Cengiz Aytmatov

Şafak Sancısı


Скачать книгу

daha tamamen toplanmadığı da acı bir gerçektir.

      Şahanov: Jırcılar arasında, akıncı hükmünde olanı Sayakbay Karalayev olduğunu belirtmiştik. Cumhurbaşkanı Askar Akayev’in “Kırgızların Mikelanjelosu” dediği T. Sadıkov’a, Cumhurbaşkanımız Nursultan Nazarbayev adına “Parasat Nişanı” takdim etmiştim. Asya’da ve ülkelerde de otoriter olan heykeltıraş Turğınbay Sadıkov, Sayakbay heykelini nasıl yaptığını bana şöyle anlatmıştı:

      Manas’ın dev heykelinin iki yanına, onu destan diliyle hayat-dar eden sanatkarların heykellerini yapayım dedim. Proje gereği, 1970’lerde Mohikan’ların sonuncusu sayılan Sayakbay aksakalla çok görüştüm. “Taştan insan çıkarmak” hiç de kolay değil, hele yapacağınız heykelin Sayakbay jırcınınki olduğunu düşünün. Sayakbay aksakal ile bahçeyi gezdim. Evinde oturdum, sohbet ettim. Onun taşı dile getirecek bir ânını yakalamak epey yoruldum.

      Normal hayatta orta boylu, uysal görünümlü, pek sessiz bir adamdı. Sayakbay Aksakal. Onu bu suretle heykele geçirmenin hiç bir manası yoktu. Doğrusu ne yapacağımı şaşırdım.

      Sayakbay Ağa, “Manastan bir parça söyler misiniz?” dedim zorda kalınca.

      Kudrete bak, Manasçı gözümün önünde değişiverdi. Az önceki uysal görünümden eser kalmadı. Jırlamaya başladı, söyledikçe coştu, coştukça bakışlarında sanki şimşekler çakıyor, omuzlarını silkerek, iki eliyle değişik hareketler yapıyordu. Manas’ın Konırbay ile savaşını jırlarken o kadar hızlı hareketler yaptı ki, adeta fırtına kopmuş da, hortuma yakalanmış gibi hissettim kendimi. Manasçının yüzüne baktığımda onun bu dünyadan sıyrıldığını, destan kahramanlarıyla bütünleştiğini farkettim. Önümde oturanı jırcı olarak değil de kâh Bakay ihtiyar, kâh Sırğak ile Almambet ve daha sonra Şuak ile Er Kökşe olarak görüyordum. Jırın akışına göre, Sayakbay aksakal farkında olmadan göz yaşlarını döküyor, sırıl sıklam terliyordu. Gökte aradığımı yerde bulmuştum. Hemen heykelin taslağını çizdim. Sevincime diyecek yoktu.

      Kırgız’ın dağları ile bozkırını bağrına basmak istercesine kucağını açarak iki kolunu havaya kaldıran Sayakbay’ın ilhamlı ânının taş sureti, Bişkek’teki Toktağul Satılganov Devlet Filarmoni binası önünde meşhur destanın ölümsüzlüğünü haykırırcasına dikilmiş.

      Evet, Şike, Kazak ve Kırgızlar’dan çıkan dehalar saymakla bitmez. Şifahi edebiyatımızın meşhur temsilcilerinden Jambıl Jabayev onlardan biri. Kırgızlar ile Kazaklar’ın ortak şairi olarak bilinen Jambıl, hayatının son dokuz yılında Kazaklarda daha önce hiç görülmedik bir itibar kazanarak “20. Yüzyılın Homeros’u” adını almıştı.

      Aytmatov: Haklısın. Jambıl Halk arasındaki yeri itibarı ile de, yaşadığı devrin kültürel ortamında da eşine ender rastlanan insanlardandı.

      Şahanov: 1938 yılında, Gürcülerin büyük şairlerinden Şota Rustaveli’nin Kaplan Postuna Bürünen Bahadür Destanının 750. yıldönümü kutlanıyor. Programda Kazakistan’ı Jambıl idaresindeki edebiyatçı ve sanatçılardan oluşan bir heyet temsil ediyor. Jambıl’ın yanında ünlü şair ve bestekâr, kendinden birkaç yaş küçük olduğu için kardeşi gibi gördüğü Kenen Azirbayev de bulunuyor. O seferde, 92 yaşındaki Jambıl, güzel bir Gürcü kızını görür görmez ona aşık oluyor. Gönül ferman dinler mi hiç? Kaşlarını oynatarak salına salına yürüyen genç kızın cazibesine kapılan ihtiyarın içi kan ağlıyor.

      Aytmatov: Hay Allah desene!

      Şahanov: Bir şiirimde bu olayı konu almıştım. Müsadenizle okuyayım:

      Gençliği mi umman gönlün,

      Yoksa hayal tomurcuk.

      Yüz yaşayan şair Jambıl,

      Şu kudrete bakınız,

      Gürcistan’a gittiğinde

      Bir güzele kapılmış.

      İşte budur, tam manada yiğitlik.

      Zaman örsü ihtiyara boyun eğdirememiş.

      “Ne muhteşem metanet bu,” diye bir Rus şairi

      göz yaşlarını silmiş.

      Yaşlılar var hayalleri küheylan,

      Bozkırları kucağına sığdıran,

      Güzellikten hisse almayı unutan,

      Yok olmaya mahkum olur an be an.

      Yer yüzünde rüzgar silen iz de çok;

      İradesiz, her daim olmuş talan.

      Otuz yaşta nine olan kız da çok;

      Gençler de çok otuz beşte yaşlanan.

      Genç kim,

      İhtiyar kim,

      Zaman bunun sarrafı.

      Gençler artsın ufku geniş, kararlı.

      Yaşlılık, gücün eksilmesi,

      metanetsiz erkekler;

      Her zaman da toplum için zararlı.

      Mesutsun sen, her seherde gözünü

      Güzelliğe doyurmaktan kaçmazsan.

      Yaşlılıkla kandırma sen kendini

      İhtiyarlık yaşla ölçülmez hiç bir an.

      Mutlu odur her seherde gözünü

      Güzelliğe doyuran ve kanmayan.

      Aytmatov: Güzel yaşlanmanın da maharet istediğini, yani yaşın ilerlemesine rağmen genç ve dinç kalmanın mümkün olduğunu sözde de, özde de ispatlayan büyüklerimizdendir Jambıl Jabayev. Tabii yukarıdaki romantik vakayı efsane olarak değerlendirmek doğru olur. Olay, keskin ve geniş bir hayalin sonucudur. Şifahi şairliğin asıl özelliği de burada.

      Başımızdan geçen totaliter sistem devrinde, halk arasından çıkan kaynak su misali yüce kabiliyetlerden, Kömünist Parti siyasetinin propagandacıları olarak istifade edildi. Okuma yazma bilmediğinden dolayı Jaken’e (Jambıl’a) de özel katip tayin edildi. Hatta şiirlerin konuları bile yukarıdan seçilip gelmiyor muydu?

      Şahanov: Jambıl hakkındaki dedikodular günümüze kadar süregelmiştir. Bazıları, onda göze çarpacak kadar şairlik yeteneğinin olmadığını, kimileri ise özel bir şahsa tapmayı yeğleyen basit bir manzumeci olduğunu dile getiriyorlar. Fakat hakikat şudur ki, o yıllarda yazılı edebiyatın temsilcilerinden birkaç kişi hariç hepsi Lenin ile Stalin’i övmekteydiler ve onların büyüklüğünü sanat diliyle methetmekte adeta yarışıyorlardı. Zamanın şartları böyle yapmayı gerektiriyordu. Bir de halk, önder bildiği şahıslara öyle güveniyordu ki… Herhangi bir değerlendirmeyi yaparken o olayın geçtiği zamanın şartlarını göz önünde bulundurarak ele almalıyız. Yoksa bir şahsı veya olayı bulunduğu ortamdan ve devirden sıyırarak bugünkü şartlara sokarsak, tek taraflı değerlendirmiş ve böylelikle büyük bir adaletsizlik yapmış oluruz.

      Aytmatov: Son derece haklısın…

      Şahanov: Jaken (Jambıl), Kırgızların nice güçlü şairleri ile, ozanları ve küyşileri [(Küy: Kazak ve Kırgızlara has, sözü olmayan, sadece besteden ibaret olup millî çalgılarla çalınan bir müzik türü. Küy sanatı Kazaklarda çok gelişmiştir. Dilinden anlayana her bir küy büyük bir hayat dersi verir. Küyü besteleyen ve çalanlara da küyşi denir. (Ç.N.)] ile samimi dostluklar kurmuş. Temeli dostluğa ve kardeşliğe dayanan sanatkarlar, iki halkı da sanat eserleri ile desteklemişler. Yüksek kabiliyetli insanların kendi ortamını aşan