Harold MacGrath

Tehlikeli Zümrütler


Скачать книгу

konuşmuştu, hatta onunla gülmüştü. Muhabirlik günlerinde rastladığı ölülerden farklıydı. Yörüngeleri belirsiz bir biçimde birbirine temas etmişti, üstelik bu talihsiz genç adamın dostu olan ihtiyar Gregory’yi veya Gregor’u da tanıyordu. Ve bu genç adam en son, bir daha asla karşılaşmamalarını umut ettiğini söylemişti!

      Belli ki alçak katiller onu izliyordu. Adam yemek için ona geldikten kısa bir süre sonra daireye girmiş olmalılardı. Muhtemelen Gregor’un anahtarı onlarda da vardı. Ve onu izleyip beklemişlerdi, tam da pencerenin pervazından geçtiği anda onu yere sermiş olmalılardı.

      Eli o kadar aptalca titriyordu ki o an için adamın kalbinin atıp atmadığını anlamak imkânsızdı. Bir anda yoğun bir öfke dalgası, saldırının korkaklığına karşı hissettiği kızgınlık bedenini kapladı ve baş dönmesi geçti. Avuç içini dümdüz bir şekilde Johnny Two-Hawks’un kalbinin üzerine koydu. Yaşıyordu! Vücudunu düzeltip başının altına bir yastık koydu. Sonra su ve havlu aramaya başladı.

      Alnında kesik yoktu, sadece kan vardı ama kafasının üst kısmı epey darbe almıştı. Yaşıyordu ama hemen müdahale edilmezse ölebilirdi. Zavallı genç adam!

      Binada iki doktor oturuyordu, ikisinden biri ona yardım edebilirdi. Kapıya koştu, kilitli olduğunu unutmuştu. Telefon kablosunun kesik, ses borusunun ezilmiş olduğunu gördü. Telefon işe yaramaz haldeydi. Yardım çağırmak için kendi dairesine dönmesi gerekiyordu. Işığı açık bırakmaya cesaret edemedi. Alçak herifler geri dönebilir ve ışığı görürlerse birinin kurbanlarını bulduğunu anlayabilirdi. Ve doğal olarak, saldırılarının ölümle sonuçlanıp sonuçlanmadığından emin olmak da isteyeceklerdi.

      İlk katın merdivenlerindeyken Cutty’nin asansörden çıktığını gördü. İnce buzla kaplı zemini güçlü bir adımla geçerek yangın merdiveninden süzüldü.

      Kapı açılıp da bir çift kol üzerine atılıp onu çekiştirdiğinde ve yakasının dibinde boğuk bir sesle “Cutty, birini gördüğüme hiç bu kadar sevinmemiştim!” dediğinde, herhalde o akşam New York’ta kimse bir savaş muhabiri kadar şaşkın olamazdı.

      “Bunu neye borçlu…”

      “Gel! Kendi başımıza halledebiliriz. Çabuk ol!” dedi Kitty onu kolundan tutup sürüklerken.

      “İyi de…”

      “Bir ölüm vakası! Konuşacak vaktimiz yok!”

      Resmi kıyafetlerinin içinde tertemiz görünen Cutty epey tedirgin bir halde onun peşinden gitti. Mutfak penceresinden geçen Kitty ona da gelmesi için işaret yapınca daha fazla dayanamadı.

      “Kitty burada ne haltlar dönüyor?”

      “Onu daireme getirdiğimizde tüm sorularını cevaplayacağım. Onu öldürmeye çalıştılar, oracıkta ölüme terk ettiler!”

      Cutty’nin sadece kâşiflere ve birinci sınıf gazete muhabirlerine özgü son derece gelişmiş bir kabiliyeti vardı; uyum sağlayabiliyor, medeniyetin gerekliliklerini anında bir kenara atıp içgüdüsel ve doğal olanın parmaklıklarını indirebiliyordu. Kitty’nin arkasında çiseleyen yağmurun altında sahanlıkta yürüyen Cutty’yle, daireye ilk gelen Cutty aynı kişi değildi. Kitty bu olağanüstü değişimi sonradan fark etti ve aylaklık söz konusu olduğunda rahat tavırları ve özensizliğiyle bilinen Cutty’nin çıtırdayan bir kabuğun ardında kış uykusuna yatan heybetli bir hayvan olduğunu keşfetti.

      Normalde Cutty bu kadar ince bir kabuğun içinden geçmeyi reddeder, büyük işler arasında şekerleme yapmayı severdi. Ama bu sevimli kadın Conover’ın kızıydı ve doğuştan muhabir kanı taşıdığından yedinci duyusu işin içindeydi. Havada büyük bir olayın kokusu vardı.

      “İlerle!” dedi Cutty sertçe. “Arkandayım. Koridor pencerelerinden geçerken eğil, arka taraftaki evlerden birinden seni görenler olursa kötü olur. Koskoca Tommy Conover’ın kızı, aynı babası! Merdivenin altından mı geçiyorsun! Olay her neyse bu hareketinle her şeyi mahvettin… Sadece makara yapıyorum Kitty! Asık suratlı olmak hiçbir zaman işe yaramaz, cenazede bile… Bu pencere mi? Tamam. Işıkları nereden açacağımızı biliyor musun? Harika.”

      Cutty yerde yatan adamı görünce hemen dizlerinin üzerine çöktü. “Kafasına kötü bir darbe almış ama yaşıyor. Bu da ne? Bu şapka? Poughkeepsie’den. Vay canına, şapkanın içini mendillerle doldurmuş! Demek ki kafasına bir şeyler düşeceğini biliyordu. Şimdi anlat bakalım, neler oluyor?”

      “Daireme götürelim anlatacağım.”

      “Dairene mi? Tanrım! Olay ne?”

      “Onu burada öldürmeye çalıştılar. Ve bunu başardıklarından emin olmak için tekrar gelebilirler. Nereye gittiğini bilmemeleri lazım. Ben kuvvetliyimdir, bacaklarından tutarım.”

      “Cık cık cık! İkimiz de o yangın merdiveninde geri geri yürüyemedik! Adam oldukça iri görünüyor ama elimden geleni yapacağım. Şimdi soru sormadan veya yorum yapmadan ne diyorsam onu yap. Onu pencereden çıkarıp senin pencerenden sokarken bana yardım etmen gerekecek. O arada onu tek başıma taşıyabilirim. Umarım kimse bizi fark etmez çünkü bu oldukça tuhaf görünebilir. Şimdi tut. İşte bu kadar. Pencereden geçtiğimde bacaklarını aşağı it.”

      Kitty nefes nefese bir halde ne söylediyse yaptı. “Aferin!” dedi Cutty. “Cesaretini beğendim. Şimdi önden hızlıca git ve pencereden onunla girmeme yardımcı ol. Bu kerata da amma gürbüzmüş! İşte başlıyoruz!”

      Cutty bir fırlatma hareketinden sonra eğilerek ikinci kez kuvvetle yükselip ayağa kalktı. Kitty yaşı epey ilerlemiş bir adamda gördüğü bu güç gösterisinden epey etkilenmişti. Böyle bir fiziksel kuvvetin sadece genç erkeklerde olduğunu düşünüyordu. Yirmi dört yaşında olmanın verdiği naif bir şımarıklıkla, elli yıl boyunca temiz yaşamanın ve düşünmenin asıl matematiğini görmezden gelerek elli yaşındaki erkeklerin genellikle yirmilerindeki erkeklerden çok daha güçlü ve sert olduğu fizyolojik gerçeğini gözden kaçırmıştı. Olgun adamlar enerjilerini asla boşa harcamazdı. Ayrıca eylemlerindeki kesinlik ve etraflıca düşünme kabiliyetleriyle kalan güçlerini ihtiyaç duyacakları en önemli âna kadar korurlardı.

      Bir parantez açmak gerekirse, genç bir kadın için bir kahraman ne ifade ederdi? Bu kelime ona genellikle okuduğu bir kitaptan bir şeyler çağrıştırır; ya sokağın diğer tarafında yaşayan, tanınmayan yakışıklı bir delikanlıyı ya bir tiyatro oyunundaki başrol oyuncusunu ya da bir filmin idolünü anımsatırdı. Bir kahramanın yakışıklı olması gerekirdi, bu ilk zorunluluktu. Bir de cesur ve güler yüzlü, zengin ve aristokrat olursa çok daha iyiydi. Nedense bazı genç kadınların zihninde kahraman olmakla cesur olmak eşanlamlı kelimeler değildi. Örneğin her genç kadın babasının cesur olduğu konusunda hemfikir olurken onlara babalarının faturaları düzenli olarak yatırdığı için bir kahraman olduğunu söylerseniz, bu fikrinizi yüzünde hoşgörülü bir tebessümle karşılarlardı.

      Kitty, Cutty’nin hareketlerini içinde hayret barındıran bir merakla izledi. Eğer genç adam Cutty’yi sırtında taşısa, o zaman coşkulu bir hayranlıkla onları izleyecekti. Yaş kişinin bilgeliğini taçlandırıyordu; gençlerin buna bir itirazı yoktu ancak fiziksel güç konusundaki bu hüner, gençlerin payına düşeni gasp etmekti. Kitty hissettiği içgüdüsel kırgınlığın farkında değildi. O anda Cutty onun için dünyadaki en olağanüstü yaşlı adamdı.

      “İlerle!” diye fısıldadı Cutty. “Bu filmde dublörlük görevi neden bana düştü bilmek isterim.” Önden giden Kitty, ikinci katın sahanlığındayken kimsenin onları görmemesi için dua etti. Binanın alt ve üst katında altın sarısı ışıklar parlak bir kare oluşturuyordu. Çiseleyen yağmur canını sıktı, hava güzel olsa herkes çamaşırlarını