Arslan Koyçiyev

Bedel Geçidindeki Lanet


Скачать книгу

deyiverdi Kambar.

      –Hangi Kırgızların? diye sordu Komiser kızgın gözlerle.

      –Komiser Bey komşumuz Sayak Boyu ile Bugu Boyu’nun toprakları geniştir.

      Kambar Boluş Sayak ile Bugu’nun otlağını tepeden gösteriyormuşçasına işaret parmağıyla ön tarafını gösterip başıyla dışarıya doğru işaret etti.

      –Kambar Bey diğer Kırgızların topraklarında da köy kurulacak. Şimdi burada söz konusu Kudayan Boyu’nun yaşadığı topraklar. Bu benim emrim değildir. Göç idaresinin amirine verilen, Çar’ın emiridir. Bizim sadece bu emri yerine getirmemiz gerekmektedir.

      –Komiser Bey! Betegelüü Çongtaş köye uygun muymuş? Dağın eteği değil mi?…

      –En uygunu!

      Kambar Boluş “Belki şöyle dersem vazgeçer” düşüncesiyle:

      –Komiser Bey! Ben Çar’a iyi niyetimle hizmet eden birisiyim. Ama söylemem gerekiyor ki, halk arasında karşı çıkanlar var.

      –Kimlermiş onlar? Söyleyin bize, Rus yasalarına boyun eğmeyenler kimmiş? Haddini bilmeyenlere cezasını veriniz!

      –Halkın bu durumdan memnun olmadığını hatırlatayım demiştim.

      Boluş, samagondan yudumlayan Komiser’in, sinirlendiğini hissetti. “Sen” diye konuşmaya başladı.

      –Rus devletinin kurallarına karşı gelen halkın yerinin cezaevi olacağını biliyorsun. Sen ahmakların avukatı mısın?

      Tercüman, Komiser’in iki cümlesine iki cümle daha ekleyip “avukatın” kim olduğunu zar zor anlattı Boluş’a.

      Kambar ne yapacağını bilemeden birkaç dakika susup başını öne eğerek oturdu. Ter bastı. “Avukatı” haydutları savunan birisi olarak anlamıştı. “Haydutlara mı katıldın?” demek istedi galiba. Kafası karışmıştı. Halkın şikâyetlerini şimdi kime söyleyecekti? Komiser ise tam tersine, toprak talebi ile halkına söyle diyor. O bu şikâyeti duymayacak ki? Beyaz Çar’ın adaletli olduğunu söylüyorlar, emir veren o Çar’ı kim görmüş ki? Halkının isteğiyle önceden dilekçe yazıp göndermiş, o dilekçe Almatı’daki Komiser’in ofisinde kalmıştı. Neredeyse bu sebepten boluşluktan atılıp ceza alacaktı.

      Komiser karşı çıkanların, isimlerinin zamanında söylenmesi gerektiğini bir kere daha hatırlattı.

      –Halkı karıştıranlar kimlermiş?

      Kambar, halkın şikâyetine uyarak “Neden galeyana geldim?” diye çok pişman olmuştu. Şu tercüman da çok oluyordu. Komiser bir söylese, o iki defa tekrarlıyor, sanki o da sorguluyormuş gibi… Hangisine yetişecekti?

      Komiser’in bu sorgulamasının bir nedeni vardı. Kırgızların boluşları, köy muhtarları, yönetimin köylerde dolaşan memurları, halkın durumunu gözetleyen ajanlar en ufak haraketi not edip, Kırgızların arasında huzursuzluk var mı diye gizlice bildirmeye başlamıştı. Bazı Kırgız boylarının bu göçlerden rahatsız olup, ayak dirediklerine dair haberler artmıştı.

      –Açıktan açığa karşı çıkan yok ama otlağın azaldığından şikâyet edenler oldukça fazla diyerek kurtulabildi Kambar Boluş.

      –Biliyoruz, hmm… Betegelüü Çongtaş’ta toprak belirlemek için Verniy’den Yuvaşkeeviç adlı amir ve onunla birlikte Tutintsev bölgesinden yüz asker gelecek. On beş gün orada kalacaklar, dedi Komiser.

      “Yüz asker beraber gelecek” diye duyunca Kambar Boluş içinden “Aman!” deyiverdi. Önceden toprakları, asker getirmeden belirlerdi.

      Geçmişte Akbeket’in karşısına yer ölçmeye giden memurları, Kırgızların toplanarak kovaladığı olaydan Kambar Boluş habersizdi. Bu sebepten Komiser’in Almatı’dan asker çağırmasına bir anlam veremedi.

      Kambar Boluş, öyleyse ben bu emri halka ileteyim de hazırlayayım. Yüce konukları güzelce karşılayalım, diyerek harekete geçti. Kahkaha atan Komiser, Boluş’un sırtını sıvazlayıp, ondan memnuniyetini bildirerek uğurladı.

      Kambar Boluş’u düşündüren olay buydu. Boluş ne kadar belli etmemeye çalışsa da, asık suratından durumunu fark eden yiğit:

      –Amir nasıl karşıladı, diye konuşturmaya çalıştı.

      –Köy kurmak için Betegelüü Çongtaş’ı istedi! dedi lafı dolaştırmadan Kambar Boluş. Onu içinde daha fazla saklayamadı.

      –Ne! Betegelüü Çongtaşı mı? dedi. Peşinden gelenlerin gözleri fal taşı gibi açıldı. Suratları düştü. Aralarında mırıldanıp, memnuniyetsizliklerini gösterdiler.

      –Kambar Boluş heybetini bozmadan sessizce atını sürüyordu. O “Amire gidip de Boluş’umuz Betegelüü Çongtaşı vermiş.” şeklindeki dedikodunun şimşek hızıyla halk arasına yayılacağını biliyordu. Ama ondan da korkmuyordu. “Bu kadar baskı varken, amirin yer ölçümü için gönderdiklerini nasıl durduracağım?” diye düşünüyordu.

      –Rus durduracak bu işi! dedi Kambar aniden.

      –Efendim! Nasıl? dedi Kırgızlar.

      Kendi aralarında konuşmalarını kesip Boluş’a dikkat kesildiler.

      –Zamanı gelince söyleyeceğim! dedi Boluş. Bu şekilde halkını yatıştırmayı düşündü.

      Bu kadar karışık düşünceler arasında, çevirmeni hakkında düşünmeye nasıl başladığını anlayamadı. Mukay okuyup Rus eğitimi alırsa az önceki tercüman gibi olacak diye içinden geçirdi. Tercümanın, Çüylü köy ağalarından birinin oğlu olduğunu duymuştu, galiba ismi Abdukerim’di. Yoksa karıştırıyor muydu? Bir defasında “Hangi boydansın?” diye sorduğumda “Solto Boyu’ndanım.” diye cevap vermişti. Tercüman değil mi… Rusların ve Kırgızların düşüncesini okuyormuş sözlerini söylüyordu. Komiser’in dilinde konuşuyor, onun dediğini ikiletmeyen Kırgızlar, gözünün içine bakıyordu. Komiser’den de eksiği yoktu. Kambar gibi birçok boluşa, köy muhtarlarına üstten bakıyordu. Başkaları gibi seçimle gelip, hiç zahmet çekmiyordu. Kambar ona hayrandı, her defasında gördüğünde ona tekrar hayran kalıyordu. İmrenen sadece Kambar değildi, Komiser’in önüne gelen tüm köy muhtarları ve boluşların başlarını sallayıp, onun söylediklerini yaptıkları çok defa duyulmuştu. Boluş, “Mukay’ım o tercüman gibi olsa, oğlumun Komiser’in yanında gezen tercüman olduğunu görsem…” diye hayal ederek köyüne ulaştı.

      Köye geldiğinde “Narboto’nun yönettiği yiğitlerin Tekes’in karşısındaki Kalmuk’un at sürüsünü sürüp getirmeye gittiklerini, bu yetmiyormuş gibi oğlu Mukay’ın da onlarla gittiğini” duydu. “Yüce Çar’ın emrini söyleyip, halkımı nasıl yumuşatacağım, Rusların bu yaptıklarını nasıl durduracağım” diye sıkıntı çekiyorken, halkından bozuk adam çıkması da neydi.

      Bu olayı yöneticiler duyarsa, rahat bırakmaz! diye düşünen Kambar Boluş’un korkup, hemen sinirden vücudu titremeye başladı. Yöneticiler bu sene boluş ve köy muhtarlarını sık sık çağırıp “Ahali sakin mi?” diye tekrar tekrar sormuşlardı. “Şüphe duyduğunuz bir şey olursa bize hemen iletin!” emrini şehirden daha yeni duyarak gelse de, halkının yaptığı şu işe bak. Ruslar sadece suçluyu sürmekle kalmayacak ki. “Halkına sahip çıkamıyorsun.” diyerek Boluş’a da ceza vermeyecek mi?

      “Lanet olsun!” diye söven Kambar Boluş evine gelince, boluşluk görevini unutarak sinirlendi. On iki sütuna sahip büyük on iki kanat boz üyün içerisinde sinirlenerek sağa sola yürüyordu. Kapının yanında dayanmış duran mızrağın ucuna bakarak “Bununla Narboto’yu gebertsem!” diye düşünüyordu. Yanına kimse