Yerlan Sıdıkov

Şakarim


Скачать книгу

sonra Şakarim bunun zayıf bir çalışma olduğu yönündeki düşüncesini oğlu Ahat’la şu sözlerle paylaşıyor:

      “Gençliğimde ben Kazakların şeceresini yazmaya karar verdim, bu yüzden çeşitli halkların şeceresini okudum ve onların “milli tarih” adı altında çar ve hanları anlattıklarını gördüm. Ben de onları taklit ederek Türk halklarının hanları hakkında şiir yazdım, fakat orada da bilimsel dil kullanılmadı.”

      Olabilir, fakat şiirde bilimsel dile ne kadar ihtiyaç vardır?

      Hem “Kazakların Ataları” adlı şiirde tarihî bilgiler çok ilgi çekici ve nerdeyse kusursuz görünüyor.

      İlgi alanını oluşturan eski zamanlara ait efsaneleriyse Şakarim, Türkçe kitaplardan okuyor, ozanlardan dinliyor, yaşlılardan duyuyordu. Bu şekilde tarihî olaylar bir bütün haline gelince Şakarim, Nartalak’la Aysulu’nun aşkını anlatan uzun dramatik bir şiir yazmayı kararlaştırdı.

      İslam’a olan ilgisinin artmasında hayatının son yıllarını akrabalara dinî görüşlerini yaymaya adayan Kunanbay dedesiyle yaptığı sohbetler tesirliydi, fakat o dönemde şiirlerine sufizm unsurlarını katarak tasavvuf şiiriyle ciddi biçimde ilgilenmeye başlayan Abay’la arasında geçen konuşmalar bu konuda daha etkili olmuştur. Akrabalarının manevi doğuşunu düşünen Abay, dinî-ahlakî doktrini Allah aşkı etrafında kuruyordu. Şiirlerinde o Allah’ı bir sevgili olarak görmekte ve bu, tasavvuf kültürünün temel unsurlarından biridir, fakat tüm bunlara rağmen Abay, çileciliği, dünya nimetlerine sırt çevirmeyi, dinsel tören ve ayinlere kesin uymayı gerektiren sufizmi kabul etmiyordu. Sadece bir ayin şeklinde din ona göre değildi. Onun fikrine göre din, insanların ulvi duygularını uyandırmalı, fakat gerçek hayattan uzaklaştırmamalıdır. Abay, sufizm kurallarını o kadar değiştiriyordu ki, şiirlerinde mistik boyut önemli ölçüde kayboluyordu.

      Şakarim, Abay’ın şiirlerindeki tasavvufi unsurlar üzerinde derin derin düşünerek onları sevgili eşi Ayganşa’ya yazdığı “Gerçek sevgililer yok oldu.” adlı şiirinde kullanmıştır. Söz konusu şiirde sufizmin geleneksel şekli açıkça görülmektedir. 10 Daha sonra şair bu şiirini “İmanım” adlı şiir kitabına dâhil etmiştir.

      Dinî ifadeye rağmen bu şiiri bir aşk liriği olarak da kabul etmenin önünde hiçbir engel yoktur. Evet, Şakarim aşkın kıza yönelik olmadığını iddia ediyor. O, hakikat ışığına âşıktır, fakat satır arasında gizli bir dünya aşkını anlatma isteği beliriyor ve aşağıda tamamını verdiğimiz eserin esas güzelliği de bunda gizlidir:

      Gerçek âşıklar yok oldu

      Ölüm onları cesede dönüştürdü

      Ve kader yasaları aynı saatte

      Beni çıkardı onların yerine.

      Bende toplanmış beklediğiniz her şey

      Nur yansıması Yârin benimle.

      Benim gibi kulu bulacaksınız nerede

      Bu kadar sadık âşığı birine?

      Ama hayır, kız değildir sevdiğim

      Hakikatin en parlak nurudur.

      Siz anlamazsınız bu tür aşkı

      Sizler için onda bir gizem yok olağanüstü.

      O görünmez, yanımızda olsa da.

      Bakmak gerekmiyor ona.

      Görün onu açık kalbin bakışıyla

      Sadece ruhun en gizli mekânlarında.

      Kendisinin ortaya çıktığını dünyaya duyuran kahramanda herkesçe beklenen her şey toplanmıştı, fakat herkesten farklı olarak o “açık kalp gözüyle” hakiki aşkı görmeyi başarmıştı ve artık sadakat kalkanına, tıpkı kadınına sadık bir şövalye gibi, hakikatin gerçek anlamının olağanüstü gizemde olduğunu kazımıştır.

      Görmek aşkımı isteyerek

      Temiz kalbinle git Ona

      Ve her şeyini yakarak

      Ölümü karşıla.

      Sonuna kadar Onun ol emrinde,

      Ve Onu bırakma kesinlikle

      Nefsine, açık, gizli tutkulara

      Yönetmeye seni izin verme.

      Fakat mükemmeliyeti yakaladığında,

      Bu dediklerimi hatırla

      Onun hançeri benim için bal

      Soksun zavallı kalbime.

      Birçok âşık yaratılsın

      Yârin akıttığı kanımdan,

      Yeryüzüne dağılsın

      Yüreği temiz akıllı insan.

      Şeytan kaçıp âşıktan

      İyi insan geride bırakıp kötüyü

      Cennet olsun bu yalan dünya

      Gövdeden çıkıp bozulmuş kan!

      Şakarim’de mertliğin en üst noktasını dünyayı “bozulmuş kan”dan tamamen temizleyerek kurtarma fikri oluşturuyor. Şairin ilahi ve dünyevi aşk hakkındaki düşünceleri, öyle görünüyor ki, sadece sufizme has özellikler değildir. Söz konusu fikirler Avrupa Rönesans estetiğini de anımsatmaktadır. Buna benzer “tasavvuf” konulu şiirlerin sayısı Şakarim’de çoktur ve onun şiirlerindeki kritik başlangıçlar çok sık bir şekilde, tıpkı Abay’ın şiirleri gibi, Tanrı’dan ilham alan sufi-şairin dünya görüşüyle damgalanmaktadır.

      Manevi arayışlar, sanki maddi dünyadan manevi dünyaya geçişi hazırlarmışçasına, Şakarim’in sanatında zaman geçtikçe daha çok yer işgal etmeye başlar, fakat “tasavvufi” şiirlerinde hâlâ gayet dünyevi duygular yer almaya devam eder. Bunu 1890 tarihli şiirinde de görmek mümkündür. Lirik kahraman göğe uçup da cennete ulaşmadan önce dünyevi aşk düzeyini aşmayı zor başarabiliyor. Cennette onu daha sonra Şakarim’in uğurlarına uzun bir şiir yazacağı Doğu şiirinin sevilen kahramanları Leyla ile Mecnun karşılıyor:

      Ben ateş için bir avuç kömür alabilirdim,

      Fakat kıvılcım bile kalbi yakamadı.

      Ben canımı verdim aşkıma benim

      Fakat O reddetti, almadı.

      Bedenimi, inancımı o zaman ona verdim,

      Hayatımda değerli olan her şeyi

      Uzun yıllar boyu topladığım.

      Ve tüm bunları o gerek görmedi.

      …

      Fakat onun ret cevabında başka anlam gizli

      Ben bunu hemen anlayamadım.

      “Ben sadece öldüğümüzde olurum senin.”

      Hilelere aklım ermiyor benim.

      Ve öldüm ben. Ve biz yine beraberiz.

      Ayrılmaz olduk artık biz.

      Leyla’yla Mecnun çıktı bizi karşılamaya

      İkramlar hazırlayarak bizim için.

      Hayattayken bir araya getirildiğin kişi

      Gerçek aşk değil; o

      Sevgili, ona aşk kanunu yabancı

      Ve verilmemiş ona dindarlık yolu..

      Sevgiliye “arkadaş” deme

      Tutku