Jale Babaşova Kastrati

Repressiya Dönemi Azerbaycan Dönemi Hüseyin Cavid


Скачать книгу

merd olu52

      Ölünce meydandan dönmez

      Ağzı kanlı bozgurt olu

      Şiir parçasından da görüldüğü gibi babasının yazı dilini şiirlerinde takip ediyordu. Hep geçmişimizi, millî köklerimizi araştıran Ertuğrul bir senfoni de bestelemiştir.1940-1942 yıllarında Azerbaycan Devlet Konservatuarı’nda en ünlü müzisyenlerinden, duayenlerinden eğitim almış ve pek iyi bir dereceyle buradan mezun olmuştur. Ertuğrul, klasik eserlerini de Azerbaycan Türkçesine çevirmiştir. Yani o kısacık ömründe kalemini çevirmen olarak da denemiştir. Çevirileri içinde F. Şubert’in “Öğrenci”; Rimski-Korsokov’un “Hindi Konuğun Nağmesi”; T. Cordani’nin “Ey Sevgilim”; S. Rahmaninov’un “Jasmin”i; Motsart’ın “Beşik Nağmesi; İohan Şrtaus’un “Bahar Nağmesi” gibi klasik parçalar vardı.

      Ertuğrul Cavid yazılarında TOEC imzasını kullanıyordu.Bu İmzanın açıklaması da, Türk Oğlu Ertuğrul Cavid idi.

      Ertuğrul Cavid, zorluklarla dolu bir hayatın içerisinde, geçim sıkıntısının yükünü çekti ve genç yaşta omuzlarına yüklediği sorumluluklar karşısında pes etmedi. Tam tersi sabah akşam millî medeniyetin gelişmesine bir katkıda bulunmak için çabaladıdurdu. “Halk Düşmanı’nın” oğlu halkı için çabalıyordu.

      1941 yılında II. Dünya Savaşı’nda Ertuğrul Cavid’i desavaşa aldılar. Aslında Ertuğrul’un savaşa alınması çok tuhaftı. Çünkü “Halk Düşmanı’nın” oğlu olduğu için ona silah verip ön cepheye almak, Sovyet Rusyası’nın prensiplerine aykırı idi. Böyle siyasî anlamda damgalanmış ailelerin çocukları sadece arka cephede çalıştırılıyordu. Ama tuhaf olanı yalnızca bu değildi. Ertuğrul’un fiziksel yapısı onun savaşa alınmasına müsaade etmiyordu. Ertuğrul, 1.68 cm. boyunda 51 kg ağırlığındaydı. Fakat bunlara rağmen savaşa alınıyor ve 1943 yılında cephede verem hastalığına yakalanarak, ağır bir durumda Tiflis hastanesine gönderiliyor. Ertuğrul’un durumu çok kötü olduğundan yapılacak bir şey kalmadığını söyleyerek onu evine gönderiyorlar.

      Babasının sadık arkadaşlarından olan Eziz Şerif, Ertuğrul’u alarak Nahçivan’a götürüyor. Fakat rahat etmesi ve son günlerini huzurlu geçirmesi için getirildiği burada da huzur bulamıyor. Çünkü kimse onunla konuşmuyor, ziyaretine gelmiyor. En yakın akrabaları bile onu ziyaret etmeye korkuyorlar. Onunla konuşmaktan başlarına geleceklerden korkuyorlardı. Çünkü Ertuğrul “Halk Düşmanı” adı almıştı. 14 Ekim 1943 tarihinde dünyasını değiştirdi. Herkese küskün gittihayattan veannesine yazdığı son mektubunda;“Kimseye selam söylemiyorum” yazıyordu.53

      Akrabalarından sadece halası ve kuzeni Süleyman vardı son günlerde yanında. Annesi ve kardeşi bile defnine gidemediler. Çünkü o zaman Bakü dışına çıkmaları için yönetimden özel izin almaları gerekiyordu.

      Böyle zor şartlarda ağır baskılarla hayat mücadelesi veren bir ailenin bir diğer üyesi Hüseyin Cavid’in kızı Turan Cavid idi. Turan Cavid, bütün ömrünü hayırlı evlat olarak babasının elyazmalarını, kitaplarını toplayarak,tarihten izinin silinmesini önlemek adına her şeyi yaptı. Çünkü o dönem Sovyet Hâkimiyeti “Repressiya”54 sırasında Ruslar, temizledikleri milliyetçi aydın kesimin toplumun hafızasından ve tarihten izini silmek adına her şeyi yaptılar.

      Hüseyin Cavid ailesinden arda kalan tek birey olan Turan Cavid ise zaman zaman sessiz kalıp susmasını öğrendi. Sessizliği ile konuşması gelecek zamanı, beraat zamanını bekledi. Çünkü bugünün geleceğini biliyordu. Adaletin yerini bulacağını, babasınınhakketmediğidamga “Halk Düşmanı” isminin üstünden kalkacağını biliyordu.Turan Cavid, okulu bitirdikten sonra babasının isteği üzerine Tıp Fakültesi Pediatri bölümünü kazanmak için sınava girdi ama kazanamadı.

      Ağabeyi Ertuğrul, askere gitmeden önce babasının arkadaşı ve kendisinin öğretmeni, o dönemin ve çağımızın ünlü besteci ve müzisyenlerinden olan Üzeyir Hacıbeyov’a mektup yazarak, kız kardeşine iş konusunda yardımcı olmasını istemişti.

      1940 yılında savaş zamanı Turan Cavid’i işe almaya babasının iyi arkadaşları bile rejim baskısı yüzünden cesaret edemiyordu. Fakat Ertuğrul’un Üzeyir Hacıbeyov’a yazdığı mektupla “halk düşmanının kızını” Radyo Komitesi’nde işe aldılar. Üzeyir Hacıbeyov sayesinde Turan Cavid, bu komitede farklı farklı şubelerde çalışmış, sık sık şube değiştirmişti. Yazar beraat ettikten sonra Turan Cavid, öğrenmiş ki, o dönem Çaparıdze ilçesinin valisi ermeniymiş ve komitenin müdürünü her gördüğünde o kızı işten çıkar diyormuş, müdür de şube değiştirerek zaman kazanıyormuş.55

      1944 yılında Turan Cavid, Tıp Üniversitesi’ni kazanmak için sınava girmiş, bu sefer sınavı kazanmıştı. Ama derslere devam etmek istememiş. 1945 yılında yeniden sınava girmiş, Tiyatro Üniversitesi’ni kazanmıştı. Turan Cavid, 1950 yılında buradan mezun olmuştur. Turan Cavid, hatıralarında, ilk kez bu tiyatro ortamında rahat ve dışlanmamış olduğunu hissettiğini anlatıyor. Buradan mezun olunca Üzeyir Hacıbeyov’un adına Sanat Üniversitesi’ne atanmıştır.

      Bu üniversitede, tiyatro tarihi dersini anlatıyordu. 1953 yılından 1991 yılına kadar tiyatro müzesinde çalışmış. 1968 yılından sonra da bu müzenin müdürlüğü görevini üstlenmiştir. Bütün ömrü boyunca, babasının kitaplarını derlemiş, toplamış, ev müzesinin açılması için çabalamıştır. Babasının naşını sürgünde olduğu topraklardan doğduğu Nahçivan’a getirmiş, makberini yaptırmış ve 12 Eylül 2004 tarihinde 81 yaşındayken dünyasını değiştirmiştir. Bütün ömrünü Hüseyin Cavid’in tebliğine adayan, Cavid ailesinin yaşadığı facianın son kahramanı Turan Cavidde ailesi karşısında üstlendiği bu görevi başarıyla yerine getirerek gözlerini ebediyen bu dünyaya kapattı.

      1.6. HÜSEYİN CAVİD’İN YURT DIŞI GEZİLERİ

      Hüseyin Cavid’in çok fazla yurt dışı gezileri olmamıştır. Bunun birkaç sebebi vardır. Bunlardan en önemlisi yazarın yaşadığı ekonomik sıkıntılar başka ve bir o kadar da önemli olan sebep ise, o dönem diğer Sovyet müstemlekelerinde (ülkelerinde) olduğu gibi ülkeden çıkmak için bir sürü evrak ve izin almak gerekiyor olmasıdır. Hüseyin Ca-vid, gözlerinden dolayı yaşadığı rahatsızlık yüzünden ilk İran yönetiminde olan Tebriz’e gitmiş ama yalnızca tedaviyle sınırlı kalmamış, gezisi sırasında eğitim de almıştır. İkinci yurtdışına çıkışı, Azerbaycan Sovyet sınırlarını geçmesi yine de göz rahatsızlığından olmuş, ama bunun yanı sıra Osmanlı İmparatorluğu’nda yüksek eğitim de almıştı. Bir süre İstanbul’da yaşadıktan sonra memleketine geri dönmüştür. Uzun süre Sovyetler dışına çıkmayan Hüseyin Cavid, sadece eski Sovyet ülkelerine gidebilmiştir. Bunların dışında meslek hayatıyla ilgili ilk yurt dışıgezisi olarak Almanya’ya gitmiştir. Yazarın Almanya’ya devlet tarafından o zaman yönetim sistemiyle “Halk Maarif Komiserliği” tarafından yapılan toplantıda oy birliği kararı verilmiş ve resmi senette de Hüseyin Cavid’in Almanya’nın Berlin şehrine, sonra da Paris’e gönderilme sebebi olarak uygar Avrupa, Batı edebiyatını tedkik etmesi, öğrenmesi ve aynı zamanda da gözlerinin tedavisi için gönderildiğihususu belirtilmiştir.56Belgedeki kayıtlara göre Cavid, 10 Nisan 1926 tarihinden 1 Ekime kadar Berlin ve Paris’e gönderiliyor.

      Bu dönemde Almanya’da “Turan” topluluğu da faaliyet göstermekteydi. Yazar ona ayrılan altı ayın sadece üç