bir Müşir Paşa’nın bir semt karakoluna, yani Zabıta memurluğuna tayin edilmesindeki tabi yakışıksızlıktan dolayı “Zabıta Amirliği” tabiri ilk defa kullanılıyordu. Hasan Paşa, “araştırılarak icabının yapılması ve neticesinin bildirilmesi” için bir mektupla vilayete ve oradan da aynı sözlerle Sinop Mutasarrıflığına göndermişti. Hamlacı Bekir’in kardeşinin oğlu tarafından gönderildiği anlaşılan jurnalin hülasası:
“Hamlacılıktan emekli Bekir, maaşlarının birkaç ay verilmemesine kızarak ‘bu pinti Hamit’ memleketi Moskoflara satmıştır; artık bundan bize hayır gelmez.” dediğinin ahmak bir köylüce açıklanmasından ibaretti.
İlk araştırmadan, Bekir’le onun kardeşinin oğlu olan bu jurnalci arasında bir manda meselesinden dolayı düşmanlık ve bu sözlerin söylendiği zaman da anlaşmazlık mevcut olduğundan, bunun pek açık bir iftira olduğuna kanaat hasıl etmiştim. Müspet bir suç olsa bile Boyabat Bidayet Mahkemesi’nde muhakeme edilmesi lazım gelen Bekir’in Sinop’a getirilmesi kanuna aykırıydı. Bu meselenin takibe değmediğini vilayete arz ettim. Vali Paşa, benim Bekir’i kurtarmak istediğimi anlayarak, bu maksatla kendi kendimi bir belaya-uğratmam için, “Adı geçen Bekir’in kanun dairesinde behemehal cezalandırılmasını” emretti.
Emekli Bekir Ağa ve araştırma evrakı Boyabat’a iade edildi. Her ne kadar şahsen kendisini tanımıyorsam da genç ve mektepli bir kaymakam olmasına güvenerek, Boyabat Kaymakamı’na hususi bir mektup yazdım:
“Bekir ve evrakı kanunen ait olduğu Boyabat Mahkemesi’ne iade olundu. Evvelki ihbar ile sonraki ifade birbirine uymamakla beraber, Bekir ile yeğeni arasında bulunduğu anlaşılan düşmanlığa göre isnadın iftira olduğunda şüphe yoktur. Bu işi takip edip hızlandırarak masumiyetinin bir an evvel meydana çıkarılmasını…” gizlice tavsiye ve temenni ettim. Kaymakam, birkaç gün sonra kaza mahkemesi düşmanlık sebebiyle iftira ettiğini bildiren jurnalcinin altı ay hapis cezasına ve Bekir Ağa’nın beraatine karar verdiğini telgrafla bildirdi. Bu neticeyi de Vali Paşa’ya arz ettim ve “Bekir’in behemehâl cezalandırılması için ilk hükmün üst mahkemeye götürülmesi…” cevabını aldım. Müddeiumumi Yardımcısı ile müzakere ederek, Bekir’in yeğeninin hem bu dedikoduları uydurması, hem de diğer bir masuma yüklemesi gibi katmerli bir suç işlemiş olduğu için, suçuyla cezası arasında nispet bulunmadığı iddiasıyla cezanın artırılması için dava üst mahkemeye intikal ettirildi. Meseleyi tetkik eden Sinop Bidayet Mahkemesi, iftiracının bir buçuk sene hapsine hükmetti.
Hapishanede birçok genç suçlular içinde büyük, küçük günahlar arasına nasılsa karışmış sevaplı bir hareket gibi görünen zavallı İhtiyar Bekir böylelikle bu haksız cezadan kurtuldu.
Kömür İnhisarı
Kömür Kazancının Mutasarrıfla Belediye Reisi Arasında Paylaşma Pusulası Rusya Konsolos ve Sefirinin Yangından Zarar Görenlere Yaptıkları Para Yardımının Saklaması
Şahsi istifade için Sinop Mutasarrıfı tarafından icat edilen vesilelerden biri de, ağaç kömürü yapılmasının ve satılmasının belediye tekeline aldırtmasıdır.
Bu tekel yalnız mutasarrıfın belediye reisine yazdığı iki satırlık bir tezkere ile başlamıştır. Doğru veya yanlış Belediye ve İdare Meclislerinin bilgileri ve bir kararı bulunmamakla beraber; kömür gibi bütün Sinop ahalisinin muhtaç oldukları bir şeyin, tekel altına alınması ve bu suretle yalnız kömür yapmak ve satmakla geçinen beş köy halkının geçim sebeplerinden mahrum edilmesi gibi mühim bir meseleden vilayetin de haberi yoktu. Sinoplu tahrirat müdürünün akrabasından olan belediye reisi, bu vazifeye seçilip ve tayin ettirilir ettirilmez, un ve petrol ticaretine başlayarak ekmekçilerle anlaşmış olduğu gibi, kendi petrollerini belediye deposuna ücretsiz koyduğu için diğer petrol getirip satanlara kendisine rekabet edememeleri yüzünden çok istifade etmiştir. Pek iyi bir tesadüf olmak üzere, bir sene kadar önce belediye mallarının devlet malı mahiyetinde bulunduğundan çalan ve çaldıranların devlet malı çalmış gibi cezalandıracaklarına dair bir kanun yayınlamıştı.
Bu kömürün elde edilmesi ve sattırılması tekelini belediye reisi kendi başına tatbike başlayarak kimsenin haberi olmaksızın tayin ettiği adamlarla yaptırdığı ve kırk beygir satın alarak taşıttığı, sattırdığı anlaşılmıştı.
Ben bu muameleyi incelemeye başlayınca, verdiği deftere göre koskoca bir kasabanın kömür ihtiyacını temin eden ve beş köyün kömürcülerinin kârlarını alan belediyenin bir sene içindeki geliri ambarda mevcut denilen üç bin okka (bin beş yüz kuruşluk demek) kömürden ibaret görünmüş ve ambar açtırılarak içinde bir okka bile kömür bulunamadığından, onların da reisin evine taşıtıldığı meydana çıkmıştı.
Bunlardan ve diğer kanuna aykırı ve ağır cezayı gerektiren suçlarından dolayı tevkif edilerek usulünce evinde yaptırılan araştırma da kâğıt çantasında bulunan ve kendi yazısıyla yazılmış bir pusulada kömür kazancının hesabı mutasarrıfa şöyle bildiriliyordu:
1000 Osmanlı lirası, zatıalilerine parça parça takdim
Bir yıl içinde Sinop’ta sarf edilen kömürlerin yalnız 1800 lira kâr bırakması da gülünç bir hesaptır. Bu kömürler yalnız bir kapıdan girdikleri için gelecek senenin aynı iki ayında kasabaya giren kömürlerle mukayese edilerek mutasarrıfa gösterilen miktarın üçte bir nispetinde noksan olduğu anlaşılmıştı.
O senelerde İstanbul’da ortaya çıkan, Yıldız Sarayı’na intisap eden ve Malumat adıyla gazete çıkaran “Baba Tahir” namındaki adam, Sinop Mutasarrıflığında bulunduğu esnada bu belediye reisinin, biz Kastamonu’dan İzmir’e gittikten sonra galiba bir seneden ziyade hapis cezasına mahkûm olduğunu (aramızda başka bir muhabere geçmediği hâlde) bir mektupla bana bildirmişti.
Ben bu kapkara kömür hesaplarını tetkik ederken ziyaret için gelen Rusya Konsolosu, Sinop’un son yangınında evleri yananlar için belediyece yardım topladıkları sırada kendisi ve sefaret tarafından verilen yardımlardan kimseye hiçbir şey verilmediği gibi, bu yardımların belediyece tutulan deftere bile geçirilmediğini hayretle işittiğini söyledi. Belediye reisinin akrabasından olup yanımızda bulunan tahrirat müdürü hemen söze karışarak:
“Öyle şey mi olur?” dedi. “Emrederseniz hemen kendim belediyeye giderek defteri alır getiririm. Yardımların deftere geçtiğini Konsolos Bey de görürler.”
“İsabet olur.” dedim. “Çabuk gidip geliniz.”
Sinop’a varışımı takip eden günlerde, yaşlıca bir adam olan bu Tahrirat Müdürü’ne, “Benim babam da tahrirat müdürü idi; bundan dolayı bütün tahrirat müdürleri hakkında bir nevi akrabalık hissiyle ve hürmetle duygulanıyorum.” demiştim.
Tahrirat Müdürü birkaç dakika sonra dönerek getirdiği defteri titrek bir elle açtı. Defter baştan başa sabit mürekkeple yazılmış olduğu hâlde Rusya Konsolosu’nun ve Sefiri’nin yardımlarının kurşun kalemle satırlar arasına ilave edilmiş olduğunu hayretle gördüm. Tahrirat Müdürü’nün yazısını tanıdığım ve yeni yazdığını bildiğim hâlde Konsolos’a, yardımların deftere geçirilmiş olduğunu söylemek zorunda kalarak, defteri hemen kapatıp müdüre verdim. Bu yardımları, yangın felaketine uğrayanlara yarın dağıttıracağımı, Konsolos’a söyledim.
O gittikten sonra Tahrirat Müdürü’nü çağırtarak, pek kötü olan şu muameleden dolayı kendisini azarlayınca:
“Yardımların deftere geçirilmemesi ecnebi bir konsolosa karşı pek çirkin olacağından çaresiz kalarak ilave ettim.” dedi.
“Kendimize