arkadaşı, etraftakileri incelemek için köşede konuşlandılar.

      “Çok hoş kadınlar.” dedi Mr. Tupman.

      “Bekle biraz.” dedi yabancı. “Şimdi eğlenceli değil, henüz asilzadeler gelmedi. Tuhaf yer… Yüksek rütbeli bahriyeliler düşük rütbeli bahriyelileri tanımıyor. Düşük rütbeli bahriyeli orta sınıf eşrafı tanımıyor, orta sınıf eşraf esnafı tanımıyor. Hükûmet temsilcisi kimseyi tanımıyor.”

      “O açık renk saçlı, pembe gözlü, çok şık giyimli ufak oğlan kim?” diye sordu Mr. Tupman.

      “Yalvarırım sessiz ol. Pembe göz, şık giyim, ufak oğlan mı? Saçmalama. 97. Alay Teğmeni, muhterem Wilmot Snipe. Müthiş aile, Snipe ailesi. Çok…”

      “Sör Thomas Clubber, Lady Clubber ve Misses Clubber!” diye bağırdı kapıdaki adam, gür sesle. Uzun boylu, parlak düğmeli mavi paltolu adam, mavi saten kıyafetli hanım ve aynı renklerde, eşit derecede modaya uygun giyimli iki genç hanımın girişiyle salona müthiş bir heyecan yayıldı.

      “Hükûmet yetkilisi, tersanenin başı, harika adam. Kayda değer derecede harika adamdır.” diye fısıldadı yabancı, Mr. Tupman’ın kulağına, yardım derneği heyeti Sör Thomas Clubber ve ailesini salonun başköşesine götürürken. Muhterem Wilmot Snipe ve diğer tanınmış beyefendiler saygılarını sunmak için genç Clubber hanımlarının etrafını sardılar ve Sör Thomas Clubber dimdik durarak siyah fularının üstünden toplanan gruba baktı.

      “Mr. Smithie, Mrs. Smithie ve Miss Smithieler” bir sonraki duyuruydu.

      “Mr. Smithie ne?” diye sordu Mr. Tracy Tupman.

      “Tersanede bir şey.” diye yanıtladı yabancı. Mr. Smithie saygıyla Sör Thomas Clubber’ın önünde eğildi ve Sör Thomas Clubber da selamı bilinçli bir lütufla kabul etti. Lady Clubber cam gözü aracılığıyla Mrs. Smithie ve aileye teleskopik bir bakış attı ve Mrs. Smithie de karşılığında aynı bakışı kocası tersaneye dâhil bile olmayan Mrs. Bir Başkası’na attı.

      “Albay Bulder, Mrs. Colonel Bulder ve Miss Bulder” bir sonraki konuklardı.

      “Garnizonun başı.” dedi yabancı, Mr. Tupman’ın meraklı bakışlarına karşılık.

      Miss Bulder, Misses Clubber tarafından içtenlikle karşılandı; Mrs. Albay Bulder ve Lady Clubber arasındaki selamlaşma sıcakkanlılığın tanımıydı; Albay Bulder ve Sör Thomas birbirlerine enfiye kutularını sundular ve tam olarak bir çift Alexander Selkirks gibi durdular: “Göz gezdirdikleri herkesin hükümdarları.”

      Mekânın aristokrasisi -Bulderlar, Clubberlar ve Snipelar- böylelikle salonun öte ucunda itibarlarını korurlarken toplumun diğer sınıfları da salonun diğer köşelerinde onları taklit ediyordu. 97. Alay’ın daha az aristokrat olan memurları kendilerini tersanenin daha az önemli belediye memurlarının ailelerine adamıştı. Avukat eşleri ve şarap tüccarları başka bir sınıfa yüzlerini dönmüşlerdi (biracının eşi Bulderlara gidip geliyordu) ve Mrs. Tomlinson, posta ofisi müdürü ortak rızayla ticari cemiyetin lideri olarak atanmış gibiydi.

      Salonda bulunan kendi çevresindeki en popüler kişilerden biri, kafasının tepesinde daire şeklinde siyah saçı ve ortasında da kocaman bir keli olan ufak, şişman adamdı: Doktor Slammer, 97. Alay’ın cerrahı. Doktor herkesle enfiye çekiyor, sohbet ediyor, gülüyor, dans ediyor, şaka yapıyor, kart oyunu oynuyor, her şeyi yapıyordu ve her yerdeydi. Her ne kadar çeşitli olsalar da ufak tefek Doktor bu uğraşlara daha fazla bir şeyler katıyordu. Canlı elbisesi ve süslülüğü kısıtlı gelirine rağmen en cazip görünümü sunan ufak, yaşlı dula en yorulmak bilmez ve devamlı ilgiyi gösteriyordu.

      Hem Mr. Tupman’ın hem de arkadaşının gözleri, yabancı sessizliği bozana kadar Doktor’un ve dulun üzerine bir süre sabit daldı.

      “Epey para… Yaşlı kız, çalımlı Doktor… Fena fikir değil, iyi eğlence.” kelimeleri dudaklarından dökülen sözlerden anlaşılabilir olanlarıydı. Mr. Tupman sorgular biçimde yabancının yüzüne baktı. “Dulla dans edeceğim.” dedi yabancı.

      “Kim o?” diye sordu Mr. Tupman.

      “Bilmiyorum, onu hayatımda hiç görmedim. Doktor’u oyala, haydi bakalım.” Böylece yabancı gecikmeden salonun öbür ucuna gitti ve şömine rafına yaslanarak, saygı ve melankoli karışımı bir edayla ufak yaşlı kadının şişman çehresine bakmayı sürdürdü. Mr. Tupman suskun bir şaşkınlıkla bakmayı sürdürüyordu. Yabancı hızla ilerledi; ufak tefek Doktor başka bir hanımla dans etti; dul yelpazesini düşürdü, yabancı yelpazeyi yerden aldı ve kadına sundu. Gülümseme, eğilme, reverans, birkaç kelime sohbet… Yabancı cesurca arkasını döndü ve ustalık dolu bir resmiyetle, biraz giriş niteliğinde pandomimden sonra; yabancı ve Mrs. Budger kadrilde yerlerini aldılar.

      Mr. Tupman’ın bu hızlı ilerleyişle ilgili şaşkınlığı her ne kadar büyük olsa da Doktor’un hayretinin yanında hiçbir şeydi. Yabancı gençti ve bu dulun gönlünü okşamıştı. Dul, Doktor’un ilgisine aldırış etmiyordu ve soğukkanlı rakibi, Doktor’un içerlediğinin farkında bile değildi. Doktor Slammer donakalmıştı. O, 97. Alay’ın Doktor Slammer’ı, daha önce görmediği, kimsenin adını bile duymadığı bir adam tarafından yok edilecekti ha! Doktor Slammer, 97. Alay’ın Doktor Slammer’ı reddedilmişti! İmkânsızdı bu! Böyle şey olamazdı! Evet, olmuştu; işte oradalardı. Ne! Arkadaşını mı tanıştırıyor? Gözlerine inanamıyordu! Bir kez daha baktı ve gördüğü acı verici gerçekliği kabul etmek zorunda kaldı; Mrs. Budger, Mr. Tracy Tupman’la dans ediyordu; bu gerçeği inkâr etmenin imkânı yoktu. İşte dul karşısındaydı, alışılmamış bir dinçlikle, cesurca bir oraya bir buraya savruluyordu; Mr. Tracy Tupman da yüzünde en derin ciddiyet ifadesiyle, bir oraya bir buraya zıplayarak dans ediyordu (pek çok sayıda insanın yaptığı gibi). Sanki kadril gülünesi bir şey değilmiş de bükülmez bir azim gerektiren, duyguların sınanışıymış gibi.

      Doktor sessizce ve sabırla bunlara nasıl da katlandı, devam etmekte olan negus likörü servisine, kadeh peşinde koşmalara, ikramlara atılmalara, işvelere nasıl dayandı belli değildi ama yabancı Mrs. Budger’a at arabasına giderken eşlik etmek için ortadan kaybolduktan birkaç saniye sonra, şimdiye kadar içinde biriktirdiği öfkenin her bir zerresi, yüzünün her bir tarafından tutku dolu ter damlaları aracılığıyla köpürerek fişek gibi odadan dışarı atıldı.

      Yabancı dönüyordu ve Mr. Tupman onun yanındaydı. Yabancı alçak bir sesle konuştu ve kahkaha attı. Ufak tefek Doktor canına susamıştı. İçi içine sığmıyordu. Zafer kazanmıştı.

      “Beyefendi!” dedi doktor korkunç bir sesle, kartını çıkarıp sonra da bir kenara çekilerek. “Adım Slammer, Doktor