Зия Гёкальп

Türk Medeniyet Tarihi


Скачать книгу

Birdenbire ortalık karardı. Gökten mavi bir ışık düştü, güneşten ve aydan parlaktı. Oğuz ona karşı gitti. Bu ışığın ortasında, tek başına bir kız oturuyordu. Çok güzeldi, başında Kutup Yıldızı gibi yanan parlak bir işaret vardı. O kadar güzeldi ki gülünce mavi gök de gülüyor, ağlayınca mavi gök de ağlıyordu. Oğuz onu görünce aklı başından gitti. Sevdi, aldı. Günler, geceler geçti. Oğuz’un bu kızdan üç oğlu oldu, ‘Gün, Ay, Yıldız’ isimlerini verdiler. Oğuz, bir gün ava gitmişti. Uzaktan bir gölün ortasında bir ağaç kapısında yalnız bir kız gördü. O kadar güzeldi ki görenler bayılır, süt veya kımız olup akardı. Oğuz, onu görünce aklı başından gitti, sevdi, aldı. Günler, geceler geçti; Oğuz’un bu kızdan üç oğlu oldu. ‘Gök, Dağ, Deniz’ adını verdiler. Oğuz Han bir şölen (yani umumi bir ziyafet) yaptı. Şölenden sonra tiginlere ve halka emretti. Ve dedi ki: ‘Ben artık sizin hakanınızım, siz bana hizmet edeceksiniz.’ Sonra dört tarafa emirler vererek hakanlardan itaat diledi. ‘Bana tabi olanlara hediyeler verip onları dost bileceğim. Olmayanları düşman bileceğim.’ dedi.

      O vakitler sağ tarafta ‘Altun Kaan’ vardı. Oğuz’a hediyeler, altınlar, gümüşler, akik ve zümrütler gönderdi. Sol’da ‘Urum Kaan’ vardı. Birçok ordulara, şehirlere malikti. Bu kaan, Oğuz’un fermanını dinlemedi. O vakit Oğuz ordusunu hazırladı. Sancağını çekti, atına bindi. Kırk gün sonra ‘Buz Dağ’ eteklerine geldi. Bir sabah Oğuz’un yurduna gün ışığına benzer bir ışık girdi. İçinde boz tüylü, boz yeleli erkek ‘Kurt’ göründü ve Oğuz’a yol göstermek istediğini söyledi. Ondan sonra kurdun arkası sıra gittiler. Nihayet kurt, ‘İdil Müren’ kenarında durdu. Oğuz’un askeri de durdu. Orada, siyah bir adada cenge giriştiler. Nehrin suyu, kan damarı gibi kıpkırmızı oldu. Nihayet ‘Urum Kaan’ kaçtı. Memleketi, hazinesi, halkı Oğuz’a kaldı. Onun ‘Urus Bey’ adlı bir kardeşi vardı. Urus Bey, oğluna dağ tepesinde Tering Müren, ‘Derin Irmak’ arasında müstahkem bir şehir ısmarlamıştı. Oğuz o şehre doğru yürüdü. Urus Bey oğlu haber gönderdi: ‘Bizim saadetimiz senin de saadetindir. Tanrı bu toprağı sana bağışlamış, ben sana başımı verir, saadetimi feda ederim’ dedi. Bundan onun adı da ‘Saklab’ oldu. Tekrar ordusu ile İdil’i geçti. Orada bir büyük hakan yaşıyordu. Oğuz onun da ardına düştü: ‘İdil Suyu’ndan akacağım.’ dedi. Orda ‘Uluğ Ordu Bey’ isminde bir tigin vardı. Orası çok ağaçlık bir memleket olduğundan onlardan kesti. Ağaçların üzerine binerek nehri geçti. Oğuz, gülerek dedi ki: ‘Sen de benim gibi bir hakan ol, ana Kıpçak densin.’ Tekrar yoluna devam etti. Bu aralık boz tüylü, boz yeleli kurt tekrar göründü: ‘Ordu ile yürüyerek tiginleri, halkı buraya getir, ben önden size yol göstereceğim.’ dedi. Yürüdüler. Oğuz Han, vadide bir aygıra bindi, onu pek seviyordu. Fakat at çölde gözden kayboluverdi. Burada yüksek bir dağ vardı. Tepesi daima karlı olduğundan ‘Buz Dağ’ derlerdi. Oğuz, atının kaçmasına çok kederlendi. Orduda büyük kahraman bir tigin vardı. Yüksek dağa tırmandı. Dokuz gün sonra Oğuz’a atını getirip verdi. Her tarafı kar ile bembeyaz olduğundan Oğuz ona birçok hediyelerle beraber ‘Karluk’ adını verdi. Ve birçok irinlerin üzerine Han yaptı. Tekrar yola düzüldüler. Yolda bir büyük ev gördü. Damı altından pencereleri halis gümüşten ve demirdendi. Kapısının anahtarı yoktu. Orduda, ‘Tumur Dukagul’ adlı akıllı bir adam vardı. Oğuz ona: ‘Burada kal, aç, sonra orduya gel.’ dedi. Ve ‘Kalaç’ adını verdi. Tekrar yola düzüldüler. Yine bir gün boz saçlı, boz yeleli kurt birdenbire durdu. Ordu da ona uydu. Burası ekilir bir ova idi. ‘Çürçit’ derlerdi. Burada büyük kavim yaşardı. Birçok beygirleri, sığırları, inekleri vardı. Birçok altın ve gümüşlere, elmaslara maliktiler. Bunlar, Oğuz’a karşı çıktılar. Ok ve kılıçla şiddetli bir cenk oldu. Oğuz galip geldi, Çürçit Hanı’nın başını kesti. Ahalisini itaata aldı. Burada birçok mallar ele geçti. Lakin yük hayvanları, katır, öküz pek azdı. Oğuz’un ordusunda, ‘Barmaklak Çözdüm Bilig’ adlı akıllı bir adam vardı. Hemen bir kağnı yaptı, malları oraya doldurdu. Hayvanları da koştu. Herkes onun gibi arabalar yapıp eşyasını yüklemeye başladı. Oğuz Han bunu görüp güldü ve ona ‘Kanglı (Kağnılı)’ adını verdi. Tekrar yürüdüler. Boz saçlı, boz yeleli kurt önde idi. ‘Tangut’ ve ‘Şakım’ memleketine geldiler. Birçok cenklerden sonra Oğuz, oraları da ele aldı. Gayet gizli bir köşede çok zengin, çok sıcak bir memleket vardı. Adına ‘Baçak’ derlerdi. Burada birçok vahşi hayvanlar, av kuşları yaşardı. Ahalinin yüzü siyahtı, hakanı ‘Mazar’ adlı birisi idi. Oğuz, onu da yendi, kaçırdı, memleketini zapt etti. Oradan atına binerek memlekine, yurduna döndü.

      Oğuz Han tarafında beyaz sakallı, koyu saçlı, pek akıllı bir ihtiyar vardı. Pek anlayışlı, pek iyi düşünür bir adam idi. Bir bakıcı olan bu adamın ismi ‘Uluğ Türk’ idi. Bir gün rüyasında Altın Yay ve Üç Gümüş Ok gördü. Bu Altın Yay doğudan batıya kadar uzanıyor ve bu Üç Ok gece tarafına uçuyordu. Uyanınca bunları Oğuz’a bildirdi ve bir nasihat etti. Oğuz onun nasihatini tutarak ertesi sabah büyük kardeşleri, küçükleri çağırdı. Dedi ki: ‘Artık ihtiyarladım. Benim için artık hükümdarlık kalmadı. Gün, Ay, Yıldız, siz güneşin doğduğu tarafa; Gök, Dağ, Deniz, siz de gece tarafına gidiniz!’ Çocuklar bu emri yaptılar. Gün, Ay Yıldız çok hayvanlar ve kuşlar öldürdükten sonra ‘Altın bir yay’ buldular ve babalarına getirdiler. Oğuz, yayı üçe ayırdı: ‘En büyük kardeşler, yay sizin olsun, yay gibi oku göğe fırlatınız!’ dedi. Öbür üçü birçok hayvanlar ve kuşlar öldürdükten sonra çölde bir Gümüş Ok buldular ve babalarına getirdiler. Oğuz oku üçe ayırdı: ‘Ey küçük kardeşler, ok sizin olsun. Yay oku atar. Siz de ok gibisiniz.’ dedi. Bunun üzerine büyük bir kurultay topladı. Herkesi çağırdı. Obasının sağına kırk kulak uzunluğunda bir sırık dikti, tepesine bir altın tavuk ve tavuğun ayağına beyaz bir koyun, bağladı. Sol tarafına, kırk kulaç uzunluğunda bir sırık dikti. Tepesine bir gümüş tavuk ve tavuğun ayağına bir siyah koyun bağladı. Sağ tarafta Boz Oklar oturuyordu. Sol tarafta Üç Oklar oturuyordu. Böylece kırk gün, kırk gece eğlendiler. Bundan sonra Oğuz, yurdunu oğulları arasında taksim etti: ‘Ey oğullarım, çok yaşadım, mızrakla çok cenk ettim, çok ok attım, çok aygırlara bindim. Düşmanları ağlattım, dostları güldürdüm. Gök Tanrı’ya her şeyi feda ettim, size de yurdumu veriyorum’ dedi.”

      Dede Korkut Kitabı’nın birinci Oğuznamesi’nin mevzuunu teşkil eden “Boğaç Han” da “Oğuz Han” olmak melhuzdur. Boğaç “boğa” kelimesinden müştaktır. Boğaç on beş yaşına gelinceye kadar adsızdı. Bu yaşta, dövüş için hazırlanmış bir boğayı mağlup ederek öldürdükten sonra Boğaç ismini aldı. Babasının kırk yiğidi Boğaç’ı kıskandıkları için “İzinsiz ava çıkıyor.” diye aleyhinde iftirada bulundular. Babası onu öldürmek için bir sürgün avı tertip etti. Avda oğlunu ok ile yaraladı. Halk kitapları arasında “Şah İsmail” isminde bir kitap vardır ki bunun kahramanı “Oğuz Han”dan başka bir kimse değildir. Şah İsmail de on beş yaşına kadar adsız kalıyor. Ona da babası düşman oluyor. O da Oğuz Han gibi üç kız ile evleniyor. Bu dört misalin mukayesesinden, Oğuz Han menkabesinin müşterek bir şekli çıkarılabilir.

      Şane Menkabesi: Şane Türkleri “Cucuvan Tatarları”nın hâkimiyetinden kurtaran kahramandır. Şane, Moğolcada kudret manasınadır. Börteçine = Şane (Boz kurt) demektir. Türkleri Ergenekon’dan yani millî felaketten kurtaran, bu Şane adlı kahramandır. Hakaniyye Devleti’nin müessisi olan Karluk Hanları İslamiyet devrinde bile Şane’nin evladı olmakla iftihar ediyordu.

      Kendilerini Şane’ye nisbet eden, yalnız Göktürkler değildi. Oğuzlar ve Çingiz zamanında Moğollar da kendilerini Şane evladı addediyorlardı. Zaten Moğollar halis Oğuz olduklarını iddia ediyorlardı. “Ergenekon”