Çulpan Zaripova Çetin

Alimcan İbrahimov'un Eserlerinde Tatar, Başkurt, ve Kazak Türklerinin Kültürel Değerleri


Скачать книгу

Semerkant’ta yaşayan Özbekler güveye, ucuna çivi çakılmış oklava ile dürterlermiş.193 Tatar Türklerinin masallarına baktığımızda da kahraman, bir kızla evlenmek için ateş, su ve karanlık ormanlar gibi çeşitli engelleri aşıp düşmanlarını yenerek kayınbabasının çeşitli şartlarını yerine getirir (“Kamır Batır”, “Dutan Batır” vb.). Kahramanların gücünü, zekâsını sınama gibi masalsı ve epik motifler, insanlığın ilk çağlarından beri yer alan düğün sınavları, yıkılmak üzere olan egzogami çağının uzantısından başka bir şey değildir. Kız ve erkek tarafı arasında yapılan bu tür mücadeleler, Tatar halk masal ve destanlarında önde gelen motiflerdendir (“Alıp Batır”, “Alpamış”, “Tülek” vb.). Kız alırken ortaya konulan karşılık ve zorluklar, anaerkil dönemden ataerkil döneme geçişin belirtileridir. Ayrıca bu gelenek, ataerkil dönemde uygulanan, kendi kavminden olan kızı başka kavme verme geleneğine protesto olarak da anlatılabilir. Bu tür mücadeleler günümüzde de düğün esnasında dramatik oyunlar şeklinde (güveyi eve yaklaştırmama, dövme, karşılık gösterme, kapı mandalı tutma vb.) devam eder. Bu sırada uygulanan kızı başka bir yere saklama geleneği ise aynı zamanda kötü ruhları şaşırtma niyetiyle de yapılır.194

      Eserde kapı mandalı geleneği şöyle anlatılır:

      “Kapı arkasında çocuklar hâlâ inatlaşıyordu: ‘Enişte, kapı mandalı bir akçe, bizim abla bin akçe!’ diyerek, ellerine sıkıştırılan yirmi tiyen 195 gümüş paraya razı olmadılar, kapı mandalını bir türlü bırakmadılar. Güvey yine birer gümüş verdi, çocuklar gitgide inatlaştı, yine aynı sözü tekrarladılar: ‘Enişte! Kapı mandalı bir akçe, bizim abla bin akçe!’ Güvey üçüncü kez para verdi, bu sefer çocuklar aldıkları paraya sevinerek hemen koşup kaçtılar.” 196

      Görüldüğü gibi, güvey önce çocuklara az miktarda gümüş para verip kurtulmak ister fakat çocuklar pazarlık yapmaya devam edince o, bahşişi arttırmak zorunda kalır. Ancak üçüncü kez bahşiş verdiğinde onu artık rahat bırakırlar. Burada yine bir hareketin üç kez tekrarlanması söz konusudur.

      Güveyi ak kélet’te kızın yengesi kız ile görüştürür ve bunun için yengeye güvey hediye verirdi.197 Eserde güveyin kız yanına girme anı şöyle tasvir edilir:

      “Güvey kapıyı itti, iç taraftan kızın yengesi kilidi açtı. Eve, yanında birkaç erkek ve delikanlı ile üzerine kocaman kürk ve başına kenarları pahalı su hayvanı kürküyle işlenmiş şapka giyen sağlam vücutlu güvey girdi. Güvey Zakir, önce kendisini karşılayan yengelerle selamlaştı, sonra seki kenarına oturup dua etti. Evdeki herkes ona katıldı. Böylece sağdıçlar ve güveyi eve getiren erkekler, kendilerini önemli görevi yerine getirmiş hissettiler ve her iki tarafa mutluluk ve sonsuz aşk dileyip evden çıktılar. Evde güvey, kız ve kızın üç yengesi kaldı. Merhaba, ustalıkla güveye üstünü çıkarmasına yardım etti. Güvey, şapkasını çıkarıp sandığın üzerine koydu, Kazan Péçen Bazarı’ndan 198 aldığı güzel kalın simli kelepüşünü düzelterek taktı. Bu anda cibinliğin iç tarafından Meftuha yengesi tir tir titreyen Gülbanu’yu çıkardı ve genç ile kızı görüştürdü.” 199

      Zöfaf (Gerdek Gecesi).

      Yukarıda örnek olarak verilen parçadan görüldüğü gibi, kız ile güvey genelde birbirlerini ilk kez gerdek gecesinde görürlerdi. Artık güvey, nasibine şalın altından ne çıkarsa ona razı olurdu.

      Eserde düğün öncesi evleneceği kızı Zakir’e hiç de hoş anlatmayan, onu korkutanlar da olur:

      “Düğün, nikâh, evlenme etrafında önceleri çok ve değişik laflar edildi. Bazıları güveyin ödünü patlattı. Karayurga köyünden olanlar hepsi zenginler, kendileri kaba, pis dediler. Gülbanu hakkında demedikleri kalmadı: Yüzü tabak gibi, ağzı elek gibi, kendisi kedigözlü, adımlarını dengesiz atar dediler.” 200

      Tabii, kızı övenler de olur ama gencin kalbine bir şüphe düşünce o kendisini nereye atacağını bilemez. Gülbanu’yu uzaktan da olsa görebilmek için arkadaşıyla ata binip Karayurga’ya iki kez gelir fakat amacına eremez. Hatta az kalsın dövülecek olur. İşte bu yüzden ak kélet’e güvey eserde şüpheler içinde girer ve kız şalını indirince derin bir nefes alır, onun güzelliğine kapılır, ona âşık olur. Bütün şüpheleriyle birlikte ağaları ve yengelerinin kız yanına girince neler yapılması gerektiğini söylediklerini de unutur:

      “Bu, onların hayatlarında ilk görüşmeleri idi. Genç gelin, biraz utanarak yüzünden şalını alınca, güveyin gönlündeki bütün şüpheler dağıldı. O, ilk bakışta sevdi kızı, önceden söylenen ve uygulaması gereken bütün örf âdetleri unuttu, kocaman eliyle kızı sırtından kucaklayıp bağrına bastı. Gülbanu’nun başından, şalından öpmeye başladı.” 201

      Tabii, güveyin bu andan itibaren kendisini hemen ele alıp yapılması zorunlu olan örf âdetleri yerine getirmesi gerekiyordu.

      İké Rekagat Namaz Uku (İki Rekât Namaz Kılma).

      Gerdek gecesi iki rekât namaz kılmak müstehaptır. Yani bu, yapılması iyi olan, yapılmasa da günahı olmayan bir davranıştır. Gerdek gecesi yeni evlenen gelinle damadın ilk defa aynı evi paylaşıp baş başa kalacağı ilk gecedir. Gerdek gecesi namazının kılınma sebebi de gelinle güveyi ilk defa bir araya getiren Allah’a (c.c.) şükretmek ve mutlu, huzurlu ve sevgi dolu bir yuva olması için Allah’tan (c.c.) niyazda bulunmaktır.

      Eserde büyük yengesi de Zakir’i kız yanına gitmeden bu konuda tembihler:

      “Mutlu olayım dersen, kız yanına girer girmez selamlaş ve beraber iki rekât namaz kılınız. Bu, eskiden gelen âdettir.” 202

      Bil Bavın Çişü (Bel Bağını Çözme).

      İki rekât namaz kılma âdeti, Tatar Türklerinde İslam dininin kabulünden sonra uygulanmaya başlar. Aslında Tatar Türklerinde gerdek gecesi güvey tarafından uygulanması gereken en eski dönemlerden beri gelen âdetler de vardı. Örneğin, kız gerdeğe girmeden önce güveyin bel bağını çözmeliydi. Güvey, bu gece için bel bağını özellikle sıkı bir şekilde, uçlarını gizleyerek bağlardı. Eğer kız bu bağı çözmek için çok uğraşırsa, güvey onu “Bu işi de mi beceremiyorsun!” diye küçük düşürürdü. Bu hususta bilgi eserde de mevcuttur:

      “Güvey, kız yanına gelince bel bağını sıkı bağlıyor ve uçlarını kimsenin bulamayacağı şekilde gizliyordu. Güveyi soymaya başlayınca gelin, bel bağının ucunu bulamaz, bulduğu sırada da kolay kolay çözemez, zorlanır. ‘Bunu da beceremiyorsun, beceriksiz!’ diye güvey, şiddetle gelinin yanaklarına vurmalıydı.” 203

      Aslında bel bağını çözme geleneğinin kökü, çok eski zamanlara dayanırdı. Birçok halk için bel bağı kutsal sayılırdı. Bu nesnenin güveyi de, gelini de büyüden korumasına inanılırdı. Meselâ bazı Slav halkları bel bağı ile fal açardı. Ruslarda bel bağını bağlamadan sofraya oturulmazdı. Rusya’nın Kuzeyindeki Arhangelsk bölgesinde eskiden Ruslar bel bağı ile asla hamama gitmezdi. Güney Sibirya Türkleri, bugün de bel bağını insanın canının