Yerlan Sıdıkov

Şakarim


Скачать книгу

de kıl gibi ince

          Eşi benzeri yok bu dünyada.

                  Kim onu üzerse bir kere bile

                  O bizi bulacak karşısında.

      Parlıyor şefkatle gözleri,

      Çiy gibi akıyor sözleri.

          Saçlarına tarağın dişleri dokunsa

      Saç onun, ben yanıyorum ateş olmasa da.

      Canım bedenimden çıkacak gibi oluyor hayranlıktan

          O göz ucuyla bana baktığında.

                  Hey güzeller, biz hepinize aşığız,

                  Niyeti delikanlıların günah dolu olsa da.

      Dünya, şiirlere yansımak için vardır. Yaşam kitabı tasarlandı, geriye onu içerikle doldurmak kalıyordu. Şakarim kendisini çok mutlu insanlardan sayıyordu, çünkü etrafını sevgi sarıyordu. Yakında evlenecekti. Şakarim için aile hayatı 1876 yılının yaz mevsiminde başlamış oldu. Sevgili yârinin adı Mauen’di.

      1877 yılının ilkbaharında tepelerin kuzey yamaçlarında karlar henüz erimeden obalar yaylaya göç etmek üzere hazırlık yaparken Karaşokı’da bulunan Şakarim’e Abay geldi. Yanında arkadaşı Erbol Komekbayulı (1843–1884), vazgeçilmez yardımcısı Baymagambet ve Abay’ın o bölgenin haritasını çizen mühendis olarak tanıttığı Rus asıllı bir atlı vardı. Abay getirdiği Rus dilinde yazılmış kitaplarla dergilerin arasından sekiz yıl önce çıkmış “Rus Habercisi” adlı dergiyi seçerek sayfaların birinde yer alan “Savaş ve Barış, Lev Tolstoy” yazısına işaret etti ve:

      – Biliyorum, sen Rusça öğrenmeyi bırakmadın. Bu, Rus yazarının meşhur romanının ilk bölümleri, kolay olmayacak, fakat “yolu ancak giden kat eder” demişler. Okumaya bu dergiden başla. Beğenirsen devamını ve Tolstoy’un başka eserlerini getiririm, dedi.

      – Şehirden aldığım sözlükle okumak daha kolay, fakat yine de anlayamadığım ifadeler oluyor, dedi Şakarim.

      – Dil öğrenmek için o dilin konuşulduğu ortamda yaşamak daha iyidir. Bizim öyle bir imkânımız yok, fakat vazgeçmek de yok; çünkü sadece Rus dili vasıtasıyla başka halkların biriktirmiş olduğu bilgilere ulaşabiliriz.

      – Rusça konuşacak kimsenin olmamasından mı yakınıyorsun? Ya şu yanında gezdirdiğin yer ölçme memuru var ya. Eğer zavallı Şakarim’i Rus yapmak istiyorsan rehber olarak misafirin yanına ver işte, diye söze karıştı Erbol.

      – Çok doğru! Seni mühendis arkadaşımızın, yani Semen İlyiç’in yanına kılavuz olarak verelim. Onun tüm Şıngıstav’ı dolaşarak dağların yüksekliğini ölçmesi gerekiyor bu sebeple bizden buraları çok iyi bilen bir yardımcı bulmamızı istemişti. O seni Rus yapmaz, fakat Rusçanı onunla iyileştirirsin, dedi Abay Şakarim’e.

      Böylece 1877 yılının Nisan ayında Şakarim yaklaşık üç ay birlikte geçireceği mühendis Semen İvanoviç’le Şıngıstav civarını dolaşmak üzere yola çıktı. Semen İlyiç’in yardımıyla oldukça iyi konuşmaya başladığı Rus dilinin gramer yapısı Şakarim için artık bir bilmece olmaktan çıkmıştı. Üstelik yapıların arasındaki mesafelerle dağlık tepe yüksekliklerinin ölçülmesi konusunda yer ölçme memuruna yardım ederken Şakarim matematik bilgilerini de iyileştirmiş oldu. Kendisini Omsk şehrinde beklemekte olan eşiyle iki çocuğunu anlatmayı seven otuz beş yaşında ciddi ve ağırbaşlı Semen İlyiç, akşamları terk edilmiş barınaktaki fitilli lambanın ışığında yardımcısına geometrinin temel kurallarıyla cebir, gündüz ışığındaysa üçgenin açılarını ölçmeyi ve açı ölçme aletini kullanmayı öğretiyordu. Kısa bir süre sonra Şakarim mesafe ölçeri ve açı ölçme aleti yardımıyla dağlara kadar olan mesafeyi ve tepelerin yüksekliklerini kendi başına ölçerek verileri deftere geçirebilecek dereceye geldi.

      Dağlarda dolaşırken jeolojik araştırma konusunda da bilgisi olan Semen İlyiç kayalara dikkatle bakıyordu. Kayaların olağan dışı rengini fark edince de çekicinin yardımıyla numune koparıp yol arkadaşına ayaklarının altında ne kadar çok değerli maden yataklarının saklı olabileceğini anlatıyordu. Mühendis numuneleri çuvala koyduktan sonra derin bir iç çekerek en iyisinin altın bulmak olacağını, fakat burada büyük bir ihtimalle altının olmadığını söylüyordu.

      Birlikte çalışmak hoşlarına gidiyor ikisi de bozkırı seviyordu. Semen İlyiç yardımcısına gerçek doğa değerlerini anlatarak bozkıra olan hayranlığını sesli bir şekilde ifade ediyordu. Bununla birlikte gökteki çayır kuşunun ötüşüne, gizli göllerine doğru sürüyle uçan ördeklerin çıkardığı sese, geniş bozkır düzlüğünde yumuşak akşam ışığının yansıdığı lalelere hiç durmadan seviniyordu. Şakarim onun hayranlık dolu sözlerini, bozkırın bir yabancı için erişilemez olan sırrını biliyormuşçasına, gülümseyişini gizleyerek dinliyordu. Semen İlyiç ona sürekli tüfek taşımasına rağmen neden avlanmadığını sorunca da müzmin bir avcı olan Şakarim, Şıngıstav’ın kendisi yüzünden fakirleşmemesi için avlanmadığını söyledi.

      Obada vedalaşırken Semen İlyiç ona açı ölçme aletiyle yetindiklerinden dolayı hiç kullanmadıkları usturlapla Şakarim’in yeni şiirler yazması için plançeten yanı sıra dürbün de hediye etti. Duygulanan Şakarim ise misafire önceden hazırladığı üç yaşındaki atı armağan etmek istedi, fakat Semen İlyiç kesinlikle bu kadar pahalı bir hediye kabul edemeyeceğini söyledi. Geleneklerin böyle olduğu yönündeki açıklamalar da onu hediyeyi alması için ikna edemedi. Misafir, kendisine Abay Kunanbayev’in armağan ettiği atın da yeterli olduğunu, onu bile Semipalatinsk’e ulaşınca bir ulak aracılığıyla göndereceğini ifade etti.

      Şehirdeki memurların açgözlülüğü hakkında duymadığı kalmayan Şakarim’i misafirin tevazusu şaşırttı. O, misafiri yolcu ettikten sonra eşi Mauen’e Semen İlyiç’in bu davranışının ondan öğrendiği her şeyden daha çok ibret verici olduğunu söyledi. Aslında bu, fiziksel olarak dağların tepesinde bulunmaktan ziyade manevi bir yükseliş süreciydi.

      Şakarim, kendisini nahiye müdürlüğüne aday göstermeye karar veren akrabalarının planlarından haberdardı. Bir süredir onun kendisi de akrabalarının mutluluğu için hayırlı işler yapmayı hayal ediyordu. Görev hakkında genel bilgilere de sahipti. Nahiye müdürünün otlak ve çayırları paylaştırmak ve obaların göç yerlerini belirlemek zorunda olduğunu biliyordu. O, otlak sınırlarını ihlal etme ve başkalarının malına el koyma girişimleriyle tanınmış bazı aile reisleriyle oba Aksakallarının keyfi hareketlerinden endişe ediyordu. Nahiye müdürü anlaşmazlıkları çözebilmeli ve gerektiğinde durumu ilçe mahkemesine nakletmek için evrak düzenleyebilmeliydi.

      Şakarim, arazinin paylaştırılması ve idari yazışma konusunda kendisinden emindi. Sadece itibarlı insanlara emir vermek ona mahcubiyet veriyordu. Bu yüzden görevi reddetmek istedi ama Abay’dan azar işitti.

      – Nahiye müdürü olmamam gerektiğini kendiniz de bana söylemiştiniz. Siz bu tür görevde bulunan kişinin partiler arasındaki anlaşmazlıklara karışmamasının, insan haklarını ihlal etmemesinin, kötülük yapmamasının imkânsız olduğunu söylemiştiniz. Böyle bir insanın zamanla vicdansızlaşacağını ve yeni bilgiler edinmek istemeyeceğini söylemiştiniz, diyerek Şakarim kendisini savunmaya çalıştı.

      – Evet, söyledim, çünkü senin gibi kendisini bilime adamış birinin iç çatışmaların dışında kalması gerektiğini düşünüyordum, fakat kenarda kalman zor görünüyor. Senden başka aday yok, dedi Abay.

      – Ama