Darhan Kıdırali

Kod Adı Türkistan: Mustafa Çokay


Скачать книгу

ciddi bir araştırmalar yaptı. Söz konusu yıllarda tanınmış bilim adamı, Türkistan tarihi uzmanı V. V. Barthold’un öncülüğünde yürütülen Türkistan Bölgesi Kazı Bilimi Meraklıları Kulübünün etkinliklerine dinleyici olarak katılıyordu. Türkistan bölgesinin arkeolojisi ve etnografyası, tarihi ve kültürüne dair ilgi çekici konular üzerinde durulan kulüp çalışmalarına tanınmış şahıslar9 iştirak ederek bilimsel sunumlar yaparlardı. Taşkent’te eğitime başladığı yıl faaliyete başlayan Şarkiyat Topluluğu da Mustafa’nın çok sık uğradığı yerlerden biriydi. Tanınmış şarkiyatçı, etkinci misyoner, Taşkent Öğretmen Okulu müdürü Nikolay Ostroumov’un yönetiminde faaliyet gösteren bu topluluğun geleneksel toplantılarına S. Saidazimbayev, M. İsamuhamedov gibi Türkistanlı Ceditçi aydınları da etkin bir şekilde katılırlardı.

      Mustafa’yı ilmi çalışmalara teşvik ve onun yeteneğini geliştiren şahıslardan biri de tanınmış Başkurt budun betim-ci Ebubekir Divayev’dir. Türkistan Kazı Bilimi Meraklıları Topluluğunun toplantılarına sürekli katılan Mustafa, Kazak tarihi ve kültürü ile ilgili birçok değerli çalışma yürüten Ebubekir Divayev’in dikkatini çekmişti. Tanışmalarının ardından Divayev, Mustafa’yı evine davet etti. Bilim adamlığının yanı sıra insanlığı, ileri görüşlülüğü ve derin düşünceleri ile de temayüz eden Divayev, evine gelen Mustafa ve arkadaşlarını çok iyi karşılıyor, onlarla bolca sohbet ediyordu. Bilime meraklı bu genç öğrenciler, Türk tarihi, edebiyatı ve kültürü hakkında, ayrıca Kazakların engin halk bilimine dair önemli bilgiler aktaran Ebubekir Divayev’in evine artık daha sık gelmeye başladılar. Divayev lisede okuyan Türkistanlı öğrencileri teşvik ediyor, ihtiyaç hasıl oldukça onlara destek veriyor hatta maddî yardımda bulunuyordu.

      Bir seferinde Ebubekir“Abay Kunanbayoğlu adlı şairi duymuş muydun?” diye sordu. Olumsuz cevap üzerine Divayev gülümseyerek kitaplıktan bir kitap alarak Mustafa’ya uzattı. Petersburg’dan yeni getirmişti, kitap yepyeniydi. Mustafa kitabı usulca açıp okumaya başladı.

      Bilim öğrenmeden övünme,

      Yerini bulmadan gerinme,

      Hiç de heveslenip sevinme,

      Eğlenerek boşa gülmeye.

      Şairin manidar dizeleri onu âdeta büyüledi. Önünde sanki daha önce görmediği yepyeni pencereler açılmıştı. Evvelce dinlediği, okuduğu şair ve ozanlara hiç benzemiyordu bu. Okumaya devam etti:

      Yatılı okulda okuyor,

      Nice nice Kazak uşağı.

      Yeni nesiller, genç kuşaklar,

      Sanki bir elin parmağı.

      Oğlum kanun biliyor diye

      Sevinir anne babaları,

      Yazık ki hiç de fark etmezler,

      Eksilir kendi pahaları.

      Bu mısraları okurken ilgisi ve heyecanı daha da artmıştı.

      Aklından geçmez hiçbirinin

      Saltıkov ya da Tolstoy olmak,

      Ya tercüman yahut avukat

      Düşünceleri budur ancak.

      Bu dörtlüğü okuyunca ise derin düşüncelere daldı. Hukukçu olmak istediğini iyi bilen Ebubekir, onun nerede durduğunu görünce;

      – Bu mısralar senin için yazılmamıştır, bunlar köklerinden kopmuş, sadece kendini düşünen, nefsinin kölesi olmuş, makam için milletini satan, dilini bilse de edebiyat ve kültürünü tanımayan, kendini eğitim ve bilime adamayan cahillere hitaben yazılmış dörtlüklerdir dedi ve Abay’dan bahsetti.

      Kazanlı bilgin Mercanî’nin izini takip eden Divayev, bir zaman sonra bu gayretli genci Ceditçilerin önde gelenleriyle tanıştırdı. Hareketin Türkistan’daki öncülerinden sayılan Mahmud Hoca Behbudî ve Münevver Karî Abduraşidhanov gibi aydınlarla tanışan Mustafa, Usul-i Cedid yani yani çağdaş sistemle eğitim veren okullardan haberdar oldu. Sohbetler sırasında Taşkent şehrinde açılan ilk Usul-i Cedid okulunun kurucusu Hafız Münevver Abduraşidhanov, eğitimcilik konusunu ele alırken Müftü Mahmud Hoca Behbudî, hürriyet yolunda siyasî mücadelenin yöntemleri hakkındaki düşüncelerini paylaşıyordu. Rus okullarında okuyan Türkistanlı talebelerin terbiyesine çok önem veren Behbudî, Türkistan’dan Rusya Devlet Duması’na Rusça bilen ve Hukuk Fakültesi mezunu yurttaşlarının gitmesi fikrini savunuyordu. Bunun için milliyetçi ve vatansever gençlerle görüştüğünde hep “Rusçayı iyi öğrenin, hukuku iyi bilin, bizim mücadelemiz kanunî çerçevede ilerlemelidir.” diyordu. Mustafa, babası Çokay Biy’in Rusça öğrenmesini ve hukuk okumasını neden bu kadar çok isteğini o zaman daha iyi anlamaya başladı. Kırım’da yayımlanan Tercüman; Taşkent’te çıkan Hurşid, Terakki, Şurrat ve Tüccar gibi Ceditçi gazeteler sayesinde fikir dünyası enikonu gelişmiş, düşünceleri şekillenip oturmuştu. Bu yayınlar sayesinde Şehabeddin Mercanî, İsmail Gaspıralı, Yusuf Akçura ve sömürge altındaki Müslüman Türk halklarının millî istiklal yolundaki mücadesi hakkında da bilgi sahibi oldu.

      Mustafa’nın siyasete ilgisi de o dönemlerde başlamıştı. Taşkent’te Türkistan Ceditçilerinden ilk siyasî bilgileri aldıktan sonra Taşkent’teki aydınlarla sıkı ilişkiler içine girdi. Birlikte okuduğu Tatar arkadaşının babası, General Sakıpkerey Yanıkeyev’in evine sık sık gidiyor, Çar ordusunda hizmet edip en yüksek rütbeye kadar yükselmiş bulunan General de bu yiğit gençle bazen siyasî konular üzerinde konuşuyordu. Mustafa bir sohbet sırasında Petersburg Hukuk Fakültesinde okumak istediğini fakat Türkistanlılar için özel bir burs bulunmadığından bu hayalini gerçekleştiremediğini söylemişti. Bu istidatlı delikanlının çelik gibi güçlü azimli ve güçlü karakterine hayran olan General, burs alması için kendisine yardım edeceğini söyleyerek Mustafa’yı sevindirdi.

      Lise son sınıfa geçtiğinde Mustafa’nın siyasî ve toplumluk faaliyetlere katılımı artmaya başladı. Mahkemelik olduğu için veya herhangi bir işi sebebiyle memleketinden gelen akrabaları hemen onu arayıp buluyordu. Taşkent’i ve Rusçayı çok iyi bildiği için gelenlere yardım edip işlerinin hızlı ve başarılı sonuçlanması için çabalıyordu. Memleketten gelen herkes onun resmî kurumlardaki kibirli memurlardan çekinmeden, onlarla aynı seviyede konuşup, çözümü zor meseleleri bile çabucak çözmesine şaşırarak memnun bir hâlde dönüyorlardı. Dolayısıyla Mustafa’nın halledemeyeceği iş yoktur diye düşünüyorlardı. Bu yüzden de “Delikanlıyı fazla rahatsız etmeyelim, boşuna zamanını harcamayalım, zor işler karşısında şevki kırılmasın, hayal kırıklığına uğramasın.” gibi düşünceleri de yoktu. Mustafa da buna gücenmiyor, bir yolunu bulup kendisine başvuran çaresiz insanlara yardım etmeye çabalıyordu. Takip ettiği işler sayesinde yürürlükte olan yasaların birçoğunu öğrenmiş, resmî temsilcilerine ve memurlara meseleleri nasıl sunacağını kavramış, devlet işlerine alışmıştı.

      Böylece genç Mustafa’nın adı köyünde takdirle yâd edilir olmuştu. Resmî işlerle ondan ricada bulunanların sayısı gün geçtikçe artıyor, küçük sorunları bizzat kendisi çözüyor, gücünü aşanları ise genel valinin yardımlarıyla hallediyordu. Birkaç kez kabul ettiği bu zeki Kazak çocuğunun Rusçayı çok iyi bildiğini ve çok yetenekli olduğunu gören, “yarı çar” sayılan General Samsonov, lise öğrencisi Mustafa’ya bir seferinde onu takdir ettiğini açıkça söyleyerek kendisine tercümanlık yapması teklifinde bulundu. Yabancılara yüksekten bakmayı alışkanlık hâline getirmiş General bu teklifiyle bozkır Kazaklarına eşsiz bir ihsanda bulunduğunıu düşünmüştü fakat yanılmıştı. Mustafa kibarca teşekkür etti ve eğitimini