Arslan Koyçiyev

Bedel Geçidindeki Lanet


Скачать книгу

dağılmadan kendi ağzından duymak istiyoruz. Bizim isteklerimiz hiçbir zaman dikkate alınmıyor. Vali dostunla, Komiser dostunla görüşürsen bunları da iletiver olur mu? Onlar topraklarımızı aldıkça biz hayvanlar gibi buzlu dağın eteğine sürülüyoruz. Betegelüü Çongtaş’a da köy kurulacağını duyduk. Eğer bu gerçekse kayalıklara, dağ eteğine mi taşınacağız?

      –Çok doğru! diye toplananlar bir ağızdan bağırıştılar.

      Ne yapacağını bilemeyen Kambar Boluş “Bunlar beni suçlamak istiyorlar.” düşüncesiyle yan tarafındakilere baktı. Ancak bu kadar toplanan halka da bir cevap vermeliydi.

      –Betegelüü Çongtaş’ı vermekten başka çaremiz yok. Ancak Rusların Betegelüü Çongtaş’ı almalarını kurnazlıkla durdurmanın bir yolu var, dedi Kambar Boluş.

      –Betegelüü Çongtaş’ı almalarına nasıl razı olabiliriz? diye sesleri yükseldi.

      –Bağırmakla bir şey çözemezsiniz. Elinize sopa alarak karşı mı geleceksiniz? Ruslar hesabını sorar! dedi Kambar Boluş.

      –Bu sefer amir askerlerle geliyor! Toprak belirlerken Almatı’dan gelen yüz asker olacak yanlarında, diye sözlerine ekledi.

      “Yüz askeri” duyunca bağıranların gözleri fal taşı gibi açıldı. Narboto’nun da susması Boluş’un dikkatini çekti.

      –Ancak Rusların Betegelüü Çongtaş’ı almasının kurnazlıkla önüne geçecek bir yol var dedin. Toplananlar bu nasıl bir yol? diye Kambar’ın ağzına baktılar.

      –Kudayan Boyu belli bir toprakta yaşamadan göç ederse, devamlı yer değiştirirse, sahipsiz topraklar diye Ruslar gelip sahiplenir. Önce toprakları sahipsiz bırakmamanın çaresini bulalım. Fark ettiğim kadarıyla Ruslar geniş sınırı olan seti olmayan toprakları alıyorlar. Sınır belirtmemiz ve oraya set inşa etmemiz lazım! diye konuştu Kambar Boluş. Halk ilk başta anlamadı, “Hangi dağa set kuracağız, Bordu’nun içini korumak diye Boom’un kenarına mı set kuracağız? diyerek duyduklarına inanamadılar.

      –Eğer Betegelüü Çongtaş’ın öbür tarafına cami inşa edersek, toprağa sınır belirlenmiş olur. Halk yaylaya göç edince imam camide kalacak. İmamın camide kalması toprakları koruması anlamına gelir. Kudayan Boyu’nun sınırı var, seti var diye Ruslar o zaman duracaktır. Rahmetli Şabdan kahraman da Kemin’e Rus gelmesin diye cami inşa ettirmişti, dedi Kambar Boluş.

      Halk buna inanamıyordu. Onun “Set kurmak, cami inşa etmek” demesi onlara Kaşgar gibi şehir kuracağız şeklinde duyulmuştu. “Şimdi set mi inşa edeceğiz, bir de bu mu kaldı yapmadığımız?” diyerek toplananların arasında “Ne diyorsun?” diye sırıtarak gülenler, üzülenler de oldu. Balçık yaparak inşa etsek de, halkın huzura kavuşacağını hayal bile edemiyordu.

      –Seti nasıl inşa edeceğiz? diyenler de oldu.

      –Cami inşa eden Şabdan’ın halkından akıl soracağız dedi, Kambar Boluş.

      –Caminin kapısını koruyan, ticaretle uğraşan “Sart” denilen bir Özbek olur! Her kötülüğü yapabilen Sart’ın yanında namaz kılmaktansa! diye sinirlenen biri, arkasına dönüp gitti.

      Kambar halkı yatıştırmaya çalışıyordu.

      –Şabdan’ın imamı Sarı Nogay Boyu’ndan. Sarı Nogaylar Sart imamlara göre daha eğitimli diye duymuştum. Sarı Nogaylara gidip imamlık eğitimi gören Abayılda’nın çocuklarıyla konuşuruz.

      –Hangi Abayılda?

      –Bildiğiniz Abayılda!

      –Asker Abayılda mı?

      –Başka Abayılda mı var? Onun çocuklarının hepsi imam. Carkınbay, Osmonaalı, Moldo Kılıç, Kudaybergen, daha çok var!

      –Hey! Bizim kahramanlık sıfatımız Törögeldi’yle beraber gitti mi?

      –Öyle deme Kanaat var!

      –Bir gün biz de topluca imam olacağız galiba! dedi Narboto aniden. İmam olmaktan korkmuş gibiydi.

      “Hmm bizde Tarançı ile Kaşgarlıların imamı neden çok diyorduk, meğerse ev yaptıklarından…” diye topluluk içinde bir uğultu çıktı.

      Uzun süre Ruslara sövüp saydılar, sonra da cami inşa etme, imam getirme işini Boluş’a bırakıp dağılmaya başladılar. “Yürü!” diye Boluş oğlunu yanına alarak yiğitleriyle beraber evine girdi. “Göster bakalım nasıl kuruyorsun seti.” diyerek Narboto da oradan ayrıldı.

      Topluluk içinde Kambar Boluş, isyan edip kendisine karşı çıkanları ve onların “Yeter artık, Rusların sözüne de kuralına da doyduk!” demek istediklerini anladı. Özellikle de Narboto’nun…

      Törögeldi ve Balbayları çok hatırlar oldular. Ruslara savaş açmayı emreden yönetici istiyorlar sanki. Öyle bir yönetici bulunursa, arkasından gidip topograflarla savaşmaktan çekinmez bunlar.

      Halk ağzında, “Kahraman Ormotoy, kahramanların sonuncusudur.” denen bir söz vardı. Onun ne yaparak kah raman olduğunu da bilen yok. Tahmine göre Kalmukları yendiğimiz zamanlardan sonra yaşamış birisiydi. Şimdiyse o sözler, farklı olarak halk içinde “Bırak Allah aşkına! Kahramanların sonuncusu Törögeldi ile Balbay’dır.” diyenler de vardı.

      Orada kalanlar ise Kambar Boluş’un kaygısını, cami kurma düşüncesini unutup Oyrot Kalmuklar hakkında konuşmaya başladılar. Masal anlatanlardan, “Kalmukların Aygır yelesi gibi örgülü uzun saçları olur, ‘aycungcung aycungcung’ diye bağırarak konuştukları dilleri vardır.” diye duyarlardı. Hayal meyal gözlerinde canlandırdılar. Buraların Kırgızları, yaşayan bir Kalmuk’u görmediklerinden bu yana çok zaman geçmişti. Bir çoğu “Ağabey, Tekes’in karşısında hala Kalmuklar yaşıyor mu?” diye soruyorlardı. Bazılarına ise bu barımtaçıların Kalmuklarla ilgili anlatıkları sayesinde masallardan çıkıp gelen çok eski kahramanlar gibi gözüktüler. “Kalmuklar nasıl oluyorlarmış?” diye sordular. Çok eski zamanlarda Kırgızların İle’ye kadar gittiğini, sonbaharda yola koyulup kışın dinlendiklerini, ilkbaharda Kazak, Kalmuk dinlemeden yılkı sürülerine saldırdıklarını, yüzlerce, binlerce yılkı sürüsünü önlerine katıp getirdiklerini gözlerinin önünde canlandırdılar.

      IV

      Babasının kamçısıyla omzuna şiddetli bir darbe yiyen Mukay, gözyaşlarını tutmakta zorlanarak evin arkasındaki tepeye kaçtı. “Akılsız işe yaramaz! Bir daha kara ata bindiğini görmeyeyim!” diye bağırdı babası. Mukay, babasının isteği üzerine sonbaharda şehre giderek Tüzem okulunda eğitim görmeye devam edecekti. Yine eteğiyle biçimsizce yürüyen, uzun siyah kaftanlı kıvırcık saçlı öğretmeninin karşısına gidecekti. Kambar Boluş, ben cahilim, göçebe halk da cahil diye düşünüp, oğlunun tercüman olacağını hayal ederken onun barımtaya gitmesine çok kızmıştı. “Durduk yere barımtaçılara katılmış!” diyerek sinirlenmesinin asıl sebebi buydu.

      Yeşil otların arasına uzanan Mukay aşağı tarafa, köknar ağaçlarıyla kaplı geniş vadiye, dağın içlerindeki köyüne baktı. Ilgın ağaçlarının arasında uzanan ırmağın kenarına sırasıyla yerleştirilen göçebe Kırgız halkının yaşadığı boz üyler diziliydi. Yumurta gibi bembeyaz, altı kanatlı veya on iki kanatlıydılar. Onların arasında, siyah çadırlar ve duvarını oluşturan ağaç kafes şeklindeki keregesi olmayanlar da vardı. Üzerindeki keçesi delik deşik, nakışlı, fakirlerin küçük keçe evleri de vardı. Diğer Kırgız boylarından uzağa yerleşen bu köyün insanlarını “Kıyıdaki Kırgızlar, Kudayan’ın çocukları” diye adlandırırlardı.

      Bazı