Celil Oker

CELIL OKER-ÖZEL BASKI-BIN LOTLUK CESET


Скачать книгу

bizim dealer’larımız,” dedi Süha Zengin. “Deyim yerindeyse… hedefin… bize yakın olan sıranın başındaki.” Tuhaf bir şey söylemiş gibi kıkırdadı.

      Deyim yerinde olsa da olmasa da hedefim, saçlarının boya olup olmadığını buradan çıkaramadığım sarışın, otuzuna daha varmadığını tahmin ettiğim, gözlüklü bir kadındı. Kamburunu çıkarmıştı, monitörün içine düşecek gibi yaklaşmış, çalışıyordu. İkide bir önüne düşen saçlarını geriye itiyordu ince uzun parmaklarıyla. Siyah ceketini döner sandalyesinin arkasına asmıştı, aynı renkte bir pantolonu vardı. Profilinde en dikkati çeken şey minicik burnuydu. Alıcı gözle baktığınızda güzel derdiniz.

      “Adı?” dedim. Sanki bizi duyabilirlermiş gibi alçak sesle konuşuyordum.

      “Zeynep,” dedi Süha Zengin. “Zeynep Kadı.”

      Sesinin tonunu benimkine uydurmuştu. Kadının adını duyunca saçlarının boya olduğuna karar verdim.

      “Nerede oturuyor?”

      “Ulus’ta. Kuyumcular Sitesi, C Blok, 6 numara.”

      İyi gidiyordu. Zeynep Kadı’yla komşu sayılırdık.

      “Telefonunu vermenizde sakınca var mı?” dedim.

      Oturduğu yerden yüzüme bakmadan ezbere iki telefon numarası verdi peş peşe. İkincisi bir cep telefonuydu. Numaraları daha kolay hatırlamak için başını yukarı kaldırmıştı yalnızca.

      Ellerimi cebimden çıkarmadan Zeynep Kadı’ya bakmaya devam ettim.

      “Not almayacak mısın?” dedi aşağıya bakmaya devam ederek. Bana “sen” demeye başlama hızını not ettim kafama. Ellerimi cebimden çıkarmadan, önce cep telefonunun, sonra ev telefonunun numaralarını tekrarladım, telefondaki banka bilgisayarlarının duralaya duralaya konuşmasıyla.

      Yüzüme baktı. Ben gözlerimi Zeynep Kadı’dan ayırmadığım için gözlerimiz kesişmedi. Bir şey söylemeden çevirdi başını.

      Şansımı denemeye karar verdim.

      “Sizde bir fotoğrafı var mı Zeynep Hanım’ın?” diye sordum.

      “Ne arasın bende Zeynep’in fotoğrafı?” dedi yeniden oturduğu yerden yüzüme bakıp. “Çok önemliyse buldurabilirim, broşür muroşür için belki çekilmiştir.”

      Sonra aklına önemli bir şey gelmiş gibi parmaklarını şaklattı.

      “Aaa, tamam,” dedi. “Faaliyet raporunda resmi. Herkesin var. Yukarıda Nimet verir sana.”

      “Alırım,” dedim.

      Camın arkasındakiler önemli işler yapanların ciddiyetiyle çalışıyorlardı sessiz sessiz. Aklıma soracak özel bir şey gelmiyordu. Piyasanın şu an nasıl olduğunu da merak etmiyordum doğrusu.

      Süha Zengin birden ayağa kalktı, ceketinin içcebinden bir kart çıkarıp uzattı.

      “Artık gitsen iyi olur,” dedi sonra. “Buralarda daha çok takılırsan Nimet’in falan kafalarına tuhaf tuhaf fikirler girebilir bakarsın. Bu borsacı milleti buluttan nem kapar, bilirsin.”

      Bilirdim herhalde.

      Omzumla duvarı itip iki ayağımın üzerinde dengelendim. Kartı okumadan gömlek cebime koydum.

      “Ev telefonum sizde var,” dedim. “Muteber müşteriniz araç telefonumu da verdi mi?”

      “Verdi,” dedi Süha Zengin.

      “Pazartesi ararım,” dedim.

      “Merakla bekliyorum,” dedi.

      Elimi sıkmak için bir hareket yapmadı. Bana yan dönüp kafasını cam duvara yasladı. Artık benimle ilgilenmiyor, sabah benim pencereden aşağıda servislerini bekleyen çocukları seyrettiğim gibi bilgisayarlarla dolu salonda çalışanları seyrediyordu. Şu an kafasında yukarıyı işaret eden yeşil, aşağıyı işaret eden kırmızı küçük okların olmadığından emindim.

      Süha Zengin’i kendi haline bırakarak çıkmak için hareketlendim. Sonra geri döndüm.

      “Zeynep Kadı’nın arabası var mı?” dedim.

      Duruşunu hiç bozmadı.

      “Yok,” dedi. “Yılbaşından sonra alır herhalde.”

      Dahili yangın merdivenine benzeyen merdivenlerden ağır ağır yukarıya çıktım. Nimet Hanım dergisini okumayı bitirmiş, masasının yanındaki dosya dolaplarının birindeki çekmecede bir şeyler arıyordu. Demir basamaklarda yansıyan ayak tıkırtılarımı duyup döndü. Benim geldiğimi görünce gülümsedi. Mr. Hull’u tek başına eğlendirme işinden kurtulduğuna sevinmişti anlaşılan. Önünde durduğu çekmeceyi geri itti, tam karşıdaki gömme dolabın kapağını açıp elbise askısına geçirdiği pardösümü çıkardı sanki bir an önce benden kurtulmak istermiş gibi.

      “Teşekkür ederim,” dedim pardösümü elinden alıp.

      Bana cevap vermeden masasının alt tarafındaki bir düğmeye bastı hafif eğilerek. Gömleğinin üstten ikinci düğmesine hafifçe bastırmıştı eğilirken. İşini bilen ya da bilmeyen adamın komutasındaki asansörün tarafından bir uğultu gelmeye başladı.

      “Faaliyet raporunuzun bir kopyasına ihtiyacım var,” dedim. “Süha Bey sizden almamı söyledi.”

      Bir an düşündü Nimet Hanım.

      “Bende yok,” dedi. “Siz inerken telefon ederim aşağıya. İndiğinizde verirler.”

      Asansörün önüne yöneldim. Kayan kapı yana doğru açılmadan pardösümü giymiştim. Benden kısa boylu, kavruk suratlı adam dışarı çıkıp önce benim girmemi bekledi. İkimiz de yerleşince, yine kimse herhangi bir tuşa dokunmadan aşağıya doğru hareketlendik.

      Adam bir kere bile yüzüme bakmadı.

      “Bütün gün bu daracık yerde sıkılmıyor musun?” dedim adama yolun ortalarındayken. Nereden aklıma geldiyse?

      Cevap vermedi. Yüzüme de bakmadı.

      Yerimizde çok hafifçe hoplayınca aşağıya indiğimizi anladık. Kapı yana doğru açıldı. Önce inip geçmem için yana çekildi adam.

      Ayakta bekleyen siyah saçlı, mini etekli kıza doğru hareketlenmişken elini yakama götürüp aniden durdurdu beni. Pardösümün giyerken içeri doğru katlanıp kalmış yakasını düzeltti kendisinden beklemeyeceğim bir nezaketle. Sonra aşağı doğru sıvazladı yakayı.

      “Bizim işin de eğlenceli anları vardır ara sıra,” dedi işini bitirip ellerini yana indirirken.

      “Sağ ol,” dedim. “Bir gün birlikte eğleniriz olmazsa.”

      Asansörünün içine girip kayan kapının ardında kayboldu. Siyah saçlı, mini etekli kız elindeki parlak mavi kapaklı kitapçığı bana doğru uzattı. Kulaklığı hâlâ kafasındaydı.

      “Nimet Hanım size vermemi söyledi,” dedi.

      “Teşekkür ederim,” dedim alırken. “İyi günler.”

      Mi-Ya Menkul Değerler’in geride bıraktığımız yıla ait faaliyet raporu kitapçığı ne pardösümün ne ceketimin cebine sığacak gibi gözüküyordu. Sol koltuğumun altına sıkıştırırken geri döndüm. Daha elimi cam kapıya uzatmadan kilidin açıldığını duydum. Sağ elimle itip dışarı çıktım. Kapının üst tarafına bakmadım artık. Geniş merdivenlerden inerken tek elimle pardösümü aralayıp ceketimin cebindeki paketten tek bir sigara çıkarmayı başardım.

      Dışarıda dehşet bir yağmur başlamıştı. Daha gün ortasına gelmeden hava kararmıştı sanki. Demir kapıyı arkamda