Çulpan Zaripova Çetin

Alimcan İbrahimov'un Eserlerinde Tatar, Başkurt, ve Kazak Türklerinin Kültürel Değerleri


Скачать книгу

doğru koştu.” 223

      Eserde Gülbanu’nun eski sevgilisi Lütfi, sevdiği kızın başka biri ile evlendirilmesine dayanamayıp güveye ait olan atın kuyruğunun kesilmesini emreder. Gülbanu ile Lütfi arasında kızı küçük düşürecek hiç bir şey yaşanmamış olsa da onuru kırılan genç, kızı alan güveyi alçak düşürme amacıyla kendisine borcu olan bir köylüye para verip bu işi ona yaptırtır.

      Atın kuyruğunu ancak hafiften hırpalamaya yetişen köylü, kızın ağabeyleri tarafından hemen yakalanır. Kışın soğuğundan korumak bahanesiyle atın üstünü örterler ve bu olayı kimseye söylemeyeceklerine dair birbirlerine söz verirler:

      “Dünürler de güvey ile kız da, hiç kimse hiçbir şey öğrenmesin. Kuyruğu iyice kesememiş, sadece sağ tarafından bir avuç kadar kılı hırpalamış. İyice taradığında, yakından incelemediğin sürece hiçbir şey görünmüyor. Bir çare daha buldular: Günler soğuk, atlar üşümesin diye konuk atların üzerini örttüler. Kuyruğu hırpalanan gök rengi atın üzerini en büyük örtüyle örttüler. Onu da kesilen yeri iyice örtsün diye mümkün kadar aşağıya çektiler.” 224

      Ama köyde hiçbir şey gizli kalamaz:

      “Böylece, maskaradan kurtulmak istediler. Fakat olmadı.” 225

      Gülbanu’nun yengeleri ile kaynanası nikâh düğününün son gününde mehr sandığında gelen hediyelerden dolayı kavgaya girişince, kaynana olan kadın bu olayı kız evine çok kötü bir şekilde hatırlatır:

      “Utanmazlar… Yüzsüzler! Kendiniz delik kova satıyorsunuz, bu yetmez gibi yok mehr öyle yok mehr böyle diye bir de laf ediyorsunuz! Başkasını hor görmektense kendi kızınızı görün. Rezalet, atımızın kuyruğunu kestirdik, atın kuyruğunu kestirdik duydunuz mu! Bikyar’a ne yüzle döneceğiz şimdi?” diye bağırdı” 226

      Fakat güveyin babası ihtiyar Şibay, bu durumda eşinden daha zekice davranın ve erkeklere özgü olarak işi mantıklı düşünür:

      “Sen ne diye hep aynı kelimeye taktın: Yok, at kuyruğu da at kuyruğu? Üç tane kıl eksilmişse yer-gök mü yıkılmış? ‘Kara halk, kara koyundur.’ Demiş atalarımız. Bizim köylü kötüdür! Oğlum Zakir kendisi gelip deseydi ‘Babacığım, ben kandırıldım!’ Dese, işte o zaman inanırım… Bitmez burada gıybetçi karıların lafı…” 227

      Böylece o gün bu konu bu şekilde kapatılır.

      Kürémlék (İlk Görüşmede Geline Hediye Verme).

      Geline ilk ziyarette erkek tarafı akrabalar –görümceler, kayınlar-tarafından verilen hediyeye Tatar Türkleri kürémlék, kürémnék derler. Kız da güvey tarafı akrabalarına hediye sunar.228 Hikâyede böyle bir hediyeleşme, Gülbanu ile görümcesi Hayırnisa arasında gerçekleşir ve o, görümcesinin gelini yakın görmesinin işareti olur:

      “Bikyar dünürlerinden Hayırnisa, Gülbanu’yu canına çok yakın buldu. Bir bahane bulup iki de bir yanına uğradı. En son anda getirdiği siyah altından yapılan çift bileziğini genç geline hediye etti. Gülbanu’nun böyle bir dostluktan birden gönlü yumuşadı. O önce ne yapacağına, bu hediyeye nasıl karşılık vereceğine şaşırdı. Sonunda, iki eline taktığı yüzüklerin arasından en güzel olanını seçti de sevgili misafir görümcesi Hayırnisa’ya özlem işareti olarak ortanca parmağına taktı.” 229

      Tatar Türklerinde eskiden karı ile koca ilişkisinin iyi olması dileğiyle evli olan kadınlar, bileziği her iki bileğe takardı.230 Bu yüzden eserde Gülbanu’ya görümcesi Hayırnisa da Tatarların kuş231 dedikleri çift bilezik hediye eder.

      Yeş Koda Hem Kodaçalar (Genç Dünürler).

      Düğün sırasında orta yaş ve yaşlı insanlar her hareketlerini ölçülü bir şekilde, geleneğe ve adaba uygun olarak yaparken, gençler daha çok eğlenir, düğünün tadını daha güzel çıkarır. Bu, her zaman böyle olmuş ve günümüzde de böyle devam etmektedir. Hatta günümüzde bu yüzden gençlerin ve yaşlı çiftlerin düğünü farklı günlerde yapılır. Hikâyede de bu durum A. İbrahimov tarafından çok güzel tasvir edilir:

      “Aslında düğünü en dostça, en eğlenceli şekilde yaşayanlar, genç dünürler oldu. Bunlar mehr için de kavga etmedi, at kuyruğunun hırpalanmasını da fazla kafalarına takmadılar. Her fırsatta, ihtiyarlar camiye ya da başka bir yere gittiklerinde hemen oyuna başladılar, kahkahalar attılar, türkü söylediler, karşılıklı koşmalar söylediler. Kadın dünürler içmeden sarhoş olmak isterken, erkekler biraz alkol almak istedi. Fakat her iki tarafın büyükleri albastı 232 gibi onların üzerine çöktü, oyun oynamalarına ne izin verdiler, ne de zaman bıraktılar. Sevincin çoğu dalgalanıp dışarıya vuramayınca, kalplerde kaldı, nurlanan gözlerde, kendi kendisine gülümseyen dudaklarda oynadı.” 233

      Tuy Artı (Düğün Sonrası).

      Düğün hazırlığı ve onu gerçekleştirme meşakkati, insanları hem yorar hem mutlu eder. Bu yüzden A. İbrahimov, eserde büyüklerin, çocuklarına karşı sorumluluklarını yerine getirdiklerinden, kendi vazifelerini yaptıklarından dolayı mutlu olup nihayetinde huzur bulduklarını da tasvir etmeyi ihmal etmez:

      “Büyükler, düğün gibi büyük ve zor bir meşakkati atlattıktan sonra inzivaya çekildiler. Güç toplayan insanlar gibi başköşede yorgan ve minderler üzerinde bağdaş kurup kaymakla çay içmeye başladılar. Gençler ise bir iki fincan çay içince dua edercesine elleriyle yüzlerini sıvazlayıp evden dışarıya çıktılar.” 234

      Bülek Çeyé (Hediye Çayı).

      Eskiden düğünün ikinci günü kız evine genç gelinin durumunu öğrenmek için kızlar ve kadınlar gelirdi. Genç gelin onlara çay sofrası hazırlar ve güveyin getirdiği hediyeleri dağıtırdı.235 Eserde bu gelenekten şöyle bahsedilir:

      “Düğün geçer geçmez Gülbanu kız arkadaşlarını bülek çeyé’ne çağıracak. Herkese yakınlığına göre kokulu sabunlar, parfümler, rujlar, allar dağıtacak.” 236

      Kiyevlep Yörü (Güveyin Kız Evine Ziyaretleri).

      Gerdek gecesi sonrası kızın yanında dört gece kalan güvey Zakir, annesi, babası ve akrabalarıyla kendi köyüne döner. Güvey tarafı uğurlanırken Tatar Türklerinde yine yemek sofrası hazırlanır ve ona en yakın akrabalar ancak katılır. Eserde bu olay şöyle anlatılır:

      “Akşama doğru güvey tarafını uğurlama amaçlı hazırlanan yemek sofrasına oturdular. Yağlı şulpa ile tukmaç 237 , kocaman parçalarla getirilen soğuk kaz eti, iç yağında yüzerek pişen büyük beléş, bugünkü yiyecekler bundan ibaretti. Fakat bunlardan sonra Fethiye Nine’nin gösterişe düşkün dünürleri için çok övülen yemiş suyu verildi de sofraya fokur fokur kaynayan kocaman gümüş semaver getirildi. Çay sofrasına tereyağı, petekli beyaz