Çulpan Zaripova Çetin

Alimcan İbrahimov'un Eserlerinde Tatar, Başkurt, ve Kazak Türklerinin Kültürel Değerleri


Скачать книгу

dedi. İhtiyar Nuri ömründe bir kez olsun içkiyi ağzına almadı. Oğullarını da bu şekilde yetiştirmeye çalıştı. Önceleri az çok hissetse de iyice döverdi. Fakat gençleri zapt edemedi. Onlar her fırsatta -imecede, şehre gittiklerinde- az çok içki alır oldular. Nuri ‘Tek benimkiler değil, diğer gençler de aynı.’ diye dişini sıktı ve bu duruma yavaşça alıştı. Ama aynı zamanda iyice içip evdeki malı, ekinleri harap etmesinler diye, millete rezil olmamaları için de elinden geleni yaptı.”176

      Burada alkolü komşu Rus köyüne gidip karşılığında bir köylü için hiç de az olmayan ücret -sekiz put çavdar- vererek aldıklarından da bahsedilmektedir.

      Eserde gençler düğün günü gizli olarak alkol alırken büyükler yine de uyanık olur ve onlara engel olmaya çalışırlar:

      “Kadın dünürler içmeden sarhoş olmak isterken, erkekler biraz alkol almak istedi. Fakat her iki tarafın büyükleri albastı 177 gibi onların üzerine çöktü, oyun oynamalarına da ne izin verdiler, ne de zaman bıraktılar. Sevincin çoğu dalgalanıp dışarıya vuramayınca, kalplerde kaldı, nurlanan gözlerde, kendi kendisine gülümseyen dudaklarda oynadı.” 178

      Ak Kélet (Ak Kiler, Ak Otağ).

      Tatar Türklerinde nikâh ve zöfaf –zifaf- olarak adlandırılan gerdek gecesi, kız evinde yapılır. Gerdeğe girilecek oda genelde kilerde ya da ayrı bir evde hazırlanır. Bu yüzden bu odaya Tatar Türklerinde ak kélet (ak kiler, ak otağ) denir.

      Eserde yemek yenildikten sonra yengeleri gelini gerdeğe hazırlamaya başlar. Tatar Türklerinde görümcesini gerdeğe hazırlayan, gerdeğe gireceği odayı süsleyen, gerdek gecesi kız ile güveye çay sofrası ve gerdek gecesinin ertesi gün hamam hazırlayan insan, hep yengesi olurdu.179 Eserde de Gülbanu’nun yengeleri biri kızı diğeri kızın güveyle kalacağı odayı süsler. Gülbanu’yu hazırlamak için gönderilen yengesine şöyle denir:

      “Giyecek elbisesini iyi seç. Alı mı gül desenlisi mi hangisi yakışırsa onu seç. Saçını kendin tara, iyice ör, belik uçlarına çulpıları 180 kendin tak. Yüzüklerini, bileziklerini, küpelerini kendin takıştır. Altını mı var, gümüşü mü kendin bakarsın. Yüzüne pudrayı ve dudaklarına ruju da kendin sür, sürmeyi de kendin çek. Oysa o, şimdi heyecandan ne yapacağına şaşırır. Aman ağlamasın, gülünç şeyler anlat.” 181

      Birne, Öşençék (Çeyiz).

      Gerdeğe girilecek odayı süslemek için Tatar Türklerinin birne dedikleri kızın çeyizinden rengârenk ipek iplerle işlenmiş en güzel havlular, seccadeler, perdeler, nevresim ve yatak örtüsü çıkarılırdı. Kızın birne dedikleri çeyizi kalay sandık diye adlandırılan ak pirinç sandığa toplanır ve baba evinden bu sandıkla götürülürdü:

      “Büyük evde misafirlere yer az kalıyor diye kızın birne’leri, öşençék’leri ile dolu kocaman iki ak pirinç sandığı buraya, güvey odasının kapısına getirmişlerdi.” 182

      Tatar Türklerinin bir grubu olan Mişerler ve Ural bölgesinde yaşayan Tatarlar, evlenme çağına gelen kızın kendi elleriyle hazırladığı çeyize öşençék derler.183 Eskiden her kız kendi çeyizini kendirden kumaş yapma ve çuha doldurma işleri yaparak, birçok imecelere katılarak, çeşitli oturmalara giderek kendi emeğiyle hazırlardı:

      “Gülbanu, ön dört yaşından beri her baharda birkaç ay kendir biçti, kendisine ve müstakbel eşine havlular, sofra örtüleri, elbiseler, gömlekler, perdeler, cibinlikler hazırladı. Kaynanaya, görümceye, kayınlarına hediyeler işledi. Toprak açılıp çimler kuruyunca bütün bu hazırladıklarını kendisi gibi kızlarla nehir kenarında yeşil çimlerin üzerinde güneşte kurutarak ağarttı. Sonra yaz akşamları arkadaşlarıyla birlikte topaçladılar. Güz ve kış gelince dikişe, el işine oturdular. Pamuk atkılar, şallar ördü. İşte böylece on yedi yaşından gün aldığında kızın çok zengin çeyizi hazır oldu.” 184

      Ama tabii kızın çeyiz hazırlığında babasının ve annesinin de desteği büyüktü. Hikâyede bu hususta şöyle denilmekte:

      “Ah karıcığım, dedi. O çeyize az mı güç ve para harcandı? Çarşıya her gittiğimde ‘ip al, pamuk al, boya al, keten al’ diye başımın etini yiyen sen değil miydin?” 185 ;

      “Nuri kendisi de bu durumdan rahatsız da olsa bahar ve güz mevsimlerinde çarşıya neredeyse her gidişinde en son çocuğu olan kızının dikiş, nakış ve kendirleri için gereken ipi, keteni, yumuşacık pamuğu, boyayı, pamuktan işleme ipini hep satın alıp getirirdi. O inatlaştığı, cimri davrandığı zamanlar Fethiye Nine gizlice yumurta ve ekin satıp kazandığı paralarına kızının çeyizinin eksiklerini tamamlamaya çalıştı.” 186

      Gülbanu’nun yengesi, gerdek gecesi için ayrılan odayı işte kızın yıllardır hazırladığı bu çeyiz sandığındaki eşyalarla süsler:

      “Pencere kenarlarına ve aralarına yine çiviler çaktırdı. Yine ipler geçirdi. Böylece evin bütün çıplak duvarlarını işlenmiş havlular ve seccadelerle süsledi. Güveyin geleceği oda beyaz, kırmızı, siyah, yeşil, sarımsı, mavi, mavimsi siyah, hafif menekşe rengi dalgalara gömüldü.” 187

      Aynı ustalık ve zevkle yengesi yatağı da düzeltir ve en son olarak, yatağı ayıran ve Tatar Türkçesinde çıbıldık olarak adlandırılan cibinliği çeker:

      “Yine çabucak çiviler çakıp ip geçirdiler. Cibinlik, güvey ile kızın yatağı üzerine asıldı. Burası tamamen ayrı bir yatak odası gibi oldu. Büyük, ince pamuk ipten olan kırmızı cibinliklerin bir tanesini tuğladan örülmüş ocağın önünden karşı duvara doğru çektiler ve böylece evi başköşeden kapıya doğru ikiye böldüler. Artık eve giren insanlar hemen yatağı görmeyecekti, kapıyı açınca soğuk hava da hemen güvey ile kıza vurmayacaktı.” 188

      Eserden de görüldüğü gibi, güveyin kızla dört ya da altı gece geçireceği ak kélet’i, kızın çeyizinde yer alan ve kendi elleriyle dokuyup işlediği havlu, çarşaf, seccade ve cibinliklerle yengesi süslerdi.189

      Gerdek gecesi için ak kélet hazır olunca, güzel giyinen ve süslenen gelin oraya getirilirdi. Eserde bu an şöyle anlatılır:

      “Üzerindeki al elbisesini, bileklerine takılan bileziklerini, başına örttüğü kırmızı-yeşil renklerle oynayan mavi şalını, gözlerine sürülen sürme ile yanaklarına yakılan alı severek gözden geçirdi. Güzeldi, her şeyi çok güzeldi, üzerindeki her şeyi çok yakışıyordu kıza.” 190

      Böylece düğün günü Gülbanu’ya, bütün Türk boyları tarafından benimsenen ve en güzel renk olarak sayılan al giysiler giydirilir ve değerli takılar takılır.

      İşék Bavı (Kapı Mandalı).

      Eski çağlardan beri kara ruhları korkutma amaçlı yapılan üç kez tüfek atma sesleri duyulur