Avelbek Koniratbayev

Kazak Folklorunun Tarihi


Скачать книгу

soy oluşumunun zor döneminde olgunlaşma zirvesine ulaşmıştır.

      Birçok Türk dilli halklar gibi eskiden Kazak halkının temel mesleğinin hayvan ekonomisine dayalı olduğunu belirtirsek, onun folklorundaki yaşamı ile anlayışı, bütün gelenek ve görenekleri göçebe baktaşı yaşantısına uygun olarak oluşmuştur diyebiliriz.

      Eski zamanlarda Orta Asya, Altay ile Kazakistan topraklarında yerleşmiş olan Türk halkları güneşe, ateşe, tabiatın çeşitli olaylarına tapmış olmalarından dolayı, Kazak folklorunda animistik, büyücülük ile totem inancının görünmesi doğaldır. O zamanlarda şamanlık inancının da açık şekilde görüldüğü tespit edilmiştir. Çokan’a göre kökeni “göçmenlerin yaşam tarzıyla ile doğrudan ilişkilidir” (Velihanov, 1985: 171). Moğollar ilk nişancıları “şaman” diye adlandırmışlardır. Şamanizm, göçebe Türk halkların arasında önemli bir yer almıştır. Kazakların masal ve destanlarında bazen ölü ruh, bazen diri ruha tapmak, bazen de “kut” olarak kabul edilen (beyazı dökmemek, yedi hazine, vb.) eşyalara ihtiram göstermek gibi Şamanizm motiflerine rastlanır.

      Kazak efsanelerinde mutluluğun kaynağı emektir. Bundan dolayı eski Kazaklar her çeşit malın kendi sahibi olduğuna inanmışlar ve Şopan Ata, Kambar Ata, Oysıl Kara, Zeñgi Baba hakkında efsaneleri ortaya çıkarmışlar. Kazak masalları ile destan şiirlerine konu olarak çok eskiden giren bu inançlar, bizlere halk şuurunun başlangıç dönemlerini hatırlatır. Hayatın, toplumun ve düşünce dünyasının her zaman gelişme içinde olduğunu söylüyorsak, halkın bu inançlar aracılığıyla yaşam çabalarını desteklediğini de söyleyebiliriz. Halkın hayatla ilgili çabaları çeşitli tabiat olaylarına, vahşi hayvanlara ve daha yakın dönemin insanını sömürülmesine karşı yaptığı mücadelesinde güçlendirmiştir. Halk, bu tür olaylara karşı kendi şiir yaratma yeteneğini kullanmıştır. Halk için onun kuvveti oldukça tesirli olmuştur. Yılan ile büyü yapmak, güneşi yavaşlatmak, müsbet ve menfi inanç olan dua ve beddua, sadece bir hastalık için değil, yere ve göğe de etki etmenin çaresi olacaktır diye düşünülmüştür.

      Akademik A. Marğulan “Halk Destanlarının Oluşmasındaki Motifler” adlı makalesinde Kazak destanı ile masallarda rastlanan çeşitli kavramları açıklamıştır (Marğulan, 1939: 23-24). Örneğin, eski zamanlarda halk kendisine düşman olanlarla mücadele etmek için yılan, kurt kültünü ortaya çıkarmış; Börikus, kökpar kavramı ve oyunları oradan çıkmıştır. Jeztırnak, kurt, yılan, kötü niyetli yaratıkların hangisi olursa olsun, Kazak folklorunda insana karşı düşmanca davranan güçlerin hepsi sevimsiz tiplerdir. Bunların hepsini belirli bir tip halinde göstermek dönemine has bir durum ve seviye olmuştur.

      Kazak destanlarında İslam etkisi pek görünmemiştir. İslam etkisi genellikle üst tabakaya ait kişilerce söylenen destanlarda rastlanmaktadır. Fakat “Allah”, “Peygamber”, “Evliya’ya at verip, Horasan’a koyun adayıp” şeklindeki ifadeler dini konularla bağlantılıdır. Ona biz destana özgü eklemeler, farklı sosyal seviyelerin söyleyicileri tarafından eklenmiş dini görüşler diyoruz. Bunun gibi eklemeler Kazak folklorunda önemli bir yer tutmaktadır. İlginç olan, Doğu kültüründen benimsenen dev, peri, şeytan, hoca-molla tiplerinin hemen hepsi Kazak folklorunda sadece sevimsiz kişiler olarak verilmesidir.

      Sonraki zamanlara ait masalların ve destan şiirlerinin konuları hayata sıkı bağlanmış olup ülkenin ve halkın meselelerine değinmek olmuştur. Onun başlıca konusu, sosyal eşitsizlik, geleneklerin uyumsuzluğu, halkın savunulması, sevgi özgürlüğü, tarihî olayları değerlendirme, toplumun ve ülkenin durumunu iyileştirmek olmuştur.

      Karl Marx, Yunan destanıyla ilgili bir yazısında “İlyada”, “Odesa” gibi destanların baskı makinası döneminde ortaya çıkması oldukça imkansız olduğunu söylediği gibi (Marx ve Engels, 1958: 736-738), Kazaklarda da kahramanlık destanlarının Kırgızların yaklaşık 400 bin satırlı “Manas” destanına benzer bir stilde ortaya çıkması şart değildir. Çünkü Türkçe konuşan Kazak ve Kırgızların destanları kopuz veya dombrayla irticalen söyleme sanatı vasıtasıyla gelişip, kalıplaşmıştır. Bu destanlar, Sovyet devrinde yenilenmiş ve yeni bir kavram çerçevesinde gelişmektedir. Ona bugünkü halk şairlerinin destanları, Jambıl, Nurpeyis, Kenen’in şiirleri, yeni akımlı aytıs şiirleri kanıt olmuştur.

      Sovyet folkloru, sadece Orta Asya’ya yerleşmiş olan göçebe halklarda değil, Sovyet Birliği içinde olan diğer cumhuriyetlerin yaşamında da vardır. Çünkü günümüzde halk sanatı ile entelektüel kabiliyetinin gelişmesine özel imkânlar verilmiştir. Bundan dolayı yazma ile sözlü edebiyat bizde birleşmiştir.

      Folklor eserleri daha çok sözlü edebiyat ile bağlantılı olup, yazılı edebiyata öncülük etmiştir. “Deniz pınardan başlar” denildiği gibi, estetik sözün ilk örneği de folklordur. Sözlü edebiyat, ondan sonra yazılı edebiyat oluştuğunda, onun birçok konuları folklordan alınmıştır. Bu gelenek bugünkü edebiyat içerisinde de vardır. Örneğin, M. Avezov’un “Kara Kıpşak Koblandı”, “Kalkaman-Mamır”, “Ayman-Şolpan”, “Enlik-Kebek”, F. Müsirepov’un “Kozı Körpeş-Bayan Sulu” gibi piyeslerin konusu ile tipleri folklorun içinden alınmıştır. Bu duruma, folklor ile edebiyat arasındaki doğal bağlantı diyoruz. Yazılı edebiyat gibi sözlü edebiyatta da yaşam gerçekliğinin izleri bulunmaktadır. Folklor, tarihî olaylar üzerinden tasavvur etmek, canlandırmak gibi vasıtalarla yapılan edebî söz zenginliğinin önemli bir alanı, bilimsel, eğitimsel yönü güçlü, kültürel bir mirasıdır.

      FOLKLOR TARİHİ HAKKINDA

      Folklor, halk bilgeliğin ortaya koyduğu bir söz sanatıysa, onun tabiatını ve tarihini inceleyen bilim alanına “folkloristik” diyoruz. Folklor eserlerinin ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı, konusu gerçek hayattan mı yoksa insanın bilincindeki çeşitli kavramlardan alınmış olduğu, yaşam gerçekliğini ne şekilde gösterdiği, onun tarihî, yapılma yöntemleri ile estetik özelliklerinin hangi derecede olduğunu, folklor ile edebiyat arasındaki bağlılık ve farklılık ilişkilerini ve yaratıcılarının kim olduğunu inceleyen bir sahadır.

      19. yüzyılın başında Hegel’in idealist felsefesi doğmuştur. Toplumun ve medeniyetin tarihî sözkonusu olduğunda Hegel, büyük ekonomik evrimleri ve onların değişme kanunlarını ve üst sınıf sayesinde oluşan kültürü dikkate almadan edebiyatı toplumun ekonomik temelinden farklı tutmuştur. Böylece Hegel, kültürel gelişme kendi içinde bir rekabette olur ama her zaman güçlü dil, güçlü medeniyet üstün gelir; o medeniyetin içinde önceden doğmuş, kendi yerini korumuş ve geleceği olan bir alan, yani German (Ariy) halklarının kültürü ve dilidir düşüncesini savunmuştur. F. Engels ise bu görüşü mistisizme, dindarlığa ve feodal bir yapıya uygun olduğunu söyleyerek eleştirmiştir (Osnovı… 1982: 33).

      Hegel’in yukarıda verdiğimiz bu düşüncelerini o devrin bilim adamları kabul etmişlerdir. Örneğin, 19. yüzyılın başında Avrupa biliminde bütün dillerin ortak bir ecdattan türediğini savunan bir akım ortaya çıkmıştır. Ona “Ata dil” teorisi deriz. Alman folklorcuları Grim kardeşler ile İngiliz bilim adamı M. Müller9 ise başlangıçta tüm dünyanın folklor konuları mitlerden türediği, onların temelinde Germen halklarının mitleri olduğu, bu konuların daha sonra başka halkların masal destanlarında yaşamaya devam etmiş olduğu görüşünü savunmuşlardır. Örneğin, M. Müller ilk konuların ay, güneş, yıldız, bulut, yıldırım, gökyüzü hakkındaki mitlerden çıktığını söylemiş olsa, onun öğrencisi V. Mangardt araştrıdığı yer mitlerinde yer, su, orman, dağ, Alman tanrıları hakkındaki mitolojiyi sözlü edebiyatın bir teması olarak tanımlamıştır. Bu görüşü 19. yüzyılda Busleyev ile Afanasyev adlı Rus araştırmacıları kabul etmişlerdir. “Mitoloji Okulu”