Любовь Федоровна Достоевская

Dostoyevski'nin hayatı


Скачать книгу

babamın ciddi havası ve okuma tutkusuyla dalga geçiyorlardı. Dostoyevski ise cahillikleri nedeniyle onlardan nefret ediyordu, ona sanki bu insanlar başka dünyaya aitmiş gibi geliyordu. Bu şaşırtıcı değildi. Babam Rus yurttaşlarından birkaç yüzyıl ilerideydi. “Düşünme tarzları, oyunları, konuşmaları ve uğraşlarındaki aptallık karşısında şaşkına dönmüştüm,” diye yazacaktı sonraları. “Başarıdan başka hiçbir şeye saygıları yoktu. Erdemli, fakat küçük düşürülmüş ve zulüm görmüş ne varsa onların acımasız alaycılıklarını ortaya çıkarıyordu. On altı yaşındayken ufak tefek güzel kazanç getiren işlerden konuşuyorlardı. İşledikleri günahlar canavarlıklarıyla yarışırdı.” Dostoyevski okul arkadaşlarını gözlemlerken babasının Ruslara karşı duyduğu Litvanya kökenli küçümsemenin, uygar bir bireyin vahşi ve cahil kimselere karşı duyduğu iğrenme hissinin, kalbinde uyandığını hissediyordu.30

      Tüm bunlara rağmen babam sonunda bir arkadaş bulabilmişti. Bu kişi tıpkı kendisi gibi yarı Rus olan genç Grigoroviç’ti, anneannesi Fransızdı. Torununun eğitimine büyük bir dikkat göstermiş, onun çok bilgili bir genç adam olmasını sağlamıştı. Fransızların geneli gibi neşeli ve sosyal olan Grigoroviç arkadaşlarıyla oyun oynamaya her zaman hazırdı, fakat o babamla vakit geçirmeyi tercih ediyordu. Onları birbirine bağlayan bir şey vardı; her ikisi de gizlice yazıyor, roman yazarı olmayı arzuluyorlardı.31

      Babamın genç Grigoroviç’le olan arkadaşlığı ona kardeşi Mihail’i unutturmamıştı. Sürekli yazışıyorlardı; bu mektuplardan bazıları yayımlanmıştır. Bu mektuplarda Racine’den, Corneille’den, Schiller ve Balzac’tan konuşuyorlar, birbirlerine ilginç kitaplar öneriyorlar, edebi izlenimlerini paylaşıyorlardı. Amcam Reval’de geçirdiği sürede Alman dilini derinlemesine çalışma şansı bulmuştu. Sonraları Goethe ve Schiller’in bazı yapıtlarını çevirdi, çevirileri Rus kamuoyunun büyük takdirini topladı.

      Genç Dostoyevski’nin babasına gönderdiği mektuplar da yayımlanmıştır. Bu mektuplar saygı doluydu, fakat genellikle para talebinden başka bir şey içermiyordu. Büyükbabam çocukları tarafından sevilmiyordu. Çok sayıda iyi özelliği bulunan bu Litvanyalının büyük bir kusuru bulunuyordu: Çok içiyor, sarhoşken şiddet dolu ve kuruntulu biri oluyordu. Eşi, kendisi ile çocukların arasına girip müdahale etmek için orada bulunuyorken her şey yolundaydı, büyükbabamın üzerinde ciddi bir etkisi vardı, çok içmesinin önüne geçiyordu. Kadının ölümünün ardından büyükbabam zaafına yenik düştü, çalışamaz hale gelip görevinden istifa etti. Küçük oğulları Andrey ve Nikolay’ı Çermak’ın okuluna yerleştirdikten, en büyük kızı Barbara’yı Moskova’nın yerlilerinden biriyle evlendirdikten sonra emekli olup Darovoye’ye çekilerek kendini tarıma adadı. İki küçük kızını da yanına aldı. Vera ve Alexandra’nın, kendisiyle birlikte korkunç bir yaşam sürmelerine yol açtı. O dönem kız çocuklarının ebeveyn gözetiminde yetiştirilmesi olağandı. Onlara verilen eğitim çok kapsamlı değildi: Fransızca, Almanca, biraz piyano ve dans, dikiş nakış. Yalnızca yoksulların kızları çalışırdı. Soylu ailelerin kızları evlenmeye mahkûmdu, bekâretleri dikkatle korunurdu. Büyükbabam güzel kızlarının tek başlarına dışarı çıkmalarına asla izin vermemiş, taşradaki komşularını ziyaret etmeye gittikleri ender zamanlarda onlara bizzat eşlik etmişti. Babalarının bu kıskanç teyakkuz hali halalarımın narinliğine halel getirdi. Daha sonraları babalarının, gizli âşıklarını yataklarının altında saklamadıklarından emin olmak için geceleri yatak odalarına nasıl girdiğini de korkuyla anımsayacaklardı. O zamanlar halalarım saf ve masum çocuklardı.

      Büyükbabamın içki alışkanlığı kendini gitgide daha çok gösterdikçe tamahkârlığı da artıyordu. Oğullarına o kadar az para gönderiyordu ki neredeyse her şeye muhtaç kalmışlardı. Babam genellikle sağanak yağış altında gerçekleştirilen idmanlardan döndüğünde bir fincan çayın tadını çıkaramıyor, botlarını değiştiremiyordu; hepsinden kötüsü, stajyer mühendislere hizmet eden emir erlerine verecek paradan yoksundu. Dostoyevski, babasının rezilliğinin kendisini mahkûm ettiği yoksulluğa ve aşağılanmaya isyan etti; bu rezilliğin özrü yoktu, zira büyükbabam toprak sahibiydi ve kızlarının çeyizi için ayırdığı parası vardı. Babam, kendisi için büyükbabamın parlak ve seçkin bir okul tercih etmiş olması sebebiyle ona arkadaşlarıyla aynı düzeyde yaşamasına yetecek parayı da vermesi gerektiğini düşünüyordu.

      Baba ile oğulları arasındaki bu sürtüşme çok uzun sürmedi. Büyükbabam serflerine karşı her zaman çok zalim davranmıştı. Sarhoşluğu onu öyle vahşileştirmişti ki sonunda onu öldürdüler. Bir yaz günü diğer arazisini, Çermaşnaya’yı ziyaret etmek üzere evden ayrıldı ve bir daha geri dönmedi. Biraz vakit geçtikten sonra iki arazinin ortasında, arabasındaki yastıklarla boğulmuş olarak bulundu. Arabacı atlarla birlikte kayıptı, köy sakinlerinden bazıları da eş zamanlı olarak ortadan kaybolmuştu. Mahkemece sorgulandıklarında büyükbabamın diğer serfleri bunun bir intikam cinayeti olduğunu kabul ettiler.

      Bu korkunç ölüm gerçekleştiğinde babam evde değildi. Artık Darovoye’ye gitmiyordu, çünkü yazın Mühendishane öğrencilerinin Petersburg civarında manevra yaptırmaları gerekiyordu. Darovoye’nin, çocukken çok sevdiği köylüleri tarafından işlenen bu cinayet onun gençlik imgeleminde büyük bir etki yarattı.32 Bütün yaşamı boyunca bunun hakkında düşündü, bu korkunç sonun nedenleri üzerine derinlemesine kafa yordu. Büyükbabamın bütün ailesinin, onun ölümünü bir utanç kaynağı olarak görmeleri, bu olaydan hiç bahsetmemeleri ve Dostoyevski’nin yaşamını detaylıca bilen yazar arkadaşlarının, babama ilişkin hatıralarında bu konuyla ilgili konuşmalarını engellemeleri son derece ilginçtir. Amca ve halalarımın kölelikle ilgili olarak o dönemin Ruslarından daha Avrupai düşüncelere sahip oldukları açıktır. Köylüler tarafından işlenen intikam cinayetlerine o sıralar çok rastlanıyordu fakat kimse bundan hicap duymuyordu. Kurbanlara acınıyor, katiller dehşetle kınanıyordu. Rusların, efendilerin serflerine köpek gibi davranabileceğine ve serflerin de buna karşı çıkma haklarının olmadığına ilişkin saf düşünceleri vardı. Büyükbabamın Litvan ailesi ise meseleye çok farklı bir bakış açısıyla yaklaşıyordu.

      Dostoyevski’nin yaşlı Karamazov tipini yaratırken aklında babasının bulunduğunu düşünmüşümdür her zaman. Bu karakterin, büyükbabamın kopyası olmadığı açıktır. Fyodor Karamazov bir soytarıdır, büyükbabam ise her zaman onurlu biriydi. Karamazov çapkın bir adamdır, Mihail Dostoyevski ise eşini seviyordu, ona sadıktı. Yaşlı Karamazov oğullarını bir kenara bıraktı ve onlarla ilgilenmedi, büyükbabam ise çocuklarına titiz bir eğitim verdi. Ancak bazı özellikler her ikisinde de ortaktır. Dostoyevski, Fyodor Karamazov tipini yaratırken belki de babasının, oğullarının çok fazla ıstırap duymalarına ve uğradıkları haksızlık dolayısıyla öfkelenmelerine yol açan tamahkârlığını, sarhoşluğunu ve bunun çocuklarında yarattığı fiziksel tiksinmeyi anımsamıştır. Alyoşa Karamazov’un bu tiksinmeyi paylaşmadığını fakat sefil babasına acıdığını söylediğinde Dostoyevski muhtemelen genç kalbinde hissettiği o tiksinti anlarını takip eden acıma hissini hatırlamaktadır. Babasının en nihayetinde hastalıklı ve mutsuz bir varlık olduğunu sezmiş olmalı. Büyükbabam ile yaşlı Karamazov arasındaki benzerliğin bütünüyle benim varsayımım olduğunun anlaşılması gerek, zira bu konuyla ilgili belgeye dayalı hiçbir kanıt bulunmamaktadır. Yine de yaşlı Karamazov’un ölmeden önce oğlunu gönderdiği köye Çermaşnaya33 adını vermiş olması bir tesadüften ibaret olmayabilir. Böyle düşünmeye eğilimliyim zira aile içinde babamın aslında Ivan Karamazov’da kendini resmettiği söylenir. Böylece