Avelbek Koniratbayev

Kazak Folklorunun Tarihi


Скачать книгу

içinde yaşayanlar ise köklerini tanınmış tanrılara, mesela Zeus’a dayandırır.” (Marx ve Engels: 1981: 304), diye yazar. Mitolojik düşünce eski Yunanlar için tabiat sırrını çözmek için bir kural olmuştur. Onların felsefesi üç yüzden fazla mit yarattıysa, bu “tanrıların” hepsi mükemmel, insana karşı hep dostça davranmamışlardır. Örneğin Zeus, insanlara ateş getiren Prometey’i dağa çiviliyerek öldürür. Yunan tanrıları birçok durumda insana bağlı durumdalar. Apollon, insanoğlu kızı Defne’ye âşık olur. Bir insanoğlu olarak kendisini “tanrılarla” eşleştiren antropolojik mitler de çoktur.

      Bize ulaşan Kazak folklor eserlerinde mitolojik unsurlar bahsedilecek kadar çok değildir. Onlar daha çok evvelki zamanlarda doğmuştur ve sihirli masallarda görülür. Kazak halkının millî felsefesinden doğan Cadı, Jeztırnak, Karakulak gibi olumsuz tipler bazen insan, bazen de hayvan şeklinde karşımıza çıkar. İnsan görünüşündeki Jelayak, Tavsoğar, Költavısar gibi mitolojik tipler emek sayesinde ortaya çıkmıştır. Bunlar insanın dostu ve yardımcısıdır. Fakat İslam diniyle beraber gelen cin, dev, peri gibi tipler bunlardan farklıdır. Böylece halk, gerçek hayatta olan insanların karakterleri, sosyal eşitsizlik ve dini kavramlarla alay etmektedir. Örneğin Aldar Köse hakkındaki hikâyeler, eski görüşlerle gülüşerek vedalaşmanın güzel örneğidir.

      Kazak folkloru, bunun gibi İslam dininin dogmaları ile mücadele ederek gelişmiştir. Bir zamanlar mollalar, “Kozı Körpeş Bayan Sulu” destanında puta tapmanın belirtileri bulunduğuna, Bayan’ın kendini öldürmeye çalışması şeriata aykırı olduğuna işaret ederek destanların söylenmesine karşı çıkmışlardır. Bu mesele hakkında Çokan şöyle demektedir: “Bizim dindarlarımız eski Rus dindarları gibi halkı kendi geleneklerinden uzaklaştırıyor. Kendimize ait rivayet, destan, yasa ve hâkim törelerini “kaba keçe yazıları” diye alay ederek bizim puta tapmakla ilgili inançlarımız, oyunlarımız ve düğün geleneklerimiz için şeytan işi olmaktan başka şey olmadığını söylüyorlar. Tatar mollalarıyla Orta Asyalı işanların yeni dini vaazcıları yüzünden bizim halkımızın Müslümanlık duyguları artıyor” (Velihanov, 1985: 197). Kazak folkloru uzun süre çift inanç kıskacında yaşamını sürdürmüştür.

      Kazak halkının göçebe hayatı etkisiyle meydana gelen mitolojik tipler, halkın kendi anlayışına yakındır. Geleceği gören ayna, uçan halı, Jel Ayak adlı çöl yürüğü gibi tiplerde geleceği görme özelliği vardır. Bunların hepsi insanların hayal edebilme gücünden doğmuştur. Fakat folkloru bilimsel yönden araştırmak, eski kavramları ve eski törenleri ideal etmek değil, Kazak halkının tarihini incelemek, felsefesinin nasıl doğup geliştiğini ve bugünkü ilerleyişine, uygar hayata nasıl ulaştığını tarihî materyallerin yardımıyla öğrenebilmek demektir. Biz, Kazak folklorunun kendine has tarihini ve gerçeklik tabiatını araştırarak içindeki farklı alıntı ve dinî kavramlardan oluşan zıtlıklara eleştiri gözüyle bakarak folklordaki konuları bilimsel bir esasa oturtarak inceleriz.

      Avrupa’da kapitalizmin geliştiği 19. yüzyılın ortasında Asya ve Afrika ülkelerinin sömürmesi de sonuna yaklaştı. Onların dili, dinî, tarihî ile kültürünü araştırma işlerine başlandı. Bilimde gerçekçilik unsuru doğdu. Rusya’da göçebe Türk ve Moğol kavimlerinin eski dönem şiirlerini inceleyen Doğu bilimciler ayrı bir akım halinde gelişmeye başladılar. Bu devirde Hintli Pançatandra, Kalila ile Dimna gibi destanları inceleyen Alman folklorcu Benfey, folklor eserlerinde kullanılan kökü bir ata dilin herhangi mitolojik ortaklıktan kaynaklanmayıp tarihî ve kültürel ilişkiler sayesinde ortaya çıktığı görüşünü savunur. Âlime göre ilk destan konuları önce Hindistan’da doğmuşlar, daha sonra tüm Doğu’ya, yani Makedonyalı Aleksander, Helinistik devri, 19. yüzyıl Haçlı seferleri döneminde İspanya’daki Araplara, Yunanlılar vasıtasıyla İtalya’ya, Orta Asya ve Babil vasıtasıyla Balkanlara kadar ulaşmıştır. Bu görüşü Rusya’da ilk olarak Pıpin, 1868’de Stasov desteklerler. Stasov’a göre Rus kahramanlık destanlarındaki konular Doğu’dan benimsenmiştir. Bu görüşe Islav Milliyetçileri (Slavyanofil)10 sert bir şekilde karşı olmuşlardır. Kazakistan, Sibirya, Altay folkloru ile etnografyası araştırmacısı G.N. Potanin ise sadece Rus değil, bütün Batı Avrupa’nın destan konularının Türk ve Moğol destanlarından benimsendiğini ileri sürmüştür (Potanin’den akt. Konıratbayev 1991). Yani bu görüşe göre herhangi masal veya destan bir halk içinden çıkarak gittikçe başka halklar arasında da dağılır. Biz bu yönteme, “konuların göçü” teorisi deriz. Mitoloji teorisine nazaran bu görüş çok daha ikna edicidir. Bu yüzden teorinin destekçileri daha çoktur. Oysa İlyada, Odesa, Kalevala gibi dünyaca tanınmış destanların konusu sadece Hint veya Türk-Moğol destanların çerçevesinde doğduğu iddiasında gerçeklik payı çok azdır. 19. yüzyılın ikinci yarısında İngiliz ȃlimi E. Taylor’un “İlkel Kültür”11 adlı çalışması yayımlandığında bu görüşün teori bakımından zayıf kaldığı açık oldu. Taylor, destandaki konu benzerliklerin mitolojiyle açıklanması doğru olmadığını ifade eder. Çünkü herhangi bir konu halkın kendisinden çıkar, folklor konuları ile türlerindeki benzerlik o halkın gelenekleri ve çeşitli inançların aynı gelişme aşamasından geçtiğinin işaretidir. Bilimde buna antropologizm veya etnografizm deriz ve folklorun özüne en çok yaklaşan bir görüşün olduğunu söyleyebiliriz. Taylor’un bu çalışması etnografya biliminin gelişmesine vasıta olmuştur ve günümüze kadar ilmi değerini kaybetmemiştir.

      Taylor’dan önce “göç teorisine” karşı “Psikoanalitik Halkbilimi Okulu” olarak adlandırılan akımın ortya çıktığı gerçektir. Bu görüşü savunan Alman ȃlimi W. Vundt’a göre şiirler insanın rüyasında, belki de onu farklı bir halüsinasyonları gördüğü durumunda (dine inandığı zaman) doğarlar. Bu tam olarak bir dindarlık ve idealizmdir.

      19. ve 20. yüzyıl arasında Rus folkloristiğinde “Tarihi Halkbilimi Okulu” kavramı ortaya çıkar. Esas kurucusu V. F. Miller, Rus destanlarının tamamen tarihî olayları yansıttığını söylemiştir (Miller, t.y.: 1-3). Ona göre Rus destanının baş kahramanları knyazlerle çarlar olduysa, söyleyicileri saraydaki ordu askerleri (drujina) olmuştur. Üst tabakanın söylediği bu destanlar daha sonra köylüler arasında dağılarak estetik dilini ve düzenini kaybettiler. Alman folklorisitiğinde G. Hauman bu görüşü farklı yorumlar. Oysa Miller’in öğrencisi Daçkeyeviç, Rus destanının Kiyev ordu komutanların anlatımından benimsendiğini söylediyse, araştırmacı Keltuyala sadece kahramanlık destanlarının değil bütün Rus folklorunun orta çağ feodal ile asilzadelerin içinden çıktığını ileri sürmüştür. Böylece “Tarihi Halkbilimi Okulunun” temsilcileri folkloristikte tarihî ve sosyal konuyu tersine kavrayıp, onun halkçı özelliğine karşı çıktılar. Burjuvazi sınıfın sosyolojisi esasında kurulan bu görüşe zamanında M. Gorki karşı olmuştu. Göç görüşü, etnografizm, tarihi okul gibi akımlar çalışma sırasında pozitivizmin birer ifadesi oldular. Bu yöntemlerin, özellikle de göç ve etnografizm teorisinin faydalı yönlerini geliştiren tanınmış Rus ȃlimi A. N. Veselovskiy oldu (Veselovski’den akt. Konıratbayev 1872). O, masalların ve destanların konu bakımdan benzer yönlerini karşılaştırarak konuları folklor temasına göre değil, şekline göre inceler. Böylece burjuvazi folkloristiğin bazı faydalı yönlerinin olduğunu kabul etsek de bu akım sözlü edebiyatın temasını, gerçekçiliği ile halkçı özelliğini doğru açıklayamamıştır.

      MARKSİST-LENİNİST DÜŞÜNCE IŞIĞINDA FOLKLOR

      Folklorun doğası ve tarihinin materyalist felsefe açısından ele alınarak araştırılması K. Marks, F. Engels, V. İ. Lenin çalışmalarından başlar. Lenin’e göre toplumsal şuur hayat şartlarına göre ortaya çıkar; edebiyat ise