Celil Oker

CELIL OKER-ÖZEL BASKI-ÇIPLAK CESET


Скачать книгу

Hisar’daki eve bir uğrayayım, sonra sıra hastaneleri dolaşmakta diye karar verdim. Polisle başı bir biçimde derde girse, çoktan okula ya da amcasına haber ulaşırdı. Çimle kaplanmış alanı arkamda bırakıp otoparka doğru çıkan yokuşa yürüdüm.

      Daha yokuşu yarılamamıştım ki arkamdan heyecanlı bir kız sesi geldi.

      “Affedersiniz… Affedersiniz… Bir dakika…”

      Döndüm. Askılı, çiçekli uzun bir elbisenin içinde çok güzel bir kız bana doğru sekiyordu yokuşta. Çok antrenmanlı değildi anlaşılan, soluk soluğaydı. Kısacık kesilmiş, kapkara saçları vardı. Dudakları sanki ameliyatla özellikle yapılmış gibi incecikti. Yanıma geldiğinde elindeki dosyayı kendini korumak ister gibi göğsüne yasladı. Birden hatırladım kızı.

      “İbo’yu arayan kişi sizdiniz değil mi?” dedi. “Kantinde Meltem’le konuşurken duydum sizi…”

      Tamam, Meltem şu ikinci gittiğim kantindeki beyaz bacaklının adı olmalıydı. Karşımdaki de iki masa öteden gözkapaklarının altından bizi dikizleyen kız.

      “Evet,” dedim. Ben bu kızı nerden tanıyordum?

      “İbo…” diye başladı lafa, sonra sustu. Önüne baktı. Sanki bizi izleyen biri var mı diye kontrol ediyormuş gibi arkasına döndü baktı. Tekrar önüne baktı. Bu kızı nerden tanıyordum ben?

      “Evet…” dedim. Bekledim. Bazen beklemek iyidir.

      “Niye arıyorsunuz İbo’yu?” dedi. “Gerçekten?”

      “Amcası adına arıyorum,” dedim. “Çok meraklandı ses çıkmayınca.”

      “Çok kızgın mı ona?”

      “Daha çok merak ediyor. Kızdığını sanmıyorum.”

      Yokuşun ortasında duruyorduk. Yavaş yavaş yolun kenarındaki taş duvara doğru geriledim. Beni izledi. Üstümüzde sarmaşıklar vardı.

      “Ben aslında…” dedi, durakladı. Kararsız gibiydi.

      “Arkadaşı mısın?” dedim.

      Başka bir soruyla cevap verdi.

      “İbo’yu bulunca ne yapacaksınız?”

      “Amcasını aramasını söyleyeceğim yalnızca,” dedim. Biraz işe yarar belki diye ekledim. “Bir miktar para verdi bana, onu da vereceğim.”

      “Ben onun nerede olduğunu biliyorum,” dedi.

      “Güzel,” dedim. “Nerde?”

      Yolun kenarında lolitasını kafaya almaya çalışan, yaşı ileri bir zampara gibi görünüyordum herhalde.

      “Yerini benim söylediğimi söylemeyeceksiniz kimseye ama.”

      “Söz,” dedim. “Hem bana ne?”

      “Ataköy’de bir evde,” dedi. “Okuldan başka bir arkadaşla kapandı.”

      “Ders mi çalışıyorlar?”

      Kız gülmeye başladı birden. Önce ben de güldüm onunla. Ama normal bir gülüş değildi kızınki. Giderek tuhaf bir krize dönüştü. Bana yan dönmüş, dosyasını yüzüne kapayarak gergin kahkahalarla gülüyordu. Bizi izleyen var mı diye etrafıma bakındım. Allah’tan yoktu. Şimdi kızın sesi daha azalmış, omuzları titremeye başlamıştı. Önüne geçtim, baktım, ağlıyordu.

      Koluna girdim. Hiç konuşmadan yokuştan yukarı, otoparka doğru sürüklendim. Şimdi hıçkırıkları azalmış, küçük burun çekmeleriyle ağlıyordu. Otoparkta kapıyı açıp yolcu koltuğuna oturttum. Yerime geçip bir sigara yaktım, verdim.

      Sigaradan bir nefes çekti. Camın önündeki kutudan bir kâğıt mendil alıp önce gözlerinin yaşını sildi, sonra burnunu.

      “Özür dilerim,” dedi. “Dağıldım birden.”

      “Önemi yok,” dedim.

      Sigara dumanı otomobilin içini doldurunca camı açtım. Kız da kendi tarafındaki camı açıp, kolunu yaslayarak dışarı bakmaya başladı. Böyle durumlarda konuyu hafif değiştirmekte fayda vardır.

      “Ben seni nerden tanıyorum?” dedim.

      “Televizyonda görmüşsünüzdür,” dedi. “Mankenim ben.”

      Sonra hızla bana döndü.

      “Adresini vereceğim size. Bulun onu,” dedi.

      Elindeki dosyanın içindeki bir kâğıdın köşesini kopardı. Dosyaya takılı tükenmezle bir şeyler yazdı hızlı hızlı. Kâğıdı ikiye katlayıp bana uzattı.

      “Bulun onu,” dedi. “Ona ihtiyacım var!”

      Hızla dışarı çıktı, sertçe kapadı kapıyı ardından. Koşar gibi uzaklaştı. Yanına park ettiğim 4x4’ün kocaman gövdesi engellediği için otoparktan çıkışını göremedim. Sonra hatırladım. Kızın adı Sinem’di. Sinem Kocamercan. Mankendi. Ve ben Cessna’mı uçurmadığım zamanlarda bol bol televizyon izlerdim. Demek ki ince dudaklı kızlar gözdeydi bu ara.

      Sinem Kocamercan’ı işin ücreti hakkında konuşmadığım bir müşterim saymak doğru olur muydu bilemiyordum.

      5. Bölüm

      Sinem’in katlayıp bana verdiği kâğıda baktım. Ataköy’de, sokağın, blokun, apartmanın, katın, dairenin numaralarla ifade edildiği bir adresti. Daha okurken ezberledim. Arkasında bir şey yazılı mı diye baktım, boştu. Küçük küçük parçalara ayırıp pencereden dışarı attım.

      Happy End! Happy End!

      İşim bitmişti. Daha doğrusu, neredeyse başlamadan bitmişti. İbrahim Sarı, Ataköy’de bir evde, bir arkadaşıyla, manken Sinem Kocamercan’ı önce güldürecek, sonra ağlatacak bir şeyler yapıyordu. Evet, çoktandır ortalarda yoktu, tamam, karanlık odanın anahtarını vermeyi ihmal etmişti, doğru, ev arkadaşıyla arası bozuktu, korkunç, finale bile gelmemişti ama Ataköy’deydi. Bulmuştum yerini.

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

/9j/4AAQSkZJRgABAQEASABIAAD/2wBDAAgGBgcGBQgHBwcJCQgKDBQNDAsLDBkSEw8UHRofHh0aHBwgJC4nICIsIxwcKDcpLDAxNDQ0Hyc5PTgyPC4zNDL/2wBDAQkJCQwLDBgNDRgyIRwhMjIyMjIyMjIyMjIyMjIyMjIyMjIyMjIyMjIyMjIyMjIyMjIyMjIyMjIyMjIyMjIyMjL/wgARCAb7BXYDASIAAhEBAxEB/8QAGwABAAIDAQEAAAAAAAAAAAAAAAUGAQMEAgf/xAAaAQEAAwEBAQAAAAAAAAAAAAAAAQIDBAUG/9oADAMBAAIQAxAAAAGLGnhgAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAACRW5ZG6bqd3zri+o1Oc60LcYAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAC90X6DXrkRX0WvZ5R8x8b9F/GCagAA