Cengiz Aytmatov

Şafak Sancısı


Скачать книгу

ışınları zihnini açıyor. Karşındaki kim olursa olsun, diğerlerinden üstün, bariz bir vasfı varsa onu açığa çıkarmakla insan dünya uygarlığına katkıda bulunmuş olur.

      Her şeyden evvel bu hatıratlara kendi ihtiyacımız vardı. İkinci bir önemli husus da, o büyüklerin aziz ruhlarına karşı kardeşlik, evlatlık borcumuzu ödemiş olmamız. Umarım bu anılar, onların zamanla, yağmurla, güneş altında silinmeye yüz tutmuş kabirlerine dua niyetiyle attığımız bir avuç toprak hükmünü alır.”

Cengiz AYTMATOV

      “Hiç de kolay değildir bu tartışma.

      Birlik yolu, tüm zamanlar ister güç.

      Anlamamak hiç bir zaman suç değil,

      anlamaya çalışmamak büyük suç”.

Muhtar ŞAHANOV

      Aytmatov: Çok rüya görüyorum. Ne hikmetse, gözlerimi yumdum mu rüyalar âlemine hapsoluyorum. Rüyaların ardı arkası kesilmiyor. Sabahleyin bazen sevinerek, bazen da üzülerek uyanıyorum. Bir zamanlar acı tatlı günleri paylaştığım, ufuklarda yıldız misali parlayan değerli şahsiyetlerin rüyamda gördüğüm zaman seviniyorum. Bazen, direkt yakınlığım olmasa da gıyabında çok iyi tanıdığım büyükleri görüyorum. Hayatta hiç kimseye söylemediğim sırlarımı rüyamda onlarla paylaşıyorum. Gizleyecek ne var, bu durumumdan tedirgin olup birkaç kere doktora da gittim. Uzmanlar her şeyimin normal olduğunu, korkulacak hiç bir hususun olmadığını söylediler. Ama ben daha halen uykuya dalar dalmaz kendimi çeşitli olayların, çağrışımların içinde buluyorum…

      Şahanov: Şike, ben doktor değilim, ama bence bu durumunuzla ilgili kafanızı yormanıza hiç gerek yok. Bildiğim kadarıyla bu hayal dünyanızın genişliği, belli bir şeyin tesiri altında kalmaktan kaynaklanan halet-i ruhiyenizdir.

      Buradan kendi teşhisimle biraz da gözünüzü korkutayım. Eğer rüya görmez olsanız, şu anda yakalandığınız seviyede bir yazar olmaktan çıkabilirsiniz.

      Gökyüzünden yıldızın kaymasına şahit oluyoruz ya zaman zaman. Kayan yıldızın en son saçtığı ışık, yere milyonlarca sene sonra ancak ulaşırmış. Bu dünyada yaşayan bazı insanlar da fani hayata elveda dedikten sonra o yıldızlar gibi insanların zihninde parlar, ışık verir. Çoktan aramızdan ayrılarak mekanlarını değiştiren yıldız şahsiyetlerin sizin rüyalarınıza girmesi, mana âleminin gözle görünmeyen ışınları vasıtasıyla gerçekleşiyor olabilir. Belki de olar hayattayken sonuna kadar götüremedikleri mühim işleri sizin tamamlamanızı, hayatın inişli yokuşlu yollarında kaçırdıkları bazı hayal-ideallerini sizin gerçekleştirmenizi istiyorlar. Onun için, rüyalarınıza girerek bu isteklerini iletiyor olabilirler.

      Aytmatov: Şaka yaptığını anlıyorum. Fakat senin bu şakanda gerçek payı da yok değil. “İlyada” ile “Odisse”nin yazarı Homeros hakkında Yunun düşünürü Platon (Eflatun), “Bu şair tüm Ellada’yı eğitti” demiş. Ulu şahsiyetler bütün bir ülkenin, halkın muallimleridir.

      Onların çabaları olmasaydı, kim bilir bugün bizim kaderimiz ne istikamette olurdu?

      İşte böyle büyüklerden ilk tanıdığım, Kazak halkının ulu evlatlarından, bütün dünyaca ünlü yazar Muhtar Avezov idi. O zamanlar ben, Bişkek’teki Skryabin adlı Ziraat Üniversitesinde öğrenci idim. “Manas” Destanının kavga konusu olduğu yıllar… “Manas”ın geniş kapsamlı, Kırgızların tarihini millî değerlerini, kahramanlığını içeren değerli bir eser olduğu herkes tarafından kabul ediliyordu. Buna rağmen, mesele sosyalist realizm bakımından incelenmeye başladığında, kimseden çıt ses çıkmıyordu. Sebep, o devrin ideolojisi için zenginleri kötüleyen, fakirlerin aşağı seviyeli hayatını, hatta üstün sınıf insanlara karşı başkaldırmalarını kaleme alan eserlerin lazım olmasıydı. Maalesef adı geçen destanın başkahramanı Manas, zengin Jakıp’ın tek çocuğuydu ve aynı zamanda Han (ülke yöneticisi) unvanını taşıyordu. Bazı araştırmacılar (buna Kırgızlar da, Ruslar da dahil) han kelimesinden bile ürktüler. Neticede, Manas Destanına zengin- feodal (derebeyi) devrini, hanlık idare sistemini geri getirmeyi amaçlayan, avamın görüşlerine aykırı, gerici eser” denildi. Destanı bu yönüyle ele alan makaleler medyada açıkça yayınlanmaya başladı. Bu hareketler değerli destanın trajedik kaderinin ilk basamakları idi. Tabii bu arada Manası’ı koruyup kollayan birkaç makale de basıldı. Fakat onu önemseyen kimse olmadı.

      Millî değerlerine sahip çıkmayı kutsal bir görev olarak bilenler, iki arada bir derede kalmıştı. Böyle bir dönemde SSCB İlimler Akademisi Kırgız Şubesi binasında “Manas” Destanı konusunda konferans olacağını ve destanın kaderinin bu toplantıda belirleneceğini duyduk. Hemen dersten sonra arkadaşlarımızla birlikte oraya gittik. Yanılmıyorsam, 1952 yılının sonbaharı idi. Biz geldiğimizde binaya girmek şöyle dursun, yaklaşmak bile mümkün değildi. Çok kalabalıktı. İçeride yer yoktu, dışarıda kalanlar “Manasımızdan etmesinler” dercesine yerlerinde duramıyorlardı; ortalık kaynıyordu.

      Ben de kalabalığa karıştım. Ama yerinde duramadım. Önümdekileri ite kaka konferans salonunun kapısına kadar gittim ve kapı aralığından içeriyi süzdüm. Boynumu ileriye uzattığımda en öndeki 10-15 kişilik toplantı heyeti gözüme çarptı. Tam ortada Kırgızistan Komünist Partisi Merkez Komitesi Birinci Sekreteri İshak Razzakov, onun sağ tarafında da alnı bembeyaz parlayan M. Avezov oturuyordu. Muhan ile (M. Avezov) yüz yüze görüşmesem de eserleriyle birlikte basılan resimlerini daha önce görmüştüm. Etrafını aydınlatıyor gibi görünen M. Avezov’un nurlu simasından bir süre gözlerimi ayıramadım. O, sırayla kürsüye çıkarak destanı hiç bir işe yaramayan, lüzumsuz olarak tanımlayanların konuşmalarını dikkatle dinliyor, ara sıra önündeki kağıda bir şeyler karalıyordu.

      – “Manas, partimizin bugünkü siyasetine tamamen ters düşen eser… Daha doğrusu, Pan-Türkizmin kalıntısı”, diyen tebliğcilerden biri A. Borovkov da destanı baştan sona kötülerken, salondakiler kıpırdanıyorlardı. Her ne kadar konuşulanların doğru olmadığını bilseler de, toplananlar, itirazlarını açıkça belirtmekten acizdiler. Kapı arkasından ikide bir kızgın sesler duyuluyordu. Toplananların “Manas” her halde tamamen elimizden gitti, diye kara kara düşünmeye başladığı bir anda kürsüye yavaş adımlarla M. Avezov çıktı;

      – “Manas zenginleri, üst sınıf insanları öven mısraları içerebilir. Fakat bu eser, bütün bir halkın millî değerlerinin, kahramanlığının, manevi zenginliği ile derin kültürünün saf şiir diliyle ezbere söylenerek nesilden nesle aktarıla gelen muhterem bir tarihi değil mi? Bunu böyle kabul ediyorsak, Kırgız halkının hayatından ‘Manası’ uzaklaştırmakla, bu milletin dilini kökünden kesmiş olmayacak mıyız? Toplum olarak, vur diyeni öldür anlayan bu tür abartıcılıktan ne zaman kurtulacağız?” deyip biraz durakladı. Sonra az önce konuşma yapan Borovkov’a yüzünü çevirdi O da ne yapacağını şaşırmış, boynu bükülmüş bir vaziyette aşağı eğilmişti.

      Muhan’ın geniş görüşlülüğü, eski ve yeni dünya edebiyatı tarihini çok iyi bilmesi, tam delil ve geniş felsefeye dayanan belagatlı konuşması, Kırgız milletinin manevi değerlerine karşı büyük saygısı ve aşırı güveni salonda yepyeni bir havanın oluşmasını sağladı. Gerçeği söylemek gerekirse, “Manas” Destanının “kara listenin” haricinde kalması M. Avezov’un yukarıdaki tarihî konuşması sayesinde oldu. Onun, gönüllere hitap eden savunma mahiyetindeki konuşmasını dikkatle dinleyen İshak Razzakov da memnuniyetini kafasını sallamakla belirtiyordu. “Manas’ın” paha biçilmez değerde olduğunu bilmesine rağmen sert siyasetin çemberinden çıkamadığı, onun her halinden belliydi. Meşhur destanı açıkça savunduğu