Yerlan Sıdıkov

Şakarim


Скачать книгу

Bu anahtara sahip olanlar istedikleri her şeye fazla çaba sarf etmeden ulaşacaklar.

      Çocuklarını Rus okullarına gönderen Kazaklar, onların bilgisini akrabalarıyla arasında çıkan tartışmalarda bir avantaj şeklinde kullanmaya çalışmaktadırlar. Bu tür niyetlerden uzak durun. Çocuklarınıza ekmeklerini emek vererek, alın teriyle kazanmayı öğretin, başkaları sizden örnek alsın. İşte o zaman biz, ne oldum delisi Rusların keyfi hareketlerini çekmek zorunda kalmayacağız, çünkü onların herkese ortak bir kanunu yoktur. Biz, başkalarının bildiğini öğrenmek için, onlarla eşit olmak için, halkımızın koruyucusu ve destekçisi olmak için okumalıyız. Rus dilinde eğitim alan gençlerden henüz hiç meşhur şahsiyet çıkmamıştır; çünkü ebeveynleri onları bozuyorlar, onlara yanlış yaptırıyorlar. Buna rağmen onlar hiç eğitim almamış insanlardan daha iyidir, fakat ne yazık ki onların bilgileri başkalarının sözlerini yorumlamaktan başka bir işe yaramamaktadır. Varlıklı insanlar kendi çocuklarını nadiren okula verirler. Onlar daha çok fakirlerin çocuklarını Rus öğretmenlere hakaret edilmek ve aşağılamak üzere verirler. Onlar, o zavallılar ne öğrenebilir?

      Tavsiyem; oğlunu evlendirmeyebilirsin, miras bırakmayabilirsin, ama tüm kazandıklarını kaybetmek pahasına olsa bile ona Rus dilinde eğitim ver. Bu yol her şeye değer.

      Allah’a ibadet et, insanlardan utan! Oğlunun insan olmasını istiyorsan onu okut! Servetini esirgeme!

      Yirmi beş yaşından itibaren Abay aralıksız olarak önce zorlanarak, zaman geçtikçeyse daha hızlı, daha emin bir biçimde Rusça yazılmış kitaplar okuyordu. Kitapları şehirden tomarla alıyor, onları gece gündüz elinden bırakmıyordu. Bazen kitabın son sayfasına gelince bu sefer en kapsamlı bilgilerin yer aldığı kitabı seçemediğinin farkına varıyordu, fakat çoğunlukla okudukları onu konu yeniliğiyle, orijinal fikirlerle, günler geçtikçe daha anlaşılır hale gelen dilin güzelliğiyle derinlemesine etkiliyordu. Nihayet Rusça eserleri ana dilinde yazılmışçasına kolayca okuduğu gün de geldi. Bu şekilde ilk okuduğu eser Puşkin’in “Dubrovskiy” adlı hikâyesiydi. Söz konusu kitabı Abay daha sonra ciddi ve vakur bir şekilde Şakarim’e takdim etti.

      – Yakınlarda Nurpeyis öğretmen sizin Karaşokı’ya gelecek. Biz onunla her konuda anlaştık, dedi Abay. O sana Rusça okumayı, yazmayı ve konuşmayı öğretecek. Evet, kolay olmayacak, fakat bir de bana bak. Ben Rusçayı öğretmensiz öğrendim. Uzun yıllar boyu kitaplar benimle anlaşılır bir dilde konuşamıyordu, fakat sonunda işte şu kitabı ben hiç zorlanmadan okuyabildim. Bu yüzden senin de Rusçanın üstesinden gelmen ve önünde bilim dünyasına götüren kapıların sonuna kadar açılması için kitapların teveccühünü kazanman dileğiyle bunu sana hediye ediyorum. Kim bilir, belki de sen ileride “Dubrovskiy”yi Kazakçaya çevirecek uzman haline gelirsin.

      Halkın refah düzeyini ancak bilimin yükseltebileceğine içten inanan Abay eğitimin rolünü o zamanlarda Kazak toplumunda kimsenin anlamadığı kadar anlıyordu.

      Genel öğrenim neticesinde iyi insanlarla birlikte kötülerin de bilgili hale geleceğinden sosyal adaleti sağlamanın okuma yazma bilmeyen ortamda olduğu gibi okumuş toplumda da çok zor olacağı konusu onu şimdilik rahatsız etmiyordu. Şimdi onun için en önemlisi Kazak halkına ileri kültürü öğretmekti.

      İşe önce kendine ait çevreden başlamalı. Abay’ın çevresiyse, doğal olarak başka ülkelerden, halklardan, dillerden ve geleneklerden kendisinden aldığı bilgiler dolayısıyla haberdar olan çocuklarıyla hiç usanmadan kendi entelektüel sorgulama dairesine çektiği Şakarim’di. Onun bir öğrencisi olan Şakarim’in, canın tek besini olan kitabı seçmesi anlaşılır bir durumdur.

      Abay’ın yoğun ilgisi altında Şakarim kendisini hep bilgi armağan eden kutsal ağacın gölgesinde gibi hissediyordu. Okumak, yeni şeyler öğrenmek, kitaplarda bulunabilen bilgeliği idrak etmek onun hoşuna gidiyordu. Kendisini okumak için mollaya gönderirken ebeveynlerinin karşılaştıkları isteksizlik artık geride kalmıştı. Onun, göçebelerin çoğunluğunda olduğu gibi açık ve beyaz bir sayfa kadar temiz zihni anlaşılmayan kitaplarda yer aldığından daha önceleri ulaşılamaz olan yeni bilgileri hızla ve azimle kavrıyordu.

      Şakarim, Nurpeyis’ten aldığı derslere büyük bir ciddiyetle yaklaşıyordu. O alfabeyi hemen öğrenip basit metinleri okumaya başladı. Öğretmen onun başarılarından memnundu, fakat “Dubrovskiy”yi okumaya başladıklarında işler yavaşladı. Zor metinlerin okunmasında Şakarim kelime dağarcığının yetersizliği nedeniyle zorlanıyordu. Nurpeyis ona şehirden birçok yeni kelime ezberleyebileceği Rusça-Kazakça sözlük satın almayı önerdi.

      Şakarim, müzik aletleri satan dükkân sahibinden kemanın hazır olduğuna dair haberi daha güzün almıştı. Şimdi de şehre gitmek için bir sebep daha çıktı; Rusça öğrenmeye devam etmek için sözlüğe ihtiyaç vardı. Şakarim yola hazırlanmaya başladı.

      Annesi Tolebike, kışın yola çıkmanın tehlikeli olduğunu ileri sürerek oğlunun kararına itiraz etti. En önemlisiyse yazın Şakarim’in düğünü olacaktı fakat damat bu konuyu pek de düşünmüyor gibiydi.

      – Çocuk gibi davranıyorsun, olur olmaz şeyler için şehre gidiyorsun, diyordu annesi öfkeli bir sesle. Vakurlaşmanın, ev işlerini çevirmenin zamanı geldi. İlkbaharda göç idaresini ele alarak kendini efendi olarak göstermelisin.

      Tölebike, ev idaresi konusunu boşuna açmamıştı. Çok eskiye dayanan geleneklere göre Kazaklarda tüm erkek evlatlar evlendikten sonra “Büyük Ev” dedikleri ebeveyn evinden ayrı eve çıkarlardı. Maddi imkânların elverdiği takdirde onlar ayrı obalar şeklinde göç ederlerdi, fakat ailenin küçük oğlu hep ebeveynlerle birlikte kalırdı ve aile reisliğinin yanı sıra Büyük Ev yani baba ocağı da, babadan ona geçerdi.

      Şakarim eninde sonunda yaklaşık bir ay kaldığı Semipalatinsk şehrine gidebildi. İlk iş olarak dükkâna gidip onun için getirilen kemanı cüzdan olarak kullandığı kumaşa sarılı parayı dükkân sahibine uzatarak satın aldı. Yüzlerce elin dokunuşundan silik hale gelmiş, tıpkı birilerinin emeklerinin, üzüntülerinin, tutkularının, dramlarının vakayinameleri gibi çeşitli yazılarla kaplı karanlık, insanüstü bir güce sahip paralar Şakarim’i hep hayret ettirmiştir. O, keman için iki koyun parası olan 6 Ruble verdi. Mutluluktan pahalıya aldığının fakına varmadı. Satıcı, kemanın ne şekilde kullanılması gerektiği konusunda bilgi ve yayı cilalamak için kolofan verdikten sonra Şakarim’e iki tane nota albümü de sattı. O, nota anlamıyordu, fakat onlar için de parayı aynı ihtiramla ödedi.

      Aynı zamanda müzisyen olan satıcı, delikanlının yoğun ilgisini görünce ona kemanda birkaç melodi çaldı ve parmakların yay üzerindeki yerleşim pozisyonlarını gösterdi. Böylece Şakarim yaklaşık yarım saatlik ders almış oldu ve daha sonra da kemanın çalınması konusunda aklında oluşmuş sorulara cevap bulmak için iki defa dükkâna uğradı.

      Rusça-Kazakça sözlüğe gelince, onu bulmak hiç de kolay olmadı, çünkü anlaşıldığı üzere sözlüğün basılmış şekli mevcut değilmiş, sadece bölge idaresinin girişimiyle meydana getirilmiş el yazma nüshaları varmış. Sayısı çok az olan el yazma sözlüklerin elden ele dolaşmasından dolayı Şakarim onlardan birini çok zor satın alabildi. Bu, sağlam iplikle tutturulmuş ilk sütunda Rusça kelimelerin karşısındaysa Arap harfli Kazakça karşılıklarının mürekkeple yazılı olduğu birçok sayfadan oluşmuş bir albümdü. Farklı renkli mürekkeplerden sözlüğe sürekli olarak yeni kelimelerin ilave edildiği anlaşılmaktaydı. Semipalatinsk’e ikinci gidişinden sonra sözlükle kemanın sevinçli sahibi gençlik ve güzellik hakkında sözleriyle bestesi kendisine ait olan bir şarkı yazdı:

      Değerli taşlar gibi gözleri,

      Yüzü