Muhammedi’nin geçmiş peygamberlerde haber verildiğini, bunlardan ve mensup oldukları milletlerden, Peygamber Efendimiz’e tabi olmak için ahit ve misak alındığını beyan etmektedir. Vadedilen Peygamber’in en büyük özelliğinin bütün Peygamberlerin hak olduklarını tasdik edicilik olacağını bu milletlere bildirmişti.30
Yine Kur’an-ı Kerim, daha önce gönderilen kitaplarda peygam berimiz’in geleceğinin müjdelendiğini de açıklar.31 Kur’an-ı Kerim’in bu beyanatını Ahd-i Cedid’in sahifeleri de teyit etmektedir.32 Anlaşıldığına göre, geçmiş zamanda Allah, her milletin ıslahı için onlara bir peygamber göndermeyi irade buyurmuştur. O zaman, yeryüzünde yaşayan kavimler birbirlerinden tamamı ile ayrı idiler. Asrımızın kolay ulaşım imkânlarından o zamanın insanları mahrumdu. Daha sonra çeşitli dinlerin hepsini bir din hâlinde birleştirmek için bütün beşeriyete hitap eden bir peygamber gönderilmiştir. Binaenaleyh, bir taraftan bütün dünyayı hakk’a davet edecek Peygamber’in geliş müjdesi bütün peygamberlere haber verilmiş, diğer taraftan da O büyük Peygamber’in kendinden önce gelen peygamberlerce hak olduğunu tasdik etmeleri emrolunmuştur. Peygamberimiz bu sıfata sahip yegâne peygamberdir.
Hz. Muhammed, tebliğ ettiği dinin itikat esaslarından birisinin de bütün peygamberleri tasdik etmek olduğunu beyan etmiştir. Onlar sana indirilene de senden evvel indirilenlere de inanırlar. Ahirete ise onlar şüphesiz bir bilgi ve inanç beslerler.33 buyrulmaktadır. Yine Kur’an, her millete bir müceddit gönderildiğini beyan ederek der ki: Kendisine bir nezir gönderilmeyen bir millet yoktur.34 Daha sonra da peygamberlerden bir kısmının isminin Kur’an’da geçtiğini, bir kısmının da isminin zikredilmediğini kitabımız açıklar. Bundan dolayı her iki bakımdan Peygamber Efendimiz’in mevkii aşikârdır. Bir taraftan geçmiş peygamberlerin müjdeleri Resul-i Ekrem’in şahsında tamamen tahakkuk ediyor, diğer taraftan da önceki peygamberlere inanmayı, iman esaslarından sayan tek peygamber Hz. Muhammed oluyor. Aynı zamanda bütün peygamberlerce haber verildiği gibi, en son peygamber de budur.
Semavi kitapların, o büyük Peygamber’e ait haberleri ihtiva ettiği muhakkaktır. Eski kitapların en yenileri sayılan Ahdi Atik ile Ahdi Ce-did, Kur’an-ı Kerim’in dikkat çektiği birçok müjdeyi hâlen muhafaza etmektedir.
İsrailoğulları ile Hz. İsmail’in oğulları aynı dedenin yani Hz. İbrahim’in zürriyetidir. Hz. İbrahim’e gönderilen ilahi kitap bize intikal etmemiş ise de onun oğulları Hz. İshak ve Hz. İsmail’in zürriyetleri hakkında Cenabıhakk’ın vaatlerine dair ahd-i kadimde pek çok ayet vardır. Kur’an-ı Kerim bu emirlere işaret ederek der ki: Rabbi, İbrahim’i birtakım emirlerle denemiş, o da onları yerine getirmişti. Allah, “Seni insanlara önder kılacağım.” demişti. O “soyumdan da” deyince, “Zalimler benim ahdime erişemez.” buyurmuştu.”35
Bu suretle İbrahim Peygamber’in zürriyetine nübüvvet verileceği vadedilmiş ancak zulüm ettikleri takdirde bundan mahrum edilecekleri beyan edilmiştir. Hz. İbrahim ile İsmail’in Kâbe’deki duaları aynı şeyi göstermektedir. Bunlar diyorlardı ki: Rabb’imiz! İçlerinden onlara senin ayetlerini okuyan, kitabı ve hikmeti öğreten, onları her kötülükten arıtan bir peygamber gönder. Doğrusu güçlü ve hâkim olan ancak sensin.36 Tevrat, Hz. İshak ve İsmail’in dünyaya teşriflerinden önce Hz. İbrahim’e bildirilmiş böyle bir vahiy kaydeder. ahd-i kadimde deniliyor ki: Sizden büyük bir millet meydana getireceğim, sizin namınızı yükselteceğim. Sizi taziz edenleri izzete mazhar edeceğim. Size lanet edenlere lanet edeceğim. Sizinle bütün dünyanın aileleri izzete ereceklerdir.37 Bu ayetleri düşündüğümüzde, bunlarda İsmailoğulları’na, yani Müslümanlara işaret edildiği açıkça ortaya çıkar. Çünkü bütün insanlar arasında yalnız Müslümanlar günde beş vakit namazlarında Hz. İbrahim ve onun ehline rahmeti ilahi niyaz ederler. Derler ki: Ya Rabbi İbrahim ile onun ehlini nasıl rahmete mazhar kıldınsa Muhammed ile onun ehlini de rahmete mazhar kıl.
Kitab-ı Tekvin’de Hz. İsmail’den ismi ile bahsedilerek, hakkında deniliyor ki: İsmail’e gelince, seni dinledim. Onu rahmete mazhar kıldım. Onun semeresini devam ettireceğim. Onun zürriyetini çoğaltacağım. İsmail on iki emirin babası olacak. Ondan büyük bir millet vücuda getireceğim.38
Kitab-ı Tekvin’in Hz. İsmail’e ve zürriyetine ait olan bu beyanları ile İbrahim Peygamber’e ait olan beyanatı birbirine uymaktadır. Çünkü burada ilahi vaat çok güçlüdür. Benim ahdim şudur. Bu ahdi muhafaza edeceksiniz. Benimle sizin her birinizin zürriyeti arasında şu ahit meydana gelecektir: Her erkek çocuğu sünnet edilecek. Bu sizinle benim aramdaki ahdin bir nişanesi olacaktır.39
Sünnet olma işi, İsrailoğulları ile İsmailoğulları arasında bir zaman için müşterek bir âdetti. Fakat şu anda bu geleneğe, ancak Müslümanlar riayet etmektedir. İsrailoğulları’ndan bu âdete şimdiye kadar riayet edenlerin sayısı çok azdır. Peygamber Efendimiz’in geleceğine dair ikinci müjde Hz. Musa tarafından verilmiştir. Cenabıhak, Hz. Musa’ya vahyetmiştir ki: Onlara kendi kardeşlerinin arasından bir peygamber göndereceğim. Bu peygamber sana benzeyecek ve Benim emirlerimi irat edecektir.40
Hz. Musa’nın bu müjdesi gün gibi aşikârdır. Musa’dan İsa’ya kadar gelen bütün Beni İsrail’e ait peygamberlerin hiçbiri bu müjdede bahsedilen peygamber olduklarını ifade etmemişlerdir.
Musa’nın şeriatını tatbik için gönderilen Beni İsrail peygamberlerinin, Hz. Musa’ya benzemeleri apaçık sebeplerden dolayı mümkün değildi. Bu müjde Yahudiler arasında yaygındı. Bundan dolayı Yahudiler nesilden nesile Hz. Musa’ya benzeyecek olan bu Peygamber’i bekliyorlardı. Hz. Yahya ile kendisine kim olduğunu soranlar arasında şöyle bir konuşma geçmişti. Yahya’ya “Sen kimsin?” denildiği zaman, “Ben Mesih değilim.” demişti. Kendisine “O hâlde kimsin, İlyas mısın?” denilmiş, o “Hayır.” demişti. Bu sefer Hz. Yahya’ya “Sen yoksa o peygamber misin?” denilmiş fakat o yine “Hayır değilim.” demişti.41
Bu muhavere açıkça gösteriyor ki Yahudiler üç muhtelif peygamber zuhurunu bekliyorlardı. Birincisi tekrar geleceğine inandıkları İlyas’tı. İkincisi Mesih’ti. Üçüncüsü o kadar geniş bir şöhrete haizdir ki ona “O peygamber” denilmektedir. Kimin kastedildiğini beyan etmek için “O peygamber” demek kâfi geliyordu. Hz. İsa’nın gelişinden önce Beni İsrail, mukaddes kitaplarında belirtildiği üzere üç peygamber bekliyorlardı. Mesih, İlyas -ki ikinci kere gönderilecekti-ve Musa’ya benzeyen peygamber. Bunlardan ikisi gerçekleşmişti. İsa, Mesih olduğunu Yahya ise İlyas’ın ruhu ile gönderildiğini ikrar etmişlerdi. Fakat bunların hiçbirisi kendilerinin Musa’ya benzeyen peygamber olduklarını söylememişlerdi. Bunları tanıyanların hiçbiri de bu sıfatı iki peygamberden hiçbirine vermemişlerdi. Hz. İsa’nın peygamberliği ile Beni İsrail arasında devam eden nübüvvet silsilesi sona ermişti. Bu suretle Beni İsrail’in mukaddes kitaplarında gönderileceği müjdelenen peygamber, Beni İsrail arasından çıkmamıştı. Fakat dünya tarihinin sahifelerini karıştırdığımız takdirde Peygamber Efendimiz’den başka hiçbir nebinin Hz. Musa tarafından gelişi müjdelenen kimse olduğunu söyleyen olmamıştır. Kur’an-ı Kerim’den başka hiçbir mukaddes kitapta, bu müjdenin bi’seti Muhammediye ile tahakkuk ettiğini söylememiştir. Meydana gelen olaylar da bu neticeyi teyit eder. Hz. Musa’dan sonra gelen peygamberlerin