Çulpan Zaripova Çetin

Alimcan İbrahimov'un Eserlerinde Tatar, Başkurt, ve Kazak Türklerinin Kültürel Değerleri


Скачать книгу

hem kadınlar türkü yakar, mani atışması yapardı. Tatar Türkçesinde kıska cırlar (kısa türküler) olarak adlandırılan ve Tatar halk edebiyatının en yaygın türü olan maniler, Tatar bilim adamı İlbaris Nadirov’un da yazdığı gibi, “Tatarların yaşadığı her köyde, her şehirde Orta İdil civarı ve Kama nehri boylarında, Ural yöresi ve uzak Sibirya enginlerinde hayatın ta içinde olan bir tür olmuştur.60 Halkın günlük hayatı çeşitli bayramlar, gelenekler, örf âdetler, oyunlar, eğlencelerle sıkı bir bağlantıda olduğundan dolayı, kıska cırlar köy sokaklarında da, şehirde de, avlak öyde de, köydeki eğlence mekânı olan kulüplerde de, iş sırasında da, akraba ve dostların bir araya geldiği sofra meclislerinde de söylenirdi. Tabigat Balaları (Tabiat Çocukları) adlı hikâyede de sesi güzel olan gençler mani atışmaya başlayınca, kızlar da onlara eşlik eder. Böylece eğlence ile karışınca iş daha kolay yapılır:

      “Aralarında sesi güzel olan, dilbaz şakacı gençler de var. Onlar, bir ucu kızlara, gelinlere dokunacak şekilde bayağı bir iyi mani söylemeye başlıyorlar; kızlar daha zehirli manilerle cevap veriyor; bazen bir arada dostça söylenen türküler de oluyor…” 61

      Burada bütün Türk boylarına özgü olan mani atışması, gençlerin ve kızların gizli duygularını, birbirlerine olan münasebetlerini dışa vurmaya da yardım eder.

      Hikâyede Akidil nehri boyunda ot biçmekte olan erkekler ise yaşadıkları yörede akan akarsuyla ilgili türkü söylerler:

      Agıydélkey alkın, suvı salkın,

      Dulkınnarı kaga sallarga…62

      Akidil hey akar, suyu soğuk,

      Dalgaları vurur sallara…

      Mekaller Hem Eytémner (Atasözleri ve Deyimler).

      Eserde Tatar halkının günlük hayatta sık kullandıkları atasözü ve deyimlerinden de ustaca faydalanılmıştır. Genel olarak söylemek gerekirse, A. İbrahimov yazdığı her eserinde halkın konuşma diline, deyim ve atasözlerine özen gösterir ve onları sık kullanır. Örneğin, bir kızın güzelliğini anlatmak için mevcut hikâyede “Şundıy sılu – bér kaşık suga sal da yot” (“Öylesine güzel, bir kaşık suya koy da yut”), “Alma kébék kızı bar” (“Elma gibi kızı var”) ve iki insanın birbirine nasip olduğunu bildiren “çeçleré beylengen” (“saçları bağlanmış”) gibi deyimlerin ve belli bir süreye dayanmaktan bahsederken “Bér yılga kuyan tirésé de tüze” (“bir yıla tavşan kürkü de dayanır”) ve sözde durmaktan söz ederken “Eytken süz, atkan uk” (“Söylenen söz, atılmış oktur”), “İr ike söylemes” (“Erkek iki kez konuşmaz”) gibi atasözlerin kullanılması görünmektedir.

      Tabigat Balaları (Tabiat Çocukları)’nda zaman dilimi de “Bér samovar kaynap çıgarlık ta vakıt ütmegendér” (“bir semaverin kaynayacağı vakit bile geçmemiştir”), ekin tarlalarında buğdayların gür ve yüksek yetişmesi de “cigülé at kérse, dugası-nisé bélen yugalır” (“koşumlu at sürsen içine, içinde koşum yayı ile beraber kaybolacak”) gibi Tatar Türklerinin hayatına özgü detaylarla tanımlanmaktadır.

      1.1.d. Tatar Xalkınıŋ Milli Kıymmetleré

      (Tatar Türklerinin Kültürel Değerleri)

      Kiyém-Salım (Giyim-Kuşam).

      Eserde Hafız kendi atına binip imecenin olduğu tarlaya geldiğinde kızlar ve gelinler, çalışma elbiseleri üzerinden giydikleri güzel elbise ve şallarını çıkartıp çalışmaya hazırlanıyorlardı:

      “Köyün gençleri hâlâ at arabası yanında şakalaşıyorlardı. Önce Ferhi yenge indi arabadan, onun peşinden yazmalarını arkaya doğru bağlayan, bembeyaz ciŋseler 63 giyen olgun kızlar, bir şeyler konuşarak, gülerek ve şakalaşarak ekinlerin biçileceği yere doğru gittiler.” 64

      Hikâyenin bu parçasında, Tatar Türklerinin giyim-kuşamıyla ilgili bilgi verilmektedir. Eskiden köylerde tarla ve ev işlerinde giysinin kolu eskimesin, kirlenmesin diye her iki bileğe giymek için ciŋseler dedikleri ek yenler dikilirdi. Tatar Türklerinde giysinin bu parçanın adı, yen anlamına gelen ciŋ kelimesinden türemiştir. Kızlar, bembeyaz kumaştan dikilen bu ek yenleri nakışlarla da süslerdi.

      Tatarlarda eskiden genç kız ve kadınlar, mutlaka başlarını Tatar Türkçesinde yavlık denilen yazma ile örterlerdi. Genç kızlar, beyaz yazmalarının uçlarını arkaya doğru bağlarlardı. Evlenen kadınlar ise yazmanın uçlarını çene altına bağlardı. Günümüzde saçlarını yazma ile artık yaşlanmaya başlayan teyzeler ve nineler ancak örterler.

      Aşamlıklar, Rizıklar (Yemek Kültürü).

      Hikâyede Tatar Türklerinin yeme-içme kültürüyle ilgili bazı bilgiler de mevcut. Eserde yalnız yaşayan yaşlı kadın, imeceye gençleri toplamak için bir kece berené (oğlak) kesip önce ziyafet verir. Çünkü imece sırasında çalışanların gönlünü görmek için mutlaka mal kesilir ve ziyafet verilirdi.65 Tatar Türkleri toynaklı hayvanlardan et için geniş aileli insanlar genelde tana (dana), sarık (koyun), az ya da tek nüfuslu ailede de kece berené (oğlak) beslerdiler. Hikâyede nine yalnız başına yaşadığı için küçükbaş hayvan olan kece berené (oğlak) besleyip keser.

      Eserde Ramazan ayı haricinde imeceye gelen köylülere genelde sabah maylı koymak,66 öğleyin de siméz itlé öyre ikram edildiği de bildirilir. Öyre diye Tatarlar, genelde yarma ile pişirilen cıvık çorbaya derler.67

      “İmece, imece diyorlar. Oruçta imece de kuru laftan başkası değil. Başka zaman olsaydı, sabah tereyağlı krep ile çay içirip uğurlarlar, öğleyin de semiz etin suyunda pişirilen öyre getirirler. Peki, oruç zamanında ne var?” 68 ;

      “Çocuklar yine ‘Öyre geliyor, öyre geliyor!’ diye bağrışmaya başladılar. İşte bu bir gerçekti: Üzeri sofra örtüleriyle örtülü göbéler, 69 batmanlar 70 konulan, bunları kucağına alıp iki oğlan çocuk ve bir tane kadının oturduğu kocaman at arabası bizim tarlanın tam orta bir yerinde durdu. Önce kızlar, gelinler, onların peşinden biz, orakları kenara atıp yer ortasındaki söğütlerle çevrili göl boyunca şu arabaya doğru koştuk.” 71

      Burada, Tatar Türklerinin eskiden ve günümüzde de severek sabah kahvaltıya çay yanına tereyağlı krep yapmaları da anılmaktadır. Ayrıca, öğle yemeğinde ikram edilen semiz etin suyunda pişirilen darı yarması çorbası öyre’den de söz edilir. Eski çağlardan beri tarımcılıkla uğraşan Tatar halkı imecelerde genelde bu tür çorbayı pişirmiş olmalı. Çünkü Tatar âlimi F. Bayazitova, Tatarların yaşadığı değişik coğrafyaya düzenlenen folklor araştırma kamplarında toplanan imece türkülerinde genelde hep öyre’den ve botka’dan72 bahsedildiğini yazar ve buna şöyle bir örnek de verir:

      Öyrelerde miken aşığız,

      Butkalarda miken aşığız.

      Öyreler de bulsa