Gözüböyük Mustafa
Tam gaz eve girdi duyduñ mu?
Krısteldir odasının ışığı
Çay bişirmiş evinde yok gaşığı
Gosgocaman Helete’nin Aşığı
Bir tamponla gapı gırdı duyduñ mu?
Deazeme dedimkine deaze dedim, Gara Emine deazemin gızı, saña yüz bin lira veriyim de gapıyı ödemiş oluyum. Yok dedi ben acer gapı isterim dedi. Eski gapıyı sökdürdüm acer gapı dakdırdım. Geri booz esgi gapıyı da ver dedi:
Ozan der ki yola yannış girmedim
Hızlı gettim sağı solu görmedim
Daazem gapı ister neden vermedim
Gara Emine gahar etmiş duyduñ mu?
Aşık haklı güya destan yazıyo
Köyün encümanı baña gızıyo
Geleceam günü sormuş duyduñ mu?
İlkbaharda duman çöker dağlara
Ilgıt ılgıt esen yele ne deyim?
Garip Aşık gurbet elde ağlıyor,
Gözyaşları sele döndü neyleyim.
Tez gel sunam tez gel gözüm yollarda
Senin hasiretliğin gezer dillerde
Ellerin diline goymasın felek
Kahramanmaraş dağları
Çiçek açtı hep bağları
Geçti ömrümün çağları
Oy gurbetlik oy gurbetlik
Maraş’ın dağların gezdim
Bazı şarkı destan yazdım
Gurbetin elinden bezdim
Oy gurbetlik oy gurbetlik
Hanı Karun’un parası
Tabipsiz gönül yarası
Yıkılıp viran olası
Oy gurbetlik oy gurbetlik
Aman Aşık noldu saña
Heç insafın yok mu baña
Oylarını Demirel’e
Oy verenler oy verenler
Yıkılsın gurbet köşesi
Yoktur gurbetin neşesi
Bacım Dodaklar Ayşesi
Oy gurbetlik oy gurbetlik
İlkbahar ayında yağan yağmurdan
Bizim Dazlar bölük bölük duman hey
Ala keklik yeşil çimen üstünde
Seslenip de çağırdığı zaman hey.
Ala keklik çok olurdu ezeli
Sevilmiyor gurbet elin güzeli
Yeşil dağlar döksün sarı gazeli
Derelerin sulandığı zaman hey
Aşık (Mustafa barak)
Aşık:
Yanık Çat’a göçtük dağlar sızılar
Akşam olur yanık meler kuzular
Av avlardı göy boncuklu tazılar
Hey hey diyen Gara Dedem nicoldu
Topal Ökkeş:
Yannınan su götürür akarak
Göğsüne çiğdem sümbül dakarak
Evin önüne asbap dökerek
Nenni nenni diyen anañ nicoldu
Aşık (Mustafa Barak) amcamın şiirlerini kendisiyle yaptığım sohbetten, Lise müdürümüz Aşık amcamın yeğeni Muhsin Barak’ın derlemesinden ve Şaş Ali Barak ağabeyin anlatımlarından aldım.
DERTLİ (CAFAR ALİ VIRIT)
1945 yılında Helete’de doğdu. İlokula gitmedi. Okuma yazmayı kendi çabasıyla öğrendi. Almanya’ya işçi olarak gitti. Almanya’da çalıştıktan sonra emekli olup köyüne döndü. 2018 yılında vefat etti. Dertli Ali Vırıt’ın Çağlayanceritli Şair Ataş Ali ve köyümüzün hiciv şairi İsmail Alper (Çelik) ile atışmaları meşhurdur.
Dokuz yüz kırk beşte dünyaya geldim
Kundakta beşikte kaldım bir zaman
Açınca gözümü kıtlığı gördüm
Ağladım sızladım durdum bir zaman
Beş yaşında sağa sola koştum
Elbette kendimi boş yere yordum
Yedi yaşında çobanlığa sarıldım
Yaylalarda oğlak güttüm bir zaman
Yedi sekiz derken on yaşa vardım
Borç harç edip bir tüfek aldım
Nişan alıp sıkmasını öğrendim
Nice keklik tavşan vurdum bir zaman
Minnetle ricayla işe aldılar
Bu garibi zor işlerde yordular
Midemin yarısın kesip aldılar
Hastanede yatıp kalktım bir zaman
Nihayet yaşayıp yirmiye vardım
Vatan borcu diye ben asker oldum
Ağ altı tüfeği elime aldım
Yunanlara pusu kurdum bir zaman
Türkleri hor görür kâfirlere bak
Yeter zalim artık yakamı bırak
Öğrendim Almanca yarım yamalak
Her ne dese ya ya dedim bir zaman
Dertli Alim koşa koşa yoruldu
Gül diyerek tikenlere sarıldı
Başa gelmedik daha ne kaldı
Feryat edip ağıt yaktım bir zaman
İlkbaharda gül açardı yaylada
Nevruzunu sümbülünü özledim
Kendim gurbet elde gönlüm sılada
Ben sılamı vatanımı özledim
Yağmur yağar toprak evler akardı
Deli poyraz etrafını yıkardı
Süyüklükten uzun buzlar sarkardı
Kırıp kırıp yemesini özledim
Kış gününde lapa lapa yağardı
Kuş uçurtmaz yollarını bağlardı
Kuzdan alıp güneyine yığardı
Aşılamayan kürtüğünü özledim
Kar eriyip damla damla akardı
İlkbaharda gonca güller kokardı
Göksu coşup etrafını yıkardı
Kara çamur sularını