Çulpan Zaripova Çetin

Alimcan İbrahimov'un Eserlerinde Tatar, Başkurt, ve Kazak Türklerinin Kültürel Değerleri


Скачать книгу

olarak kabul edilirdi. Bu yüzden de bu tür evliliğe başvuran gençler, ilk başta gizlenmek zorunda kalırlar. Fakat artık kızlarını yeniden baba evine alma çaresi kalmadığından ve kızlarının rezil olduğunu da unutmayarak anne ve baba, çocuklarına nikâh kıydırmak zorunda kalırdı. Doğal olarak, bu olaydan sonra artık düğün yapılmazdı. Eskiden oğlan tarafı, belli bir miktarda başlık parası öder ve nikâhı da kendi evinde kıyardı. Bazen de kız evi, kendilerini küçük düşürülmüş sayarak kızlarıyla bir türlü görüşmek ve ona çeyizini de vermek istemezdi. Ancak zaman geçtikçe her iki taraf da yumuşar, bir araya gelirdi.110

      Yabışıp çıgu durumunda kız ile sevdiği arasında haber ve mektup taşıyan insana –o, genelde kızın yengesi olurdu- ara bulucu anlamına gelen araçı kelimesi kullanılırdı.111 Onun aracılığıyla kız sevdiği erkeğe haber verir ve evinden kaçardı. İşte Gülbanu da böyle bir durumda ne yapacağına şaşırıp doğru komşuda yaşayan yengesine koşar:

      “Bu haberi duyunca onun içine ateş düştü, nereye gideceğini ne yapacağını bilemedi. Eve girdi, orada kendisine yer bulamayınca yine dışarıya çıktı. Böyle kendisini nereye atacağını bilemediği bir an evde suyun bittiğini fark etti. Bu, iyi bir bahaneydi. Annesinden izin alıp çabucak giyindi, kaşını gözünü düzeltti. Yüzüne al, dudaklarına ruj sürdü, gözlerine azcık sürme çekti. Daha sonra kalın şalını örtünerek, çıngıraklı terazi ile kovaları alıp komşuda yaşayan yengesi Meftuha’ya gitti.” 112

      Gönül verdiği başka bir genç olduğundan dolayı gözyaşlarına boğulan Gülbanu, babasının kararına razı olmaz ve yengesini sevdiğiyle görüşmesi ve Gülbanu’nun ona kaçmaya razı olduğunu anlatması için ikna eder:

      “Canım yengem, hemen bugün git gör onu. Ne pahasına olsa da gör. Bizimkiler uyuyunca bahçe yolundan kar yığınları tarafından sağdaki pencereye gelsin. Ben onu pencerede bekleyeceğim.’ dedi. Kendisi içinden: ‘Öldürmeyecekler ya! Rencide olurlar, beddua ederler de durulur.’ diye düşünerek sevdiği genç Lütfi’ye kaçma kararı aldı. İşte bu kesin düşünceyle su ile dolu kovalarını kaldırıp artık düğünü için hazırlık yapılmaya başlanan evine döndü.” 113

      Sevdiği adama kaçma kararı alan ve yengesiyle haber gönderen bir kızın işi, annesi ile babası uyuyunca kaçmaya hazırlanması olurdu:

      “Kışın kısa gecesi kıza çok uzun göründü. Hava kararıp saat geç oldu, babası ile annesinin çay faslı da çok uzamış gibi geldi. Sekiden fincanları toplayınca, Fethiye Nine yine havlular, sofra örtüleri hakkında söz açtı ve kızının kafasını iyice karıştırdı. Bütün bunlardan kurtulur kurtulmaz babalarının diğer odaya geçip uyumasını bekledi. Daha sonra Gülbanu pencereye, perdenin sokağa bakan tarafında görünecek şekilde ince kızıl tasma astı. Sonra işlemeye başladığı mendili eline alıp yalnız başına pencere önünde el işi yapmaya başladı.” 114

      Eserde Gülbanu’nun yakında babası tarafından başka birisi ile evlendirileceği hakkında sevdiğine haber vermek için el işi alıp pencere önüne geçmesi ve gencin kızı kaçırmak için pencereye gelip haber vermesini beklemesi olayına gelince, eskiden Tatar kızları sevdiği gençle akşamüstü, anne babası uyuduğu ya da görmediği zamanlar pencereden konuşurlardı. Bu gibi olay, Tatar Türklerine ait birçok manide de yer almaktadır. Örneğin, manilerin birinde kız, sevdiği gence şöyle seslenir:

      İrte de kil, kiç te kil,

      Terezeme çirte kil;

      Kiç digeç te bik kiç kilme,

      Kiçké segat bişte kil.115

      Sabah da gel, akşam da gel,

      Pencereme tıkla gel;

      Akşam denince pek geç gelme,

      Akşam saat beşte gel.

      Fakat öyküde kızın sevdiği adama kaçma olayı gerçekleşemez: Güze doğru Gülbanu ile evlenebilmek için kıştan hazırlığa başlayan Lütfi, yeni evi için ormanda ağaç keserken yere düşmekte olan bir ağacın altında kalır ve sakatlanır. Böylece Gülbanu, babasının ayarladığı gençle evlenmek zorunda kalır.

      Yereşü, Kiŋeş, Meher (Söz Kesme, Düğün Günü Belirleme, Mehr, Başlık Parası).

      Tatar Türklerinde erkek tarafı danışmak, düğün günü belirlemek, düğüne alınacak çiftlerin sayısını konuşmak için düğünden 4-5 gün öncesi kız evine çağrılır. Tatar Türklerinde “Kiŋeşlé eş tarkalmas” (“Danışıp yapılan iş dağılmaz”) diye bir atasözü de vardır. Nikâh ve düğün kız tarafında yapılır. Sovyet döneminden itibaren artık alınmayan başlık parası da eskiden nikâh öncesi konuşulurdu.116

      Eserde ihtiyar Nuri kızını vermeye razı olduktan ve söz kestikten sonra iki taraf bir araya gelir ve Tatar Türklerinde meher ya da kalın, kalım diye adlandırılan başlık parası konuşulur (yarısı verilir bile) ve cumartesi gününe düğün belirlenir:

      “Para alındı, mehr konuşuldu, cumartesi düğüne gelinecek diye erkek evine insanlar gönderildi. Düğüne kaç kızak, kaç kişi geleceği belirlendi. Ahun Şerip’ten cumartesi günü kıyılacak nikâh için söz alındı.” 117

      Nikâhtan iki gün öncesi getirilen meher, nikâh zamanında damat tarafından kız için meher sandığına koyulup genç geline ve onun akrabalarına hediye olarak gönderilen giyim-kuşam ve ayrı bir kızağa yüklenen yiyecekler ve paradan ibaret olurdu. 118 Hikâyede Gülbanu’ya gönderilen meher, yengeleri tarafından bakılır ve çok eksik ve rezil bulunur:

      “Merhaba, erkekler sofradayken bir ara zaman bulup kadınlar tarafına geçti ve yere sererek meher olarak gelen elbiseleri, şalları, çizmeleri, paltoları karıştırmaya başladı. Ona kızgın gelin Merfuga da katıldı. Merhaba’nın ürkerek söylediği bazı eleştiri sözlerini iyice abartarak o, içini dökmeye başladı: “Diyeceğin var mı? İşte iki şal konuştular. Bir tanesi yumuşacık keçi pamuğundan olur dediler. Al, al işte, getirdiklerine bak: Keçi pamuğu böyle mi olur? Sahte ipten bu! Milletten de utanmıyorlar, Allah’tan da korkmuyorlar!’ dedi. Yine karıştırmaya devam etti. Bu sefer sıra elbiselere geldi. ‘Bak işte, altı elbisenin bir tanesi yünden, bir tanesi de değerli ipek dokumadan olur demişlerdi. Getirdiklerine bir bak, orak işi yapan bir kadına ancak verilen en kötü bez bu! Bir de kendilerini bir şey sanıyorlar, burunları havada, bir şey olduklarını sanıyorlar…” 119

      Eni Bélen Etinéŋ Küŋélén Yomşartırga Tırışu (Anne Babanın Gönlünü Yumuşatmaya Çalışma).

      Sevdiği ve görüştüğü gençle tasarladığı kaçış planı gerçekleşemeyince kız, son bir hamle olarak annesinin ve babasının gönlünü yumuşatmaya çalışırdı. Eserde Gülbanu da çaresizlikten ağlayarak annesine sevmediği ve tanımadığı adamla evlendirmesinler diye yalvarır:

      “Anneciğim, vermeyin beni ona…’ dedi de hüngür hüngür ağlayıp kendisini annesinin göğsüne attı. Annesinin içine doğmuştu böyle bir şey olacağı. Gülbanu’yu bir türlü avutamadı. Tersine, kendisi yumuşadı, gözlerinden yaş geldi: ‘Ciğerim,