Çulpan Zaripova Çetin

Alimcan İbrahimov'un Eserlerinde Tatar, Başkurt, ve Kazak Türklerinin Kültürel Değerleri


Скачать книгу

nasıl kız vereyim?’ dedi.” 79

      Kızının Lütfi adlı bir gence gönül verdiğini öğrenen Fethiye Nine de gencin yakışıklı ve boylu poslu olduğunun yanında hemen onun durumunun iyi olduğunu da vurgular:

      “Gencin kim olduğunu öğrenince o, biraz canlandı ve kendi kendine ‘Olmayacak birisi değil. Yakışıklı, boylu poslu, zenginliği de var.’ diye, takdirde varsa ve görücü gelirse kızını vermeye razı oldu.” 80

      Lütfi’nin Gülbanu’nun yengesine konuştuğu parçada ise bütün Türk boyları için ortak olan bir örf âdetten bahsedilir: Bir genç (baba evinde kalmak zorunda olan en küçük oğlan değilse), evlenmek için önce ev yapmalıydı:

      “İşte diyor, canım yengem diyor, amcam da bilir. Onlardan gizlim saklım yok, güze düğün yaparım, genç gelini getirmek için ayrı yeni bir evim olsun diye düşündüm, diyor.” 81

      Zaten Türkçede “evlenmek” fiilinin “ev” kelimesinden türemiş olması da buna en iyi kanıttır. Devirler değişse de bu âdet günümüzde de önemini korumaktadır.

      Saygınlık, yakışıklılık ve varlık yanında bir şart daha vardı kız verirken damadın askerliğini yapmış olması. Eserde buna örnek olarak Çelem Dede Şeveli’nin kızına söylediği sözler getirilebilir:

      “Acele etmemek lazım kızım. Asker olacak daha. O gidince elinde çocukla kalırsan ne yaparsın?” 82

      Tatar Toplumunda Kız ile Erkeğin Evlenmeden Önce Bir Araya Gelip Görüşmesi.

      Gülbanu’nun Lütfi adlı bir gence gönül vermesi, onun daha önceden bu gençle bir araya gelip görüşmesine işaret eder. Tatar Türklerinde kız ile erkek, evlenmeden önce de görüşebilirdi. Bu, genelde tarla işleri ve mevsimlerle ilgili gelenekler –ot ve ekin biçme, avlagıy83– sırasında ve çeşme yolunda olurdu. İşte Gülbanu da Lütfi ile öyle yerlerde görüşür:

      “Gerçi aralarında şu orman ağzında ot biçerken birden koşarak ağaç altından çıkıp kucaklayıp öpmekten başka hiçbir şey olmasa da, gerçi onların bütün yakınlıkları orak işi, ot biçme işi ve çeşmeye su almaya giderken arada bir görüşmekten ibaret olup göz kırpma, kaş oynatmadan daha fazlaya kaçmasa da, gerçi avlagıya gittiği evde eşikte bu oturmada bulunan başka gençlerden gizli saklı verilen sözden, iki kez sunulan hediyeden başka hiçbir şeyle onlar bağlanmış olmasa da, düğüne kadar Gülbanu kendisinin Lütfi’ye, Lütfi’nin de kendisine ait olduğunu düşünüyordu.” 84

      Merhaba ile Şeyhel de birbirlerini tarla işleri ve oturma sırasında görüp tanırlar. Fakat Gülbanu ile Lütfi’den farklı olarak, onlar birbirlerini görmek ve tanımakla sınırlı kalır:

      “O, ihtiyar Nuri’ye bazen yevmiyelik işe giderdi. Tarlayı gereksiz ottan temizlerken, ot biçerken, ekin biçerken, harmanda ekin döverken Şeyhel ile sık görüştüler.” 85

      Tatar Türklerinde kızlar ile erkekler iş ve eğlence sırasında bir araya gelebilir ve başka Türk toplumlarından farklı olarak bu konuda daha serbesttiler. Böylece onlar hem iş yapar, hem kendilerine eş beğenirdi. Eserden görüldüğü gibi hatta eğlenceye -örneğin, düğüne-giderken de gençler bir arada kaynaşarak, birbirlerini beğenme derdine düşerdi:

      “Her kız, sevdiği gencin önünde ve her gencin karşısında kimseden eksik görünmemek, gönül almak, kalplere aşk tohumları ekmek istedi. Mümkün olursa bir bakışı, fırsat olursa bir göz kırpmayı, kaş oynatmayı umut etti.

      Kızışmış yürekli kızların dalgası, kendi büyüleyici gücüyle genç tasasız gençleri gizli iplerle kendi peşlerinden kendi gölgeleri gibi sürükleyiverdi. Kırma bürék 86 hazırlayamayan genç, güzel bir kelepüş 87 elde etti. Bu gibi günlere sakladığı bişmeti 88 varsa onu giydi, yoksa kamzolunu 89 silkeleyip düzeltti. Sevdiği kızın hediyesi olan kırmızı ya da yeşil mendili işlemeli tarafıyla cebinden dışa doğru sarkıtıp olduğu kadar ve gücünden geldiği kadar süslenen her genç, kendisini sokağın dalgasına attı. Canı istediği kızı görür, belki bir çift laf ederim, belki fırsat olursa, gizli görüşebilirsem ayazdan kızarmış yüzünün tam ortasından, alev alev tutuşan dudaklarından öperim, belki sözleşirim diye heyecanlandı. İşte bu heyecan onun vücuduna bir hafiflik verdi, ayaklarını hızlandırdı ve gözüne yüzüne gençlik nuru ekledi.” 90

      Bu parçadan, sevdalanan genç ile kızın kendi aralarında söz kesme alameti olan işlemeli mendilin kız tarafından gence hediye edildiği de görünmektedir.

      Tatarlarda bir kız çocuğu evlerine gelen erkekten gizlenmeyi de gerek bulmazdı. Sadece edebe uygun olarak ağzını yazmasının ucuyla örterdi:

      “Evde Merhaba yalnız başınaydı. Yabancı bir genci görünce ne gizlendi ne de selam verdi. Ağzının bir köşesini yazmasının ucuyla örttü de arada bir konuğa gizlice göz gezdirdi.” 91

      Kızın Ahlak ve Namusunun Annesinden Sorulması.

      Kocasına anlattıklarında Gülbanu’nun annesi her ne kadar samimi olsa da bildiği bir şeyi -kızlarının başka bir gence sevdalı olmasını- kocasına yine de söyleyemez:

      “Eğer kızının o genç ile çıktığını öğrenirse, her şeyden önce Fethiye Nine’nin üzerine gelirdi: ‘Bir anne olarak kızını böyle mi yetiştirdin?’ der ve karısını sakat bırakana dek döverdi. Sonra da kızını o gence vermemek için dişiyle tırnağıyla direnirdi.” 92

      Eserin bu yerinde Tatar aile yapısında bir annenin kız çocuğu yetiştirirken onun namusundan ne derece sorumlu olduğu görülmektedir. Örneğin, Gülbanu’nun annesi, kızı boy alıp serpilince çeşitli imece ve bayramlara gönderirken, gözü hep arkada kalır, kızının bir yanlış yapmasından korkar, köyde adı dedikoduya karışır diye ödü patlardı. Kızı Gülbanu’nun görüştüğü bir gencin olduğunu duyunca da annesi hemen “Harap oldum!” diye endişelenir:

      “Kız her ne kadar gizlese de annesinin içine doğuyordu, yavrusunun gönlünün kime doğru aktığını görmekteydi. O, buna önce şaşırdı, ‘aman kızım azmasın, kötü dillere düşmesin, dedikodu malzemesi olmasın Huda’m’ diye endişelendi. Gülbanu oturmaya gitmek için izin alırken seçici davrandı, gideceği eve göre gönderecek oldu. Baharda nehir kenarına çimlerin üzerinde kendir ağartmaya, akşamları nehir boyunda çamaşır topaçlamaya gittiğinde, kaz yolma imecesine, ekin biçme, ot biçme imecelerine çağrıldığında, yaz mevsiminde dağa, çayıra çıktığında, çeşmeye su almaya gittiğinde, Sabantuy bayramında anne yüreği hiç rahat olamadı. Kendi tanıdığı, çok güvendiği kızlarla ancak gönderirdi. ‘Beraber gidin beraber dönün, aman birbirinizden ayrılmayın!’ diye defalarca tembihlerdi.”93

      Gülbanu’nun görümcesi Hayırnisa’nın hayat hikâyesi örneğinde de bir annenin kızını yetiştirmede ne kadar sorumlu olduğu görülmektedir:

      “Oturmaya