Çulpan Zaripova Çetin

Alimcan İbrahimov'un Eserlerinde Tatar, Başkurt, ve Kazak Türklerinin Kültürel Değerleri


Скачать книгу

de ustaca tasvir etti. Bu yüzden mevcut roman, Kazak halkının yaşam ansiklopedisi niteliğinde değerlendirilmektedir.

      Sonuç olarak, A. İbrahimov’un yaratıcılığı Tatar edebiyatı ile sınırlı kalmayıp diğer Türk boylarında da popülerlik kazandı. Yazarın ve eserlerinin etkisi bütün Türk edebiyatlarına tartışılmaz derecede büyüktü. İbrahimov’un edebî geleneklerini Tatar yazarları dışında Özbek yazarı A. Kadıri, Kırgız edibi A. Tokombayev ve birçok Başkurt ve Kazak yazarları da devam ettirdi. Hatta Kazak ve Azerbaycan Türkleri onu kendi yazarlarından saydılar. Daha Alimcan İbrahimov kendisi sağken Rus bilim adamı, edebiyat uzmanı P.S. Kogan şöyle yazdı: “O, önemi kendi ülkesi sınırlarından uzaklara taşıyan yazarlardan bir tanesidir ve insanlık tarihinin en iyi edipleri arasında onurlu bir şekilde yer alabilir.25

      1. Alimcan İbrahimov’un Eserlerinde Tatar Türklerinin Kültürel Değerleri

      (Tabigat Balaları (Tabiat Çocukları), Tatar Xatını Niler Kürmi (Tatar Kadını Neler Görmez) ve Almaçuar Adlı Eserler Örneğinde.)

      1.1. Tabigat Balaları (Tabiat Çocukları) Eseri Örneğinde

      1914 yılında A. İbrahimov, doğayla insan arasındaki ilişkileri ele alan (Tabiğat Balaları (Köy Çocukları) adlı hikâyesini yazar. Bu eser, kısa olmasına rağmen Tatar Türklerinin hayatıyla ilgili önemli bilgiler içerir. Hikâyeden görüldüğü gibi, hayvancılık ve çiftçilikle uğraşan köylüler, hayatın bütün zorluklarına rağmen kendilerini mutlu hissederler. Çünkü onlar doğanın kucağında tabiatın çocukları olarak yaşar. Köylü hayatına methiye şeklinde yazılan bu hikâye üçüncü şahıs ağzından, bir delikanlı tarafından anlatılmakta olup başından sonuna kadar Tatar destan ve masallarını hatırlatır. Annesi ile yalnız yaşayan bir genç, evleneceği kızı elde etmek için ciddî sınavdan geçirilir. Masallarda bu tür sınav, genelde kızı kötü niyetli devin esirliğinden kurtarma veya bulmaca çözme şeklinde gerçekleşir. A. İbrahimov’un hikâyesinde bu sınavın ot biçme şeklinde uygulanması ise okuyucuları Tatar köyünün gerçek hayatıyla yüz yüze bırakır.

      1.1.a. Gaile Hem Könküréş Yolaları (Aile İçi ve Mevsimlerle İlgili Gelenekler)

      Tuy Yolaları (Düğün Gelenekleri)

      Yégétke Öylenü Öçén Kireklé Şartlar (Erkeğin Evlenebilmesi İçin Gereken Şartlar)

      Hikâye üçüncü şahıs ağzından, bir delikanlı tarafından anlatılır. Yirmi bir yaşına gelen Hafız, ilk satırlardan kendisinin varlıklı hayatını –urta xellé (orta düzeyde bir hayata sahip), aru kön ite (iyi yaşamakta)– ortaya koyar: Onun üç atı, iki sığırı, on baş koyunu ve birkaç dönüm tarlası vardır. Ayrıca Hafız, Tatar Türklerine özgü ve sadece varlıklı köylülerin gücünden gelen ağaç tomruklarından altı köşeli olarak yapılan eve de sahiptir. Hikâyede evlenecek yaşa gelen bir gencin evlenmeden önce evini düzeltmesi, kiler-kapı gibi önemli yapıları inşa etmesi, Tatar Türkleri için özel anlama sahiptir. Hafız’ın anlattığına göre, şu an onun tek eksiği, munça (hamam)dır. Fakat o, onu da zamanla yapacağından emin şekilde konuşur. İşte bunlar, eskiden de günümüzde de köylü bir insanın bolluk içinde huzurlu bir hayat sürebilmesi için olmazsa olmazlarıdır.

      Hikâyede görüldüğü gibi, ebeveynlerin kızlarını verecekleri insanın maddî durumunu göz önünde bulundururken onun başka kardeşlerinin olup olmadığına, kaynana olacak kadının iyi huylu olmasına da dikkat ederlerdi. Çünkü kaynana ve kayınlar ile aynı evde yaşayacak kızlarının ezilmesini asla istemezlerdi. Bu yüzden Hafız, hem maddî durumu iyi hem tek çocuk olduğundan ve annesinin de köylüler tarafından “ağzı var dili yok”, sessiz, sakin, elinden her iş gelen, oğluna hem analık hem babalık yapan biri olarak tanındığından dolayı köydeki her baba ona kızını vermeye hazırdır.

      Eskiden Tatar köylerinde erkek çocukları için evlenme yaşı on yedi olurdu. Kız çocukları ise on altı yaşlarını bitirip on yediden gün aldıklarında evlendirilebilirdi. Hafız bu konuda şöyle der:

      “Benim gibi yalnız gençler, on yedi yaşını bitirir bitirmez evlenmeye başlıyorlar.” 26

      Kiyevge Çıgaçak Kızdan Kötélgen Şartlar (Evlenecek Kızdan Beklenilen Şartlar).

      Artık evlenecek yaşı geçmeye başlayan Hafız’a yengesi sürekli kız aramaktadır. Yengesinin, Hafız’a evleneceği kızı her yıl sonbaharda harman zamanında bakması da önemli bir detayı açıklar: Köyde gelin olup gelecek kızın becerikli, çalışkan biri olması, önde gelen şartlardan sayılırdı. Diğer taraftan, evlilikle ilgili konuşmalar ve hareketler genelde sonbaharda, ambarlar tahıllarla dolduğu zaman, bolluk içinde gerçekleşirdi.

      Hafız’ın yengesi gence kızları sıralarken şöyle der:

      “İşte, ihtiyar Şahi’nin elma gibi kızı var, çalışkanlığına gelirsen, köyde eşi benzeri yok. Kendisi öyle güzel, öyle endamlı, bir kaşık suya koy da… Çeyizi dersen anlatmaya söz yetmez, diyorum ya, evine sığmaz…” 27

      Bu konuşmadan görüldüğü gibi, Tatar Türklerinde evlenecek kızı seçerken dikkat edilmesi gereken unsurlar şunlardı: Kız, her şeyden önce çalışkan, sonra güzel, boylu poslu ve tabii ki çeyizi bol olmalı idi. Hafız’ın yengesi gence avlak öy’de (oturma evinde) geçen konuşmadan bahsederek sözü yine onun için uygun gördüğü kıza çevirir:

      “Bir gün Kerimelere oturmaya geldiler. On beş kız vardı… Bütün gece kendilerine müstakbel eş seçtiler… Cemali’nin Fahrinisa’sı pek utanmazmış: “Kime kim?” oyunu başlar başlamaz, ‘Hafız bana, Hafızcığım kendime!’ diye, kafasını senle bozdu. Yine de zavallıya sen denk gelmedin. Seni üç kez söylediler, üçünde de Şahi kızı Bibiesma’ya denk geldin… Diyecek yok, Şahi’nin Bibiesma’sı ile senin, yani ikinizin saçılarınız bağlanmış… Bir an önce bahçe kapısı ile kilerini yaptır da görücü gönder… Düğününüzde bir güzel eğleniriz…” 28

      Oruç zamanında imece düzenleyen ev, gençleri sahura çağırır. Ama hikâyede sahur vaktinde bir araya gelirken Hafız’ın dikkatini yiyeceklerden ziyade Esma’nın ne kadar temiz, titiz ve becerikli bir kız olduğu çeker:

      “Kız çocuğu işte, ona her şey ak ve pak olsun, her şey parlasın… Çaya oturacak olursan aklın şaşar: Sofra örtüsü… Semaveri altın gibi parlıyor, fincanları mı dersin, her şeyde becerikli kızın eli görünmekte.” 29

      Köyde bir kızın köylüler tarafından sevilip sayılması da ona vurgun bir gencin gururunun okşanması için önemli bir husustu. Bununla ilgili eserde şöyle satırlar var:

      “Esma diyorlar! Bibiesma diyorlar. Nineler güzelim diye onun sırtını sıvazlıyorlar. Emiş, gören erkekler onun yüzüne, boyuna poruna, adım atmasına hayran kalıp konuşuyorlar.” 30

      Başkoda (Görücü).

      Durumu çok iyi olan Hafız, artık istediği birine başqoda (görücü) gönderebileceğinden de rahatlıkla ve memnuniyetle bahseder:

      “Köyde bizim gibilere “orta halli”, “iyi yaşıyor” derler. Bunun üstüne bir de tek çocuk oldun mu sen artık istediğin eve başkoda göndersen de sözüm geri döner