şeriat yolu! Şeriat ne buyurmuşsa o olacak. Böyle zalimlik karşısında Kazakların gösterdiği yol yok. Esasında, önceki atalarımız bizden bahtlı imiş. Böyle bir laneti kendi yakınlarında görmemiş. Hükmünü de vermemiş, dedi.
Kunanbay bu aşamaya kadar kızgınlık ve öfkeyle gelmişti. Artık bu vakitte bezginlik hâli göstererek toplantıya katılanların belini kırmak istiyordu.
Hepsi de aynı noktaya gelmişti. Aynen deliksiz at burnu gibi gürültüsüz bir odaya girmişçesine kimse ses vermedi, sözünden dönmedi.
Böjey biraz düşündü. İçinden “okumuşu çok şeriat bu dedikodulara doğru düzgün bakar herhâlde, başı yok, gözü yok, yularını vermez rast gelenin eline” der gibiydi.
Fakat bu düşüncesini yüksek sesle söylese Kunanbay meseleye tekrar dalar, uzattıkça uzatırdı. Bu yüzden ses çıkarmadı. Çabuk davranan Karatay:
– Ya şeriat! Şeriat bu terbiyesiz Kodar’a ne buyurur ki, diye sordu.
Kunanbay deminden beri omuzları çökmüş gibi oturan yorga Cumabay’ı yeni hatırlamışçasına dönüp ona baktı:
– Bu Cumabay şehre gitti, Ahmet Riyza hazretten fetva aldı da geldi. “Cezası darağacına asılmak” demiş.
– Darağacına, diye ürken Karatay kala kaldı.
Bunu duyan Böjey’in içi paramparça olmuştu. Kunanbay’a tiksinerek bakıyordu. Ona kızgınlığı açıkça belliydi:
– Bütün karar bu mu? İt de olsa, kardeşimiz değil mi, deyince kırılan Kunanbay:
– Ona kardeş diyenin karnı yarılsın! Şeriatla çatışacak mısınız? Kodar değil, isterse nimetim olsun, dönmem de, dinmem de, dedi. Artık boynuna takılan kemendi koparıp götürecek kadar dizgini tutulmaz bir noktaya gelmişti.
Böjey içi buz kesmiş vaziyette oturarak:
– Gözün kesiyorsa! Keyfin bilir, dedi ve aklındakileri yine söylemedi, içine gömdü.
Baysal sessiz bir hâlde sus pus oturuyordu. Kunanbay’ı desteklemese bile, Böjey’i de tasvip etmiyordu.
Süyindik de bu grubun alışkanlıklarına vurgu yaptı:
– Halk da senin, halk içindeki haşarı da senin! Kaçsan da, kovalasan da, varacağın yer kendinin! Yalnız! Ne buyurursan buyur, soruşturduktan sonra buyur! Gerisini kendin bilirsin, dedi. Konuyu nasıl bağlayacağını bilemedi, “onun bir bildiği vardır” diye düşünerek çabucak yüzünü çevirdi, Böjey’in gözüne bakıverdi.
Büyüklerin her biri bu konuşmaları destekledi; teker teker “soruşturduktan sonra bildiğini yap” dediler ve konuşmayı bağlayıverdiler. Lâkin Kunanbay ile araları en başından beri efsunlanmış gibiydi. Toplantıda tartışma bile yapmamışlar, kâh kızarak kâh üzülerek için için önlerindeki yeri incelemişlerdi…
Kodar’ın hiç de nahif olmayan durumunun Kunanbay’ın bir başka hüneri hem de büyük bir marifeti olmak üzere olduğunu bilseydi Böjey, o zaman, nereye yönelirdi? Neye başvururdu? Bilinmez. Ne de olsa, şimdi, bütün yükü Kunanbay kaldıracaktı. Bunlar sendeleyerek onun sözüne katılmış değillerdi. Her şey Kunanbay’ın istediği gibi olmuştu. Esasında, burada oturan kişiler, bu hususta tartışsalar da verdikleri kararın mantığı buydu.
Süyindik ve Böjey tarafının düşüncesi böyle olsa da hesabını önceden ölçüp biçmiş olan Kunanbay içtenlikle kararlıydı. Onun için az önce aldığı sonuçtan başka kayda değer bir şey yoktu. “Şunu yapacağım” diyerek neyi uygun bulduğunu da söylememişti…
Pek çok keseye pek çok hesap koyarak gelen kodamanlardan oluşan bu beş altı kişi, falanca bin evden oluşan Tobıktı soyunun nice düğümü ile çetrefil olayını tam da şimdiki pozisyonlarıyla bu meclise taşımış olan insanlardı.
Kunanbay Ağa Sultan olduktan sonra diğerlerinin önüne geçmişti. Yöneticilik onda idi. Dışarıya karşı da büyüklere karşı da kıymetli idi. Hem de zengin, mallı idi. Konuşmada mahir, davranışında kıvrak ve çalışmasında kabiliyetli idi. Bütün bunlar, kendi gücüyle çevresini bastırıp alt edebilmesine imkân veriyordu.
Fakat Kunanbay’ın sağlam yeri Tobıktı’nın içindeyse, zayıf yeri de bu Tobıktı’nın içindeydi. “Kuş, kanadıyla uçar, kıçıyla sıçar” derler ya! İşte, halk içindeki bu kanat ile kıç, birbirinin akranı olan boy beyleri Baysal ile Böjey idi.
Bunlar son bir yıl boyunca eskisi gibi açık sözlü ve anlaşılır değildi. İçten içe Kunanbay’ı gözetler gibiydiler. Kunanbay bunu biliyordu. Fakat öyle ya da böyle bunları yedeğinde gitmeye özendirse yeterliydi. Esasında, hepsini de gözetleyerek ilişkilerini dengede tutan terazi halk idi. Bu halkın nazarında “alınan kararı, Kunanbay’la birlikte alanlar bunlar” olduktan sonra yeterliydi. Yanarsa, Kunanbay’la birlikte onlar da yanardı. Fakat içlerinde ne saklıyorlardı, işte onu bilmiyordu. Böyle olunca, Kunanbay da, bunların içindekini bilmeyen ve buna da değer vermeyen biri gibi duruyordu…
Tobıktı soyu çok boylu kalabalık bir halk olmakla birlikte bütün büyükler heyetinin dengesi burada oturan beş altı kişinin boylarıyla sağlanırdı. Özellikle boy beyi, bu kişilerin varlıklarıyla ağırlık kazanırdı. Orada Kunanbay’ın sağ tarafında oturan Böjey, nüfusu çok kalabalık olan Jigitek boyunun beyiydi. Eskiden aralarından Kengirbay gibi sert mizaçlı ve sağlam bir bey çıkaran halkın içinde, son zamanlarda, pek çok sataşkan, savaşkan, avcı ve yağmacı delikanlı türemişti. Leb demeden leblebiyi anlayan hatip ve haylaz Jigitekler!
Baysal da Jigitekler gibi kalabalık bir boy olan Kötibak boyundan idi. Bunlar da sürüsü kalabalık aygır gibi çok kalabalık olduklarından “gür yeleli doru” diye adlandırılmışlardı. Bu boylar, özellikle malı çoğaltmaya ve büyük alan kaplamaya uğraşan, malının ve insanının çokluğuna güvenen, şundan bundan utandığı için o kadar da çok aşırmayan boylar idi.
Süyindik, bu akraba halklar içinde nüfusu en az olan Bökenşilerden idi. Malı ve mülkü az olanlar da bunlardı. Borsak boyu ise Bökenşilerin muhacir akrabası idi. Bunların demin sözünü ettiği Kodar, bu Borsak boyundandı.
Kunanbay ise Irğızbay boyundandı. Bunlar, adam sayısı bakımından Jigiteklerden de Kötibaklardan da azdı. Fakat zengindi. Hem de uzun zamandan beri Tobıktı soyunu yönetip bir arada tutan sülale bunlardı…
Akrabalık açısından bakıldığında ise Baysal Kunanbay’a, Böjey ile Süyindik’ten daha yakındı. Sırtını birine yaslayarak konuşmak gerektiğinde, güce ve sayıya ihtiyaç duyulduğunda, işte bu Baysal’ın halkı olan Kötibaklar Kunanbay’ın sağlam dayanağı oluyordu. Bunu, bugüne kadar, kendisi de aklından çıkarmış değildi.
Karatay ise bunların hepsinden uzak gibiydi. Ara akraba sayılabilecek Kökşe denen boyun yöneticisi idi. Az da olsa becerikli olduklarından ve hayvan gütmeyi bildiklerinden, hiç bir meclisin üyeliğinden geri kalmaz, her türlü sosyal faaliyeti izlerlerdi…
Burada toplanmış olan boy yöneticilerinin tutumu peşlerinden gelen büyüklü küçüklü yöneticilerin, aksakallıların, kara sakallıların hepsine yansır, onlar için usûl olurdu.
Kunanbay’ın yanındaki koyungözlü yakışıklı Maybasar, Başçavuş olduktan sonra, kendi dostlarından da Kunanbay’ın diğer yakınlarından da ayrışmaya başladı. Şimdi Kunanbay’ın önünde küçüklükten beri alışık olduğu gibi sessizce otursa bile, bu, fevkalade asabî ve hırçın bir adamdı. Kunanbay’ın yöneticiliğiyle bahtına mest olan Irğızbayların önde geleni oydu.
Aslında