Celil Oker

CELIL OKER-ÖZEL BASKI-BIN LOTLUK CESET


Скачать книгу

kendimi seyretmek işime gelmezdi. Yarınki gazetelerde “Görgü Tanığı Özel Dedektif” başlığının yanında fotoğrafımı görmek olacak iş değildi. Eğer ağlaya ağlaya evlerine koşmazlarsa, üniversite kursuna gitmek için yola çıkmış kızlar ile taksi durağının şoförleri benim anlatabileceklerimden daha çok şey anlatırlardı nasıl olsa.

      Otobüs durağının çevresi insan kaynıyordu şimdi. Kafaları yere eğikti. Taksi şoförlerine, nereden çıktıklarını kestiremediğim on beş yirmi kadar insan eklenmiş, ellerini kollarını oynatarak birbirlerine bir şeyler anlatıyorlardı. Duraktan çıkan birinin elindeki gazeteyi görünce, o sıfır olan olasılığın kesinleştiğini anladım.

      Kalabalığa son kez baktım. Zeynep Kadı’nın kırmızı yağmurluğu, insanların ayaklarının arasında gözükmüyordu. Sigaramı yere atıp Akmerkez’in tersi yöne doğru yürümeye başladım. Caddedeki trafik iyice sıkışmıştı. Öndekilerin neden durakladığını bilmeyen arkadaki sürücüler basıyorlardı kornalara. Hiçbir manası kalmayan trafik ışıklarında, yayalara yeşili beklemeden karşıya geçtim.

      Aşağıya doğru, demin Zeynep Kadı’yı çifte teriyeleriyle, düşünceli düşünceli ama kalbi atıyor, ciğerleri nefes alıyor biçimde yere baka baka köpek gezdirirken izlediğim kaldırımda, bu kez önümde o olmadan, tek başıma yürüdüm. Bir sigara daha yaktım. Ellerimin titremesi hafiflemişti. Sadece hafiflemişti.

      Emek Apartmanı’nın önüne kadar pek bir şey düşünemeden ilerledim. Yıkılıp yerine sekiz katlısının dikilmesine direnen yapının giriş kapısındaki zillerin önünde durdum.

      Dört zil butonunun en altındakinde kocaman harflerle “TAMİRCİ” yazıyordu. Diğer üçünde yazılı olanlara bakılırsa en üstte Yıldız Turanlı, sonra sırasıyla Muzaffer Keskin ve adını yazmayan Kurtoğlu soyadlı birisi oturuyordu apartmanda. Yıldız Turanlı’nın adı bir kartvizitten kesilip yapıştırılmıştı. Altında “Klinik Psikolog” yazıyordu.

      Sonra yürümeye devam ettim. Biraz hızlanmıştım. Kuyumcular Sitesi’nin önünden oyalanmadan geçtim. Otomobilime binip oturdum.

      Hızla düşündüm. Yukarıya, 6 numaraya kısa süreli bir ziyaret yapabilirdim. Kapının Lizbon Hırsızlar Pazarı’ndan aldığım maymuncuğa direnebileceğini sanmıyordum.

      Sonra vazgeçtim.

      İki nedenle. Hayır, üç nedenle.

      Anlaşmamı yerine getirmiştim. Raporum hazırdı. Kısaydı ama hazırdı. Zeynep Kadı bugün gitse gitse bir hastanenin morguna kadar gidebilirdi. Hangi hastanenin morguna gittiğinin Süha Zengin için bir önemi olmadığını kestirebiliyordum.

      Sokak ortasında öldürülen bir borsacı, polisler için özel bir öneme sahip bir olay gibi gözükebilirdi. Buralarda oturuyordu, çevreden tanıyanlar, adresini bilenler olabilirdi. Elimde Zeynep Kadı’nın iç çamaşırlarıyla basılmak istemezdim evde.

      Üçüncü neden daha güçlüydü.

      Sokak ortasında öldürülen bir borsacı, büyük bir ihtimalle, onu sokak ortasında öldürenler için de özel bir öneme sahipti. Arnavutköy’e insinler inmesinler düğün arabası kılıklı gri Şahin’in içindekiler ya da başkaları, başladıkları işin bir iki ayrıntısını daha yerine getirmek için Kuyumcular Sitesi 6 numaraya şöyle bir uğramayı akıllarından geçirebilirlerdi. Üstelik bu olasılık ikinci olasılıktan daha güçlüydü ve sokak ortasında adam öldürmekten çekinmeyenlerin kapalı bir evde daha duyarlı olacaklarına ilişkin bir belirti yoktu ortalıkta.

      Evet, çok düşünmedim. Otomobilimi çalıştırdım. Fulltime Catering minibüsü gittiği ve yerine de gelen olmadığı için rahatlıkla çıktım park ettiğim yerden. Kaloriferi sonuna kadar açtım. Bir yerlerim titriyordu hâlâ. Bütünüyle o dehşet yağmur sonrası serinliğiyle ilgili olup olmadığına karar veremedim doğrusu.

      Sokağın ilerisinde mecburi istikamet levhası beni sağa doğru yönlendirdi. İleriden kocaman bir “U” çizip, Ahmet Adnan Saygun Caddesi’ne çıktım. Rahatça ilerlediğime bakılırsa trafikteki deminki tıkanıklık bir miktar açılmıştı. Nedenini ATM kulübesine girip Zeynep Kadı’nın Altınkek’ten çıkışını izlediğim noktaya gelince anladım. Bir polis, ağzındaki düdüğü alabildiğince öttürerek, suratında ciddi bir durum var ifadesi, yavaşlamaya niyetlenen otomobil sürücülerine bir an önce çekip gitmelerini işaret ediyordu durmadan hareket eden elleri kollarıyla.

      Yine de otobüs durağının karşısından ağır ağır ilerliyordu trafik. İki ekip minibüsü, durağın önüne ve arkasına park etmişti. Durağın dibinde yatan Zeynep Kadı’nın üzerine bir battaniye örtülmüştü. Yelekli polisler, yeleksiz polisler vardı. Kameralar daha yoktu ortalıkta. Yeleksiz polislerden kimileri, manzarayı izlemek için yavaşlayan araç sürücülerini uzaklaştırma çabasına katkıda bulunuyorlardı.

      Onları kızdırmadım. Olağan bir İstanbul sokak cinayeti beni zerrece ilgilendirmez hızıyla manzaranın yanından uzaklaştım. Çatal bıçak takımlarıyla ünlü mağazanın önüne geldiğimde, Levent tarafından gelen bir ambulans sireni duydum. Akmerkez’e gelmeden önceki trafik ışıklarından, aşağıya, sağa, Arnavutköy’e inen yola döndüm. Sanki düğün arabası kılıklı Şahin’i kenarda park edilmiş beni bekliyor gibi bulacakmışçasına ağır ağır indim. Yoktu tabii ortalıkta.

      Arnavutköy’den sola döndüm. Akıntıburnu’nun ilerisinde romantik romantik denizi seyretmek isteyen sevgililer için ayrılmış girintilerden birine soktum otomobilimi. Denizi romantik romantik seyretmek isteyen sevgililer daha gelmemişti. Boştu park yeri. Yine de arkalarda bir yerde yaptıkları çaylara otopark parası da ekleyerek satan adamlardan biri geldi hemen. Büyük bir çay söyledim.

      Şu meşhur kısa raporumu, elimde kalan son simit ve son karperi bitirdikten sonra vermeye kararlıydım.

      4. BÖLÜM

      Çay iyi geldi.

      Yağmur havayı berraklaştırmıştı. Rumelihisarı’nın kulelerinden ta ötelerini bile apaçık görüyordum. Önümdeki kaldırımdan bir grup eşofmanlı koşarak geçti. Sonra köpeğini gezdiren yaşlı bir kadın. Ardından umutsuz bir balon satıcısı Bebek Parkı’na doğru yürüdü. Sabahın sessizliğine saygısı olduğu ya da ortalıkta çocuk bulunmadığı için bağırmıyordu.

      Biraz önce yukarıda, Ulus’ta, önümde iki köpeği gezdiren genç kadının durumu umutsuzdan da öteydi. Artık bir durum içinde değildi. Durumu kötü olan muhtemelen bendim.

      Ya da Süha Zengin.

      Müşterim olsun olmasın, insanlara kötü haberler vermekten hoşlanmam. Kendimi zorlasam, haber vermekten hoşlanmam da diyebilirim. Benim işimde verdiğiniz her haber insanların hayatını değiştirir. Hem de ciddi biçimde değiştirir. Ve ben insanların hayatını değiştirmekten hoşlanmam.

      Eh işte, yukarıda gördüklerimi birazdan Süha Zengin’e anlatacaktım, hayatı değişecekti. Bundan böyle, farklı bir Süha Zengin olacaktı. Başkaları için, yanında çalışan bir kadın öldürülmüş bir Süha Zengin. Benim için, yanında çalışan, takip ettirmek istediği güzelce bir kadın öldürülmüş bir Süha Zengin. Kendisi bile, kendisine değişik bir gözle bakacaktı bundan böyle.

      Mi-Ya Menkul Değerler’le ilgili küçük okların yönü ve rengi de başka bir meseleydi artık.

      Fincanı almak için gelen delikanlıya bir çay daha ısmarlayarak hayal kırıklığına uğramasını engelledim. Elimi araç telefonuna uzattım. Sonra vazgeçtim. Polisler için de hızla, yanında çalışan birisi öldürülmüş bir Süha Zengin olacaktı Süha Zengin.

      Otomobilimden indim. Çaycı delikanlı