Зия Гёкальп

Türk Medeniyet Tarihi


Скачать книгу

yüklediler. Göç etmeye başladılar. Akşam olunca “Göç!” sesleri duruyordu. Sabah ile beraber tekrar başlıyordu. “Turfan” ülkesine gelinceye kadar “Göç!” nidaları devam etti. Orada artık bu sesler kesildi. Demek ki buranın Yer Suları kendilerini kabul ediyordu. Turfan’da yerleştiler. “Beş Ordu”nun torunları, galiba beşli teşkilatı muhafaza ediyorlardı. Bundan dolayı olacak ki oturdukları yere “Beş Balık” yani “Beş Şehir” namını verdiler (Kaşgar’da evvelce altılı teşkilata malik bir budun oturmuş olacak ki, o ülkeye de, “Altı Şehir” namı verilirdi).

      Bu menkabe, “Kut”un zuhurunu bildirdiği gibi, Türklerin ilk göçünün de “Kut”a kıymet vermemelerinden dolayı vukua geldiğini izah ediyor. Bizans müverrihlerinin rivayetine göre, Avrupa’ya gelen Hunların önünde de köpeğe benzer bir hayvan kılavuzluk edermiş ve: “Göç, Göç, Göç!” diye bağırırmış. Türkler ne zaman millî harsa kıymet vermeyerek ecnebi irfana kıymet vermişlerse ve kendi milletlerini beğenmeyip başka milletlerin mukallid ve perestişkârı olmuşlarsa böyle bir “Göç” felaketine uğramışlardır. Kut Dağı millî vicdanın bir timsalinden başka bir şey değildi. Onu Çinlilere feda etmek, gayet büyük bir günahtı. Göç bu günahın keffâreti idi.

      Oğuz Han Menkabesi: Oğuz Dini “Oğuz Han” adlı bir kahramanla başlar. Türk ananesi Oğuz Han’ın şeceresini bu suretle zapt etmiştir: Türklerin ilk ceddi “Türk Han”, yahut “Ebülce Han”dır. Çadır yapmasını iptida düşünüp icat eden bu zattır. Bunun, Tutuk, Amlâk, Barsacar, Çigil46 namında dört oğlu oldu.

      Türk Han’dan sonra yerine “Tutuk” geçti. Bir gün geyik avlamıştı. Geyiği kebap ederken bir parçası yere düştü. Meğer orası tuzlu imiş. Kebap tuzun verdiği çeşni ile gayet lezzetli oldu. Tutuk bu lezzetin topraktan geldiğini anladı. Bu suretle tuzu keşfetti.

      Tutuktan sonra “Güyük Han” ve “İlci Han” reis oldular. Bunlardan sonra “Dib Yavku Han” tahta çıktı. Bunun “Bögü Han” olduğunu ve ilk Türk dininin bunun tarafından tesis edildiğini gördük.

      Dib Yavku’dan sonra bir zalim hükümdar gelip geçiyor. Nihayet “Alınca Han” tahta çıkıyor. Bunun zamanında itikatlar bozuluyor, ibadetler terk ediliyor, mukaddesata riayet kalmıyor. Alınca Han’ın iki oğlu vardır: “Moğol Han”, “Tatar Han”. “Moğol” (Bögü İli), “Tatar” (Tat Eri) suretinde tahlif olunabilir. “Tat”, “câhilî” demektir. Demek ki bu devrede Türkler, mümin ve cânil namlarıyla iki kısma ayrılmışlar. Bu iki şehzadenin isimleri, bu iki kısmın unvanları olsa gerek.

      Moğol Han’ı, şimdiki Moğolların ceddi addetme hatadır. Çünkü göreceğimiz veçhile Oğuz Han ve umum Türkler bunun torunları addolunuyor. Tatarların ise o zaman Mançurya’da sakin bulunan “Avar”, “Suvar”, “Cucuan” kavimlerinin ecdadı olduğunu göreceğiz.

      Moğol Han’ın ahfadı ile Tatar Han’ın torunları arasında uzun zamanlarca muharebeler olduğunu da göreceğiz. Moğol Han’ın dört oğlu vardır: “Kür Han, Küz Han, Or Han, Kara Han”.

      Oğuz Han işte bu Kara Han’ın oğludur. Oğuz dünyaya gelince üç gün üç gece anasının rüyasına geldi: “Hak dini kabul etmezsen açlıktan ölürüm de sütünü emmem.” dedi. Anası dini kabul etti. Oğuz ondan sonra sütünü emdi.

      Oğuz, bir yaşına gelince, babası âdet veçhile bir ziyafet yaptı. Kavmin bütün büyüklerini davet etti. Bunlara: “Oğlumuz bir yaşına geldi. Buna bir ad koyunuz!” dedi. Bunlar söz söylemeye meydan bulmadan Oğuz derhâl lakırdıya başladı: “Benim adım Oğuz’dur.” dedi. Bunun üzerine ona bu adı verdiler.

      Oğuz evlenecek yaşa gelince babası ona kardeşi Kür Han’ın kızını aldı. Oğuz, kızı kendi dinine davet etti. Kız babasının anasının dininden ayrılmayacağını söyledi. Oğuz bu kızdan ayrıldı. Babası ona ikinci amcasının, yani Küz Han’ın kızını aldı.

      Onunla da aynı netice vukua geldi.

      Oğuz bir gün avdan dönerken bir çeşme başında kızların çamaşır yıkamakta olduklarını gördü. Bunların arasında üçüncü amcası Or Han’ın kızını yanına çağırarak konuştu. Diğer amcaları kızlarından kendi dinine girmedikleri için ayrıldığını, eğer bu dini kabul ederse, kendisi ile izdivaç etmek istediğini söyledi. Kız dedi ki: “Ben hangi dinin hak olduğunu bilmem. Fakat sana itimadım var. Sen hangi dinde olursan ben de o dini tercih ederim.” Bunun üzerine babasına müracaat ederek bu üçüncü kızla evlendi.

      Bir gün Oğuz uzak yerlere ava gitmişti, Kara Han ailesine bir ziyafet çekti. Söz arasında Oğuz’un niçin evvelki zevcelerini istemediğini sordu. Gelinler Oğuz’un teklifini anlattılar. Mesele tehlikeli idi. Kara Han, kavmin ulularını çağırarak müşavere etti. Oğuz’u avda yakalayıp öldürmeye karar verdiler. Kara Han haber göndererek kavmini ava davet etti. Bu meseleden haber alan küçük gelin Oğuz’a hemen işi bildirdi. Oğuz da kendi taraftarlarına haber gönderdi. Fakat bunlar azlıktılar. Kara Han’ın kardeşlerinin birçok oğulları vardı. Bu aralık onlar da hep Oğuz’un tarafına geçtiler. Oğuz onlara “Uygur” namını verdi. Nihayet muharebede Kara Han kimin attığı bilinmeyen bir ok ile vuruldu. Oğuz babasının tahtına çıktı.

      Oğuz hükümdar olduktan sonra dinî muharebelerine başladı. Birer birer büyük Türk budunlarını kendi dinine idhâl etti. Bu muharebelerin tafsilatı, “Câmi’ü-t Tevârîh”te yazılıdır.

      Oğuz Han’ın “Gün Han, Ay Han, Yıldız Han, Gök Han, Dağ Han, Deniz Han” namlarında altı oğlu oldu. Bunlardan “Oğuz İli”nin altı “oğuş”u vücuda geldi. İlki üç şehzadeden doğan oğuşlara “Boz Ok”, son üç şehzadeden doğan oğuşlara “Üç Ok” denildi. Birinciler “Oğuz İli”nin “Sağ Kol”unu teşkil etti. Menkabe bu taksimatın sebebini şu suretle anlatıyor. Bir gün Oğuz Han büyük oğulları Gün, Ay, Yıldız Hanları gün doğusu tarafına, küçük oğulları Gök, Dağ, Deniz Hanları gün batısı tarafına gönderdi. Bunlar birçok avla beraber buldukları şeyleri de getirdiler. Büyük kardeşler bir altın “yay”, küçük kardeşler ise üç altın “ok” bulmuşlardır. “Oğuz Han” altın yayı üçe taksim ederek, her birini büyük şehzadelerden birine verdi: “Size Boz Ok denilecek. Oğuz İli’nin Sağ Kol’unu teşkil edeceksiniz. Ok, yaya tabi olduğu için hükümdarlık sizin soyunuzda kalacak; küçük kardeşlerinizin soyları vezir ve emir olarak size “tabi olacaklardır.” dedi. Üç altın oku da küçük şehzadelere vererek ve “Siz de Oğuz İli’nin Sol Kol’unu teşkil edeceksiniz! Ve büyük kardeşlerinize tabi olacaksınız!” dedi. Sonra her şehzadenin dörder oğlu dünyaya gelmekle, her oğuş dörder boya ayrılmış ve Oğuz İli, yirmi dört boyu muhtevî olmuştur. Bu teşkilatın mahiyetini ileride göreceğiz.

      Oğuz Han, Oğuz İli’ni tanzim ettikten sonra bunları altı müttefik buduna iltihak etti. Bunlar “Uygur, Karluk, Kanglı, Kıpçak, Kalaç, Ağaç Eri” budunları idi. Demek ki Oğuz ilinin altı oğuşu ile altı da ulusu vardı.

      “Oğuz Menkabesi” Uygurca bir metinde başka bir şekilde anlatılıyordu. Radloff’tan naklen Köprülüzade Fuad Bey’in “Türk Edebiyatı Tarihi”nde şu suretle icmal edilmiştir:

      “Oğuz doğduğu zaman yüzü mavi, ağzı ateş gibi kırmızı, gözü, saçı ve kaşları siyah bir dünya güzeliydi. Annesinin memesinden ilk sütü emdikten sonra bir daha emmedi. Yiyecek istedi, lakırdı etmeye başladı.

      Kırk günde büyüdü, dolaşıp oynuyordu. Oğuz’un ayakları öküze, vücudu kurda, göğsü ayıya benzerdi. Böğürleri kıllı idi. At sürüsü güder, beygire binerek izinsiz avlanırdı. Günler