misafirperverliği çoktu. Torununun öğretmenlerini yemeğe çağırdı. Yok dediler, zahmet olmasın. Israr etti Çelik ama ne yaptıysa ikna edemedi. Bunun üzerine aldı eline kalemi:
Birkaç öğretmenin methin edeyim
Yemek istedim çaya geldiler
Dedim Merih yıldızına gidelim
Onu da beğenmeyip aya geldiler.
Giymek istemezler Bursa’nın şalın
Versen de almazlar dünyanın malın
Dedim ki hocalar şehirde kalın
Onu da beğenmeyip köye geldiler.
Ben istedim gayırayım kollayayım
Salıncak kurup da sizi sallayayım
Yorulmayın dedim taksi yollayayım
Taksiye binmeyip yaya geldiler.
İstedim onlara kuzu dönderem
Gücümün nispetinde her şey verem
Düşündüm bunlara bir at gönderem
Onu da beğenmeyip taya geldiler.
Niyetim bunların gözüne girem
Yüzümü ağırtmaya evi kerptirem
Dedim size kömbe dolma yaptıram
Bir bardak bulanık suya geldiler.
Dedim pilav verin hem cacık verin
Alper der bari az sucuk verin
Onu da almazlarsa sırf gıcık verin
Çünkü bunlar bana bela geldiler.
(Yukarıdaki şiirleri rahmetli Çelik amcanın oğlu arkadaşım Enver’den aldım.)
Köy Hizmetlerinin köye gelen dozerinin siyasi olarak hükümettten yana olanların işini yapmasını Çelik amca hicvediyor:
Köy Hizmetleri’nden bir dozer geldi
Düzbağ halkı şöyle bakdı da bakdı
Ali Köküsari yanına aldı
Bu masum milleti ekdi de ekdi.
Ne öğrendi acep bir şey soranlar
Menfi cevap aldı ora varanlar
Refah Partisi’ne evet duranlar
Suçlandı boynunu bükdü de bükdü.
Operatör Halil devreye girdi
Her kimi gördüyse fikrini sordu
Dogruyolcu olan birini gördü
Yalçın kayaları sökdü de sökdü.
Amani efendim şeffaflık bu mu
Gonuşan Türkiye agzında gemi
Benim suçum ülkücülük âzâmi
Benim de içimi yakdı da yakdı.
İşin yapdırmayi kesin umardı
Koşup Halil Bey’in yanına vardı
Sodep’li de ortaklığa şımardı
Geriden sümügün çekdi de çekdi.
Alper ne desin ki böyle olana
Karnımız pek doydu gayrı yalana
Üç beş tane Doğruyolcu olana
Yeşil ışığın yakdı da yakdı.
(Bu şiiri Doç. Dr. Said Öztürk’ün ““Heleteli Halk Şairleri Üzerine Bir Deneme” adlı yazısından aldım)
AŞIK (MUSTAFA BARAK)
Benim çocukluğumda Garalar en yakın komşularımızdı. Aşık amcamlarla da kapı komşusu idik. Aşık amcam hayatını anlattı ama şiirleri söyleme konusunda sebebini bilemediğim şekilde tutuk davrandı, yalvarmama rağmen birkaç şiirini ancak okudu. Hayatı ile ilgili bilgileri, Helete’deki kendi evindeki sohbetimizden özetleyerek alıyorum:
– Şiir yazma işi elden aldıklarımızı satmakla olmaz. Yetenek dedemde varımış. Ondan Algın dayıma sıçıramış (geçmiş). Gahrıman dayıma sıçıramış. Sevler Memmed de daha onların üstündeymiş. Bunnarın üçü bir gardaş gibiymiş. Bir yerde bi şey gördüler mi hemen aaşam toplanıllarımış, cümle gurallarımış. Herkeş neyi varsa meydana gorumuş. Yazacak bi şey olacak. Biz önem versek bile, bu ozannıı bi şeye saymıolarıdıkı. Keremden, Garacaoolandan izlediime göre üce dağa, uzun yola, her şeyin güzeline, her şeyin yiğidine, her şeyin kötüsüne söylenirdi bu türkü. Ama gel gelelim de annat bunu.
– Sen karacaoğlanı falan okudun mu amca? Kimler etkiledi seni?
– Algın dayım şorda okurdu ben burda ezberime alırdım. Üç gün okula gettim. Bir gıl abam varıdı. Galemin defterin yok deen beni duttular dışarı attılar. Ağlayı ağlayı eve geldim. Ertesi sene Hüsüünü (kardeşi) saldılar. O da bir abaynan getti. Onun da giyeceği yoktu. Sonra devlet önlük gibi bi şey verdi onunan getti. Hüseyin bitirdi okulu. Yaza kadar elin davarını yayardı babam, beçareydi babam. Beş gardaşıdık: (Gözüböyük) Halıl, ben (Aşık), Memmet (Tatarbaş), Hüseyin, Ökkeş. Adana’ya giderdik ekmek parasına…
Almanyadayım, gelemiyom. Fatma bir mektup yazmış gel diyo. Gel amma diyo yollar da gar diyo. İki âşık arasında gar durur mu?
Gurbet elin çileleri sorulmaz
Aşk atına binmek ile yorulmaz
Diyorsun ki mektubuñda kar yağmış
İbubuklar ötmeyince varılmaz.
Benden selam söylen ulu yollara
Eritsin garını döksün yerlere
Fatmam sitem etme gurbet ellere
Gosgooklar ötmeyince varılmaz.
Mevla sürmelemiş gara gaşıñı
Yavru şahin bırakmıyor peşiñi
Ala keklik yite yite döşünü
Yüce dağdan aşmayınca varılmaz.
Hanı nerde Helete’nin aaları
Viran oldu mor çıbıklı bağları
Gıvrım gıvrım geden yayla yolları
Top top sümbül bitmeyince varılmaz.
Aşık (Mustafa Barak)
Daha çoodu emme unuttum gettim. Şimdikiler anlamıyor bunlardan. Şimdikiler; “Duvara mıh çakarım, sen sallan ben bakarım.”
–Helete için şiir demedin mi gurbette?
–Bir kere bir arabayla geldim. Sen bilmezsin Cuma bilir. Fatma dedi ki “bir dana var şunu gurban et” dedi. Ben ne baazlamasın billim dedim ne yüzmesini. Önder de çocuk, onu çok seviyom, yanıma otutturdum. Gadiraların oraya ufak çaal (çakıl) dökmüşler. Arabaya göre buzunan ufak çaalın heç farkı yok. Yokuşa dönüp hafif gaza basıncı gafayı fıllatdıyınan Gıralilerin evine girdim. Araba da böyük Mersedes. Bir yanı gapıda dakıldı, bir yanı yolda galdı. Altı boş. Önder’e bi şeyin var mı dedim? “Yook” dedi. Ordan bir cıara yakıyım dedim. Cıara yakdım. Bakdım köylü gelmiş. Arabayı aldı şora godular. Maraş’a götürdüm:
Mersedesin pazarlığın