Jale Babaşova Kastrati

Repressiya Dönemi Azerbaycan Dönemi Hüseyin Cavid


Скачать книгу

Şeyh Muhammed Rasizade’nin maddî ve manevîyardımları ve desteğiyle yaşadığı ekonomik sıkıntıları aşmıştır.Bu sayede de eğitimini bitirip memleketine dönebilmiştir. Fakat, memlekete döndükten sonra da iş hayatında bir süre yaşadığı sıkıntılar yüzünden ekonomik sorunlar yaşamıştır.

      Eğitim hayatını anlatırken şunları belirtmektedir:– “Boyum çıktıktan sonra yarı aç yarı tok okudum. Eğitimim bittikten sonra da beni yalnız ve yalnız yaratıcılık meseleleri düşündürdü. Eğitime, bilime, edebiyata olan bu sönmez aşkım, hayatta çektiğim, karşılaştığım bütün zorluklara karşı dayanma gücü veriyordu.”57

      Genellikle yazarın hayatını yaşadığı ekonomik sıkıntıları anlamında özetleyecek olursak sadece hayatının son 10 yılı maddi sıkıntılar yaşamadığını, refaha çıktığını söyleyebiliriz.

      1918 yılında 36 yaşındayken Bakü’de Mart olayları yaşandığı sırada, yazarın esir alındığı ve bir hafta Ermenilerin elinde kaldıktan sonra parasız kaldığı ve cep saatini satarak Tebriz’e oradan da Nahçivan’a dönebildiğini bir gerçektir. Bir süre öğretmen olarak çalışan yazar,maddî anlamda sıkıntısını giderdikten sonra evlenir. Evliliğinin ilk yıllarında Bakü’de bir liseye öğretmen olarak atanır ve küçük bir ev daha doğrusu oda kiralayarak eşini de yanına alır. O dönemde okulları hayır kurumları veya hayırsever zengin kişiler finanse ediyordu. Durum böyle olunca da maaşlar çoğu zaman geç kalıyor, zamanında ödenmiyordu. Kimi zaman öğretmenler bir ay maaş almadan çalışmak durumunda kalıyorlardı. Genç öğretmenlerin kimi zamanda dersleri azalıyordu, bu da maaşlara yansıyordu. Bu zor zamanlarda yeni evli olan genç öğretmen ve yazar Hüseyin Cavid tabii ki ekonomik sıkıntılar yaşıyordu. Çoğu zaman ihtiyacı olduğu için çok değer verdiği kitaplarını satmak zorunda kalıyordu. Bazen kişisel eşyalarını da satıyordu. Eşi Müşkinaz Hanım’ın hatıralarında böyle zor sıkıntılı günlerin de anısı yer alıyor. 1921 yılında eşi Müşkinaz Hanım ameliyat olunca yine böyle sıkıntılı bir döneme girerler, bu dönem eşinin hatıralarında şöyle anlatılıyor:

      “Bir gün kitaplarından birkaçını ayırdı. Sordum, onları ne yapacaksın diye. Bir arkadaşının istediğini ona götüreceğini söyledi bana. Her kitabı birkaç kere eline alıp evirip çevirip, sonra geri bırakıyordu. Sonra toplayıp gitti. Birkaç saat sonra elinde ilaçlarım, şeker, çay, et, ekmek,alıp geri geldi. O zaman kitapları sattığını anladım. Çünkü paramız yoktu. Çok düşünceliydi. Onun böyle efkârlı görünce ağladım. Beni ağlarken görünce:– “İnsan zor günde sabırlı olur, her zaman böyle olmayacak”, dedi.”58

      Cavid’in 1921 yılında ikinci evladı yani kızı Timrus doğar. Yazar yine maddi anlamda zor günler yaşarken çocuğu hastalanır.Yazar bu durumdaeşinden satmak için beyaz yün kumaştan olan takım elbisesini ister. Ama çocuğu hastalıktan iyileşemez ve vefat eder. Bu dönemde Cavid’in çok sevdiği kardeşi Ali Rıza’da hastalanır ve ölür. Hem maddî hem de manevî anlamda zor günler yaşayan yazar, yazdığı bir eserini de sinirli anında yırtıp atmıştır. “Böyle moralle yazılan yazıların hiçbiri, işe yaramaz” diyerek göz nuru eserini çöpe atmıştır.59

      1925-1926 yıllarında Hüseyin Cavid’i Darü’l-Müallim’ine öğretmen olarak atarlar. Bu dönemden sonra yazar hapsedildiği güne kadar ekonomik sıkıntılar yaşamaz. 1937 yılında Cavid, tutuklandıktan sonra 2 yıl hapiste kalır, 1939 yılında da kendisini Sibirya’ya sürgün ederler. Ama yazara yapılanlar bununla sınırlı kalmaz, çünkü rejimin hedefinde onun ailesi de vardır. Daha hakkında açılmış asılsız dava sonuçlanmadan yazarın hapsinden 4 ay sonra ailesini oturdukları evden çıkarmışlardı. Üç kişilik aileye, tek odalı, penceresi dahi olmayan üç kişilik aileye küçük alanda birkaç ailenin beraber yaşadığı bir yerde bir tanecik oda verilir. Hayatında hiç çalışmayan hep eşineve çocuklarına hizmet eden Cavid’in eşi Müşkinaz Hanım ailesini ayakta tutmak, eşinin ona emanetlerini büyütmek için bir terzi atölyesinde dikiş işi yapmaya başlar. İşleri çok olduğundan eve de iş getirmektedir. Zaman bulunca da hastanede temizlik işi de yapıyormuş. Ailenin geçim kaynağı senelerce terzilikten ve temizlikten aldığı maaş, oğlu Ertuğrul’un bursu ve asistan olarak müzik konservatuarından aldığı maaş olmuştur. 1937 yılındanHüseyin Cavid’in beraat almasına kadar (1956) ailenin bütün bireyleri ekonomik, sosyal ve siyasî anlamda “Halk Düşman”ının ailesi diye hep baskı altında kalmışlardır.

      Hüseyin Cavid’in yazıp yarattığı dönem, Azerbaycan’da yeni rejimin yapılanma sürecine tesadüf ediyor. 1905 yılında büyük Rus İhtilal’indan sonra Çarlık Rusya’sı Hükümdarlığı altında olan diğer milletler arasında özgürlük hareketleri olmuş, hükümet bu türsiyasî faaliyetler gösteren kişileri hapsetmiştir. Ama bunun yanı sıra da ayaklanmış halklara sınırlı özgürlükler de getirmiştir. Bu dönemlerde Azerbaycan’da da okullar, matbaalar açılıyor, halkaydınlanmaya, millî şuur oluşmaya başlıyor. 1918’deki Bolşevik Devrimi sonrasında oluşan otorite boşluğunda, 28 Mayıs 1918 tarihinde Azerbaycan bağımsızlığını ilan etmiştir. Fakat kısa süre, yani 23 ay faaliyet gösteren Azerbaycan Cumhuriyeti, Sovyet Rusyası’nın Kızıl Ordu’su tarafından işgal edilmiş ve böylece Azerbaycan 1920 yılından 1991 yılına kadar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin idaresinde kalmıştır.

      Bütün bu olaylardan tabii ki, en çok kalem sahipleri, aydın kesim etkilenmiştir. Şöyle ki, Rusya yeni bir sistem kurduktan sonra ilk görünüşte adaletli bir şekilde azınlıklara sözde özgürlükler tanıyarak aydın kesimi kontrolü altında tutup, halkı zamanla kendi millî köklerinden koparma politikası uyguluyordu. Yeni komünist rejimi yazarlardan onların istediği konularda eser yazmalarını istiyordu. Yazılacak konular işçileri anlatacak, yeni yapıyı anlatıp övecek, özetle yeni sistemle ilgili olmalıydı. Devlet politikasının temelinde olan halkların dil ve din birliğini öldürmekti. Bu dönemde camiler yasaklandı.Hüseyin Cavid, “Peygamber” piyesini bu dönemde yazdı ve yönetim tarafından mercek altına alındı. Ama mercek altına alınma sebeplerinden biri ve en önemlisi Türkiye geçmişinin olmasıydı. Dil birliğine gelince iseHüseyin Cavid, çevresindeki kalem arkadaşlarından farklı olarak hep ortak edebî Türkçeyle eserlerini yazdı. İlk dönem yazdığı şiirler sayılmazsa bu şiirleri Farsça yazmıştır.Geri kalan edebîmirası hep ortak Türkçeyle ve daha çok Türkiye Türkçesine yakın bir dille yazılmıştır. Bütün bu sebepler göz önünde bulundurulursa yazar hep takip ve baskı altında tutuluyordu. Bu dönemde haksız baskılara ve eleştirilere maruz kalan yazar, bununla ilgili 3 Ekim 1936 tarihinde o dönemin Merkez Komünist Müdürü olan Mir Cafer Bağırov’a mektup yazıyor. “Muhterem Mir Cafer Bağırov yoldaş60! Son zamanlarda bana ve yazılarıma karşı ister manevî ister maddî açıdan kaba ve soğuk geçimsizlik var. Bu da yalnız tek tek şahısların kaprisinden ileri gelmektedir.Tarafımdan cesaret olsa da fikrinizi bu noktaya celb etmekle, 30 yıldan fazla emek sarf eden hasta ve yorgun bir yazarın halini düşünmenizi rica ediyorum.” 61

      Yazarın yaşadığı dönemde, idarecilerin istediği türde eserler vermemesi, eserlerini Türkiye Türkçesiyle yazmasından dolayı ona karşı duyulan tepkilerin artmasına sebep olmuştur.

      Yazarın bu dönemde beraber yazdığı kalem arkadaşları işledikleri konuları;millî konuları doğrudan değil dolaylı yoldan anlatarakkendilerini koruma altına alabildiler. Fakat,Hüseyin Cavid kendini koruyamadı. 1937-1941yıllarında Sovyet Dönemi’nde Stalin ile başlayan aydınlara baskı ve temizleme politikasında Hüseyin Cavid de Türkçü, Turancı,