Ахмет Мидхат

Paris’te Bir Türk


Скачать книгу

“Yani?”

      Nasuh: “Yani Gardiyanski ne ihtiyardır ne de genç. Fakat tecrübesi, aklı pek pirane ve muamelesi ise pek civanane, serbest, doğru sözlü, açık yürekli bir adamdır. Böyle adamların dışı ile içi bir olur. Görünüşünde iyilikten başka bir şey görülmediği gibi, içinde de görülmez.”

      Cartrisse: “Riya ediyorsunuz efendim! Ben ise bilakis Gardiyanski’yi pek tehlikeli bir adam görüyorum. Onun yüreği kırkambar olmalıdır.”

      Nasuh: “Eğer riyakârlığı bana layık ve münasip görüyor iseniz şimdi riyayı asıl şu sözünüz üzerine etmem, yani sözlerimi sizin fikrinize tatbik eylemem lazım gelirdi. Hâlbuki işte teveccühüne mazhar olmakta bulunduğum sizin gibi bir madame’ın şu fikrine itiraz etmeye cesaretle derim ki Gardiyanski hakkında pek büyük bir iftirada bulunuyorsunuz. Benim o adam hakkında fikir ve düşüncem sizin bu iftiranıza tamamıyla muhaliftir.

      Cartrisse: “Öyle ama ben sizin fikrinizde çelişki gördüm. Dün siz demediniz mi ki bir adam ile öyle çarçabuk dost olamazsınız. Hâlbuki Gardiyanski hakkında…”

      Nasuh: “Hayır efendim! Çelişmedim. Fikirce, lisanca, fiil ve hareketçe çelişkiyi, benim gibi tabiatına uygun hislerinden başka hiçbir fikir, emel ve düşünceye tatbik-i hareket etmeyen adamlarda bulamazsınız. Onu, hiss-i derunu başka ve müptela olduğu şeytanlık cihetiyle bin türlü gayrimeşru emele sapmasından dolayı düşüncesi ve hareketi de başka olan adamlarda bulursunuz. Ben dün size demedim ki bir adamı ancak uzun müddet içinde tanıyabilirim! Ve bugün de size demiyorum ki ben Gardiyanski’nin dostu oldum!”

      Cartrisse: “Sizinle edilen sohbete doyulmaz Monsieur Nasuh! Fakat rüzgâr ve sallantı ziyade. Sizi terk etmeme müsaade buyurunuz, bonjur!”

      Nasuh: “Her sözünüz ile bahtiyarlığımı arttırmaktasınız madame! Bonjur!”

      Sekizinci Bölüm

      Cartrisse’in vedası üzerine Nasuh, kadının kendi kabinesine inip yatağına gireceğini zannetmiş idiyse de Cartrisse aşağıya inmeyip bilakis birinci kamaraya doğru ilerledi. Bugün nazarıdikkatimizi Cartrisse ile beraber birinci kamaraya sevk edecek isek de ondan evvel şunu haber verelim ki öte tarafta mahut Madame de Trouville ve yine mahut tabirine layık göreceğiniz Zekâ Bey ile serbest serbest aşüftelik etmek için yalnız Nasuh’u mâni görmekte bulunduğunu Nasuh anlamış olduğundan bunları da biraz rahat bırakmak üzere bile bile aşağıya inmiştir.

      Ama şimdi siz sual edersiniz ki Madame de Trouville’in Nasuh’tan çekinmesi ne idi?..

      Biz bu sualinize şimdilik hiçbir ikna edici cevap veremeyiz. Nasuh’un De Trouville’e yalnız, “Bu hâller, bir marquise valideye bile yakışmaz. Nerede kaldı ki bir Madame de Trouville’e! Hatta bizim marquise valide asla böyle şeyler yapmazdı. Artık Madame de Trouville’e caiz midir ki!..” demiş olduğunu siz de işittiniz, biz de. Demek oluyor ki De Trouville’in yalnız bu efsunun kuvvetinden çekincesi vardı.

      Nasuh salona indiğinde Monsieur Gardiyanski’yi görüp selamlaştı. Yukarıda Cartrisse ile olan konuşmalarının özetini arz etti. Gardiyanski Cartrisse’in kendi hakkında Nasuh’tan fikir sormasına pek memnun oldu. Zira bugün böyle bir mevkide şu hâl, Cartrisse’in, Monsieur Gardiyanski’yi mülahazaya ve tetkike değer bir adam olarak telakki etmiş bulunmasına delalet ederdi.

      Sonra bu iki yol arkadaşı oturup konuşmaya başladılar. Sözü en evvel Cartrisse’in övgülerinden açıp sonra Fransız ahlak, davranış ve âdetlerine intikal ettirerek nihayet Fransızlar içinde Cartrisse hâl ve tavrında kadınlar pek nadir olacağına kadar varıp orada karar kıldılar. Biz şimdi nazarlarımızı birinci kamaraya çevirelim:

      Henüz vakit sabah olup vakıa Catherine yatağından çıkmış idiyse de daha tuvaletini yapmayıp ve elbisesini giymeyip sütlü kahvesini kabinesine istemekle, orada yemeğini yemekte bulunmuştu. Cartrisse’i görünce tavrında o kadar büyük bir memnuniyet alameti ile karşıladı ki görseniz Cartrisse’in davası üzerine, Catherine kendisinin kızı idi zannederek kız kardeşi olmak hususunda Gardiyanski ile Nasuh’un inatlarının yersiz olduğuna hükmederdiniz.

      Bunlar birbiriyle öpüşerek:

      Cartrisse: “Bonjur benim mini mini afetim.”

      Catherine: “Bonjur azizim Cartrisse! Vallahi geldiğine pek isabet ettin. Senin huzurunla içtiğim kahvede başka lezzetler bulacağıma sen de eminsin zannederim. Sana da bir kahve ısmarlayım mı?”

      Cartrisse: “Teşekkür ederim. Ben kahvemi içtim. Yalnız seni sıhhatte, şevkte, şetarette görmek lezzeti bana kâfidir.”

      Catherine: “Nasıl? Havamız pek fena değildir ya? Gemi o kadar sallanmıyor.”

      Cartrisse: “Rüzgâr pupadandır. Gemiciler böyle havadan korkmazlar. Yelkenler fora! Yukarıya çıksan pek hoşlanırsın. Gemi donanmış bir gelin gibi. Hem de gerçekten bir gelin. Kar gibi beyaz elbisesinin eteklerini güzel ellerinin incecik parmaklarıyla çimdikleyerek nazla, istiğna ile raks eden gelin gibi.”

      Catherine: “Şairsin be Cartrisse’ciğim. Şairliği hiç elden bırakmazsın.”

      Cartrisse: “Bunda şairlik yok! Hakikat bundan ibarettir. Hem öyle bir tesadüf içinde seyahat ediyoruz ki insan hiç şair olmasa Victor Hugo kesilecek!”

      Catherine: “Neden?”

      Cartrisse: “Neden olacak? İkinci mevkide birkaç arkadaşım vardır ki Şark ve Garp’ın edebî eserlerini hafıza kütüphanelerine doldurmuşlar, hepsini toplamışlar.”

      Catherine: “Sen tevekkeli vapurlarda, trenlerde hep ikinci mevkileri tercih etmezsin.”

      Cartrisse: “Ben işimi bilirim kuzum. Birinci mevkiye gireyim de dünyasına geldiği için pişman olan İngiliz lordlarının mermer gibi suratlarına mı bakıp kalayım? Mermerden masnu13 statülerde, mütebessim çehreler görülür, İngilizlerde görülmez. Bir sen varsın değil mi? Seni de gelip görebilmek elimdedir.”

      Ama ikinci mevkiler, hiçbir vakitte kafa dengi adamlardan hali değildir. Orada ne servetine mağrur kibirliler bulunur ne de en sefil insanlar ki nazarımda adi hayvanlar takımındandırlar. Orada bazen orta hâlli ve fazilet cihetiyle birinci mertebede bulunanlar vardır. Zira defalarca tecrübe ettim ki fazilet cihetiyle birinciliği haiz olanlar ekseriya servet cihetiyle ikincilikte bile bulunamazlar.”

      Catherine: “Zannederim ki beraber bulunduğun arkadaşlar yalnız şair değildirler. Hem şair hem de filozofturlar. Şairane fikirlerinle beraber, felsefi düşüncene dahi genişlik vermişler ki şairlikle filozofluğu meze ederek bahsediyorsun.”

      Cartrisse: “Vakıa hata ediyorum. Dünyada seni şiir ve felsefe dahi eğlendiremez.”

      Catherine: “Öyle evham ve zanlardan ne lezzet alabilirim?”

      Cartrisse: “Hele fizikten bütün bütün sıkılırsın. Öyle değil mi?”

      Catherine: “Tabiiyyat ve maddiyattan sıkılmayacağım gelir ama onlar dahi birer kuvvetli esas ve belli bir şey üzerine kurulu değildirler. Hayattan bahsederler, hayatın ne olduğunu bilmezler. Varlıkları tahsil ederler. Tahsil ettikleri unsurların ne olduğunu bilmezler. Boş şeyler efendim boş şeyler… Hepsine göz gezdirdik. Hiçbirisinde eğlenecek bir şey bulamadık.”

      Cartrisse: “Ya müzik?”

      Catherine: “Bak ona diyeceğim yoktur. Lakin onu da asli hüviyetinde bırakmamışlar ki! Müzik kendi manasını, hâl ehli olanlara anlatamayacakmış gibi tutmuşlar, içine bir de şiir ve edeb katmışlar. Müziği şairiyet seslerinin nağmeleri hâline getirmişler, bırakmışlar. Müzikte bir güzel parça icra olunuyor mu? Hemen hatıra o parça ile beraber okunacak şiirler geliyor. Geliyor da müziğin o semavi ve büyük manaları