Novruz Necefoğlu

Çaresiz Yolcu


Скачать книгу

köşke de koydum.”

      Kıztamam’ın dizlerine yeni bir derman geldi. Avludan çıkıp ikiye katlanan belini biraz daha doğrultarak karşılık verdi.

      “Hee… Süphan gardaş, ne güzel, iyi ki sana rastlamış. Al…lah se… nin bala…nı sak…la…sın,” diyebildi ve ateş gibi yanan, koyun gübresi karışık toz toprağın içine, yere yığıldı. Kadıncağız bayılıp gitmişti. Süphan sağa, sola bakınıyor, ne yapacağını düşünüyordu. Su yok, gölgenecek yer yoktu. Şimdi kadına nasıl yardım etsin, şaşırıp kalmıştı. Gözleri, nisbeten biraz yakında görünen obaya ilişti. “Evet, kadını oraya yetiştireyim, Babullagile,” diyerek Kıztamam’ın yorgun ve baygın bedenini omuzuna alıp hızlı adımlarla yürüdü…

      …Bu ovadaki yirmiye yakın obanın her birinde, her zaman saygı duyulan, misafirliği arzulanan, sözü baş üstünde tutulan, herkesin “dayı” dediği, arka obalar olarak bilinen bölgeden gelen Cihangir kişi, bir hayli adamın bir yere toplandığını görüp atını Babulla’nın avlusuna doğru döndürdü. Önceleri önemli görevlerde bulunmuş Cihangir kişi, emekliye ayrıldıktan sonra, kışın ovaya iniyor, yazın dağlar koynundaki köyüne geliyor, yazı kadim köyü Çeşmeli’de geçiriyordu.

      Babulla, daha bu sabah buradan geçip giden Cihangir kişinin obaya döndüğünü görünce hemen onu karşıladı. Arkasından gelen oğlu, Cihangir kişinin atının dizgininden yapışıp yere inmesi için üzenginin bir tarafına asıldı ve Cihangir kişi attan indikten sonra, atı taştan yapılmış büyük ahırın yanına çekti, bağladı.

      Babulla öne doğru çıkıp hürmetli misafiri karşılayarak: “Hoş geldin, ay gardaş, hoş geldin,” deyip onu evine davet etti.

      Cihangir, Babulla kişiye:

      “Orada ne oldu? İnsanlar niye toplandılar?” diye, evin önünde toplanan kalabalığı işaret edip parmağı ile gösterdi.

      “Bağır’ın obasından Memiş’in karısı, Kıztamam… Bu gün sabah erkenden yaylaya göçmek için yola çıkmışlar.

      Cihangir dayı:

      “He, Bağırgilin bu gün yola çıktıklarını biliyorum,” dedi.

      “Kadın, göç kervanı asfaltı geçtikten sonra, kadim göç yolunun başında, yüklere bakınca bir haral yünün olmadığını farketmiş. Asfalttan bu yana geriye dönmüş, bu kadar yolu, üstelik bu sıcakta tekrar yürümüş. Dükkancı Süphan da onların obasının kenarında, demir köşkünde imiş. Zavallı kadını, baygın vaziyette buraya, bizim obaya kadar o getirmiş. Kadını güneş çarpmış. Şimdi kızlar, gelinler yardım ediyorlar. Yavaş yavaş kendine geliyor,” diye, bildiklerini Cihangir kişiye anlattı Babulla.

      Cihangir kişi kaşlarını çatıp, bakışlarını karşıya, kızların, gelinlerin toplandığı yere dikerek:

      “Haa, Memiş’in, o akılsızın, beceriksizin karısı,” diyerek göğsünü geçirdi. “Kıztamam aklı başında, iyi kadındır. Memiş’in tüm derdini o çekiyor. Anası Balanaz da yoksul, fakirin biriydi. Balanaz’ın kocası Balaşirin savaşa katıldı, yazık, cepheden geriye dönemedi. Balanaz, beş evladını babasız büyüttü. Gayretli, çilekeş kadındı. Çok becerikliydi, kah çömlekçilik yapardı, kâh gündelikçi olarak ot biçerdi. Ebelik de yapardı, bu civarda pek çok gelinin doğumunu o yaptırdı. Çocuklarını bin bir eziyetle; ancak alın teriyle büyüttü. Kıztamam’ın, kocadan yana bahtı gülmemiş. Ama ne yaparsın, hayat bu!” dedi. Sözüne biraz ara verip sonra da:

      “Bari yünler yerinde miymiş? Alıp götüren olmamış mı? Yünü bulmuş mu?” diye sordu.

      “Yün, öylece yerinde duruyormuş, Süphan bulmuş. Başkası götürmesin diye demir köşküne koymuş.

      Cihangir kişi:

      “Ben Kıztamam’ı görmek istiyorum,” dedi. “Bir haral yün için bunca çileye katlanan; ölümüne de olsa bu yola çıkmaya mecbur kalan bu kadını, buraya kadar getiren bir sebep olmalı, onu öğrenmek istiyorum.”

      “Ay kişi, sebep ne olacak, fakirliktir. Bir sürü külfet. Bir çocukları da Âli mektepte okuyor. Kocası da akılsızın, beceriksizin biridir. İşi, gücü evde de, dışarda da sebepsiz yere kavga çıkarıp onunla bununla dalaşmaktır. Geçimlerini sağlamakta da zorluk çekiyorlar. Bir haral yün onlara göre büyük zenginliktir,” dedi Ba-bulla.

      Cihangir kişi:

      “Her ne ise, gidip bakalım, Balanaz hanımın kızı, Kıztamam’ın vaziyeti nicedir,” deyip Babulla’nın ağılına doğru yollandı. Kişiler gelip ağıla ulaşınca kalabalık birden dağıldı, onlara selam verip kenara çekildiler. Önde Cihangir kişi, arkasından da Babulla kişi içeri geçtiler. Tavanı çok da yüksek olmayan, duvarlarında el ile dokunmuş elvan renkli kilimler asılmış uzun odanın yukarı tarafı halı ile döşenmişti. Kıztamam halının üstüne, geriye yaslanarak yan oturmuş, omuzlarını duvarın dibine konmuş yastığa dayamıştı. Tıkanıyor, ağır ağır nefes alıyordu. Kıztamam, deminden beri, yakınan, ah çeken: “Canı boynuna düşen de böyle yapmaz. Bir haral yün için ölüp de mezara girmeye değer mi?” diyen kadınların, aniden susmalarından, bu sessizliği yaratan bir sebebin olduğunu hissetti.

      “Geçin, yukarıya geçin, baş köşeye oturun,” diyen seslerden, odaya kişilerin, üstelik hürmetli şahısların dahil olduğunu anladı.

      Omuzunu dayadığı yastıktan gücünü toplayarak doğruldu. Gözlerini açıp baktığında, geleni tanıdı:

      “Cihangir dayı,” deyip dizleri üstüne kalkmaya çalıştı.

      Cihangir kişi Babulla’ya:

      “Yok, oturmayacağım,” deyip, odanın yan tarafına geçerek Kıztamam’a doğru döndü:

      “Kızım, kalkma, kıpırdama, rahatsız olma sen, otur,” dedi. Birazcık suskunluktan sonra, odaya bir kez daha göz gezdirdi ve:

      “Nasılsın, şimdi iyi misin?” diye sordu.

      Kıztamam başını sallayarak, iyiyim, der gibi işaret etti.

      Babulla kişi:

      “Cihangir gardaş, geldiğinde böyle değildi. Şükür Allah’a, şimdi kendine gelmiş. Bakarsınız, biraz sonra kalkıp gitmek; göç kervanına yetişmek isteyecek,” diye neşeyle seslendi.

      Cihangir kişi Kıztamam’ı dikkatle süzerek:

      “Kızım, niçin böyle yaptın? Sen ki, bu düz ovanın bu mevsimde nasıl olduğunu bilirsin. Bu yerlerin çöl mevsimi başladığını bilmiyor musun? Bu mevsimde buralarda ancak yılanlar dolaşır. Geçim derdi çektiğinizi, fukara bir ömür sürdüğünüzü biliyorum. Ancak kızım, kendini bir haral yün için ateşe köze atmanın, bu duruma düşerek göz göre göre ölüme gitmenin ciddi bir sebebi olsa gerek. Cihangir dayına söyler misin, nedir bu sebep?” diyerek Kıztamam’ın cevabını beklemeye başladı. Kıztamam gözlerini azca yukarı kaldırıp ağır ağır nefes alarak ve biraz da utanıp sıkılarak:

      “Cihangir dayı, ben o yünü, kızım Gülgez’e çeyizlik yorgan, döşek döktürmek için toplamıştım. Kızımın ilk kısmetinin kaybolmasını istemedim,” diye göğsünü geçirdi. Başını göğsü üstüne düşürüp bakışlarını meçhul bir noktaya dikti.

      Cihangir kişi dalıp gitmişti. Hafızası onu uzaklara, geçip giden yıllara döndürmüştü. Gözlerini odadaki tek pencereden dışarıya, güneş vurdukça tutuşup yanan sahraya dikerek sakince:

      “Kısmet, alın yazısıdır kızım. Tanrı Memiş’in kısmetine de seni yazmış. Öyle ya, sen de Memiş’in kısmetisin,” dedi.

      Kıztamam