Muhtar Auezov

Abay Yolu 1. Cilt


Скачать книгу

Şeytan! Sizsiniz! İki utanmaz, diyerek onu bastıran Kamısbay kamçısına sarıldı. “Haydi, alın! Alın bunları! At bindirin ikisini de” diye bağırarak yanlarında duran yiğitlere buyruk verdi.

      Dört yiğit önce Kodar’a yöneldi.

      – Hey Allahsız! Senin neyin var, diye bağıran Kodar yanına ilk gelen iki yiğidi yumrukladı. Burnunun üstüne yumruk yiyen yiğitlerden biri uçarak yuvarlansa da diğer dördü çok geçmeden Kodar’ın sağından solundan yapıştı, kolunu arkaya burktu, hazır bulundurdukları urganla sımsıkı bağladı. Kamka’yı da sürükleyerek atların yanına getirdiler ve Kamısbay’ın önüne bindirdiler.

      Kodar’ın arkasına da Jetpis bindi. O da kavgacı biriydi. Onların peşi sıra diğerleri de at bindi. Doğu tarafındaki Karaşokı’ya yönelerek tepeleri aşmak üzere yola çıktılar. Kodar “savuracak kılıç, atacak ok, bunlarla konuşacak söz yok. Ne de olsa büyük yöneticisiyle konuşurum” diye düşünüyordu.

      Kendisiyle aynı boya mensup olsa da yol boyunca Jetpis’le bir cümle dahi konuşmadı.

      Esasında, Kodar ile Kamka’nın duçar olduğu bu duruma sebep olanlar da işte bu Jetpis ile onun şirret ve müfteri ağabeyi Jeksen idi…

      Bunlar Kodar’ın en zengin akrabalarıydı. Başlangıçta, bu ilkbaharda, Kutcan öldükten sonra halk Jeksen’i suçlamaya başlamıştı.

      “Kodar aynı boydan akrabası idi. Hem fakir, hem yalnız, hem de kimsesiz kalmıştı. Zengin Jeksen onu himaye etse ne olurdu? Göçmesi için araç vermedi, bir çiftlikte yalnız bırakıp gitti” diye suçluyorlardı. Bir değil, iki değil! Bu sözü devamlı işiten Jeksen ilk defasında kendisinin yardımlaşmayışına bahane olsun diye:

      – O kahrolasından tiksiniyorum. “Yardımlaşmayayım” demiyorum, fakat dehşete kapılıyorum, demiş, Bökenşi ve Borsakların ortak toplantısında belalı sözün başını delikten ilk kez çıkarmıştı.

      Süyindik bu lafın ne anlama geldiğini sorunca, sözünü:

      – O kâfir geliniyle yakınlaşmış… Bana ne tavsiye ediyorsun? Yanıma alıp onunla beraber yaşasam, yarın yüzüme tükürmez misin, diye tamamlamıştı…

      İlk kez bu şekilde dile getirilen dedikoduyu halka yayanlardan biri de Süyindik olmuştu. En başta kendilerinin yaydığı bu dedikodu, sonradan canı sıkılan ve bunun peşine düşen bütün ağzı deliklerin hepsini keyiflendirircesine ortaya yayılınca, Süyindik, Jeksen’in yanına bir kez daha gelmiş, artık açık delilini sormuştu. Jeksen kış günü, Kutcan’ın yedisinin verildiği gün, Kodar’ın söylediği bir sözü iddiasına delil yaptı.

      Kodar, derdinden sendeleyip canı yanarak otururken:

      – Çevremde kimse yok. Allah bunu bana yaptı ya. Kâfir ölsem de artık sakınacağım bir şey yok. Allah bana yaptıysa bunu, benim de Allah’a yapacağım bu, demişti.

      Jeksen, “bu Allah’a ne yapacak” diye kendi kendine çok düşünmüş, sonunda “yaptığı gelini oldu” diye kanaat getirmişti.

      O günden beri dedikoduyu yaymasının bir sebebi daha vardı: “Kodar’da epeyi toprak var. Bunun kışlağına en yakın hemşerisi benim. Deyiver, rahatı kaçsa da neyime yahu. Buralardan kovdurup göndereyim, bastırıp toprağını ele geçireyim” şeklinde bir hesabı da vardı.

      Buradan sıçrayan söz, Sıban boyunun bir toplantısında Soltabay’ın Tobıktıları alaya alarak dile getirmesiyle Kunanbay’a kadar ulaşmıştı. Ondan sonra, belanın devam edeceğini anlayan Süyindik yeniden gelerek Jeksen’e tekrar sormuştu. Yalnızca Jeksen’den değil çevreden de sorup soruşturmuştu. Koyun çobanı Aytimbet başta olmak üzere bütün komşu akrabalar kendi iradeleri ile bu hususun açıklığa kavuşturulması gerektiğini düşünüyordu. Söz peşinde koşmayan uysal akrabaların hiçbiri Kodar’ı karalamadı. Bilakis sadece kaygı çeken dertli hallerini dile getirdiler.

      Fakat Jeksen ile Jetpis, bu kaygılı duruş hakkında da şüphe uyandırıcı dedikodular yayıyordu:

      – Özellikle böyle yapıyor, böyle görünüyor. Öyle yapmasa olur mu? Bela gece başlıyor yahu, diyorlardı.

      Kendisi gerçeği bilmeyen ve “eğer gerçekse, bunu dayanak yapacak olan Kunanbay, Borsak ve Bökenşilere zarar verir” diye düşünen Süyindik, yabancı bir kişiyle konuştuğunda:

      – Bu sözler boş laf, diyordu. “Kunanbay’ın önünde de böyle söylerim” diye düşünüyordu. Fakat Kunanbay, bu husustaki kararı onun ihtiyarına bırakmamıştı.

      Bunun üzerine, kısa bir süre önce, kendisinin özel olarak Kodar’a gönderdiği Köse Bekten yol boyundaki Jeksen obasına da gitmiş, hatta fitne verip dönmüştü:

      – Kodar “Allah da lazım değil, Kunanbay da! Ne yaparsam yapayım kendi seçimim. Benim üzerimde ne hakkınız var yahu” diyerek kovdu beni. Bir de “Allah bunu bana yaptı ya, ben de Allah’a yaptım” dedi. İşte bu sözü, belanın tam kendisi yahu, deyip zehrini damlatmış, kafaları karıştırıp gelmişti.

      Kunanbay’ın hiddetinden korunarak dönen Süyindik, kendi gözüyle görmese de sonunda kararını vermişti. Bununla birlikte, Kodar’ın durumu gelip bunun kapısına dayanmıştı…

      Kamısbay, Kamka’yı önüne almıştı. “Kaynatasıyla konuşturmayayım(!)” diye, özellikle ok boyu geriden ve duraksayarak geliyordu.

4

      Karaşokı Kodar’ın kışlağından uzak değildi. Şınğıs’ın büyük zirvelerinden biriydi. Onun eteklerinde suyu berrak bir ırmak ile sık ağaçlı orman vardı. Burada ince gövdeli kavaklar olsun, dağ kayını veya eğrice kızıl kayın olsun hepsi de yeşerip büyüyordu. Bu arazi verimli ve güzel bir kışlaktı. Bökenşi ile Borsak boyları erken gelip buraya yerleşmiş, yakınlaşarak birbirine alışmıştı.

      Irğızbaylar içinde özellikle bu Karaşokı’ya ilgi duyanlar oldukça çoktu. Burada yerleşen oba, Borsak boyundan Jeksen obası idi. Buraların Borsaklara nasıl göründüğü bilinmese de başka boylar için “sıradaki yakacak odunluk” gibi göründüğü biliniyordu.

      Toplantı buradaydı. Jeksen obası dört evden oluşuyordu. Nehre yakın, akarsuyun üzerine çullanırcasına dimdik duran bir uçurumun dibinde yerleşmişlerdi. Kodar ile Kamka’yı buraya getiriyorlardı…

      Dışarıdan gelen:

      – Geliyor! Alp geliyor… İşte! Kodar, diyen sesler işitildikten sonra Jeksen’in evinde oturan Kunanbay ile maiyetindekilerin tamamı dışarı çıktı. Tepeyi aşarak gelmekte olan Kamısbaylar obaya yetişinceye kadar buradaki bütün kalabalık seçile seçile bir boşluğa doğru yöneldi. Obanın dışında toplaştı. Bu boşlukta burnundan geçirilen iple kazığa bağlanmış ve çöktürülmüş olan büyük ve uzun boylu bir kara atan yatıyordu. İki hörgücünün arası beline atılan teğelti ile yığma yapılarak yükseltilmiş, onun üstüne de bastırarak bir tahtırevan yerleştirilmiş, sımsıkı sarılıp bağlanarak bırakılmıştı.

      Kamka topluluktan çok korktu. Yol boyunca sormasa da artık obaya yaklaşınca Kamısbay’a:

      – Canım efendim! Sen de insan evladısın yahu… Suçumuz ne? Ne yapacaksınız? Söyleyip öldürsenize, dedi

      O ana kadar “leb” demeyen Kamısbay konuşmaya başladı. Fakat sözleri zehir gibiydi:

      – Şu kaynatan Kodar ile yakınlaştığın için şimdi ikiniz de darmadağın olacaksınız, dedi. O, bunu söylerken “Kamka ne diyecek” diye düşünmüştü. Baksa ki Kamka’da ses yok. Genç kadın sadece bir