M. Turhan Tan

Akından Akına Bir Kazıklı Voyvoda -III. Vlad Tepeş Drakula- Romanı


Скачать книгу

Türklerden korkuyorum! Beni Kazıklı Voyvoda yapan işte bu korkudur. Deminden içimde kurt, kafamda yılan var, dedim. O kurt, o yılan hep Türk korkusudur. Gece uyuyamıyorum, gündüz geniş nefes alamıyorum. Gözümün önünde hep Türkler dolaşıyor. Bu hayaletlerden kurtulmak için kan döküyorum, insan kazıklatıyorum.”

      Delikanlıyı, cılız bir ağaç silker gibi hızlı hızlı salladı.

      “Bana yol göstereceksin, mutlaka bir yol göstereceksin! Türklerin ayakları altında kalmamaklığım için çare bulacaksın. Yoksa seni de yurttaşların gibi yakarım, hem kazıklattıktan sonra yakarım!”

      Demitriyos ne telaş ne ürküntü gösterdi, soğukkanlılığını kaybetmeden cevap verdi:

      “Her güçlüğün bir de kolay yanı vardır. Beni dinlerseniz Türk korkusunu da gidermenin mümkün olduğunu anlarsınız.”

      Vlad, delikanlının yakasını bıraktı, inanmazlıkla dolu gözlerini aça aça sordu:

      “Doğru mu söylüyorsun, beni bu yaman korkudan kurtaracağını umuyor musun?”

      “Ummasam açık söylerdim, elimden bir şey gelmez, derdim.”

      Voyvoda, Yaksiç’in yüzünü gözünü şapır şapır öptü, yanı başına oturdu, yalvardı:

      “Ne düşündüğünü söyle, uzun uzun söyle. Eğer benim de içime inan verirsen seni kendime dost edinirim.”

      Genç Macar, kısa bir düşünceden sonra fikirlerini anlatmaya girişti:

      “Türklerden korkmakta haklısınız. Çünkü Türk, yeryüzüne inmiş bir buluttur. Durmadan yürür ve durmadan yıldırım püskürür. Dağılmak bilmeyen bu bulutun önünde sağ kalmak imkânı yoktur. Sonra Türklerin size saldırış yapacakları da doğrudur. Çünkü dokuz on yıldan beri Fatih diye anılan Osmanlı padişahının kardeşiniz Radol’e gönül ve Eflak tahtı için de söz verdiğini biz Macarlar da biliyoruz. Fatih, gönlünün zorunu kırmayacağı gibi, sözünü de ayak altına alamaz. Demek ki buraya gelmek isteyecektir ve gelecektir!”4

      “O hâlde?..”

      “O hâlde yapılacak şey Eflak ormanlarına doğru yağacak yıldırım serper bulutu başka bir yola çevirmekten ibarettir.”

      “Bu yolu bulabilecek misin?”

      “Buldum bile: Macaristan!”

      “Türkleri Macarların üstüne mi saldırtacaksın?”

      “Evet, muhterem voyvoda. Hem de kolaylıkla!”

      “Bana olmaz işler konuşuyoruz gibi geliyor. Fakat düşün ki ben, en küçük şakayı kazıkla cezalandıran bir adamım.”

      Yaksiç, omuzlarını silkti.

      “Lütfen…” dedi. “Dinleyiniz. Fikirlerimi beğenmezseniz istediğinizi yapabilirsiniz?”

      “Söyle, fakat açık ve çabuk söyle delikanlı.”

      “Bizim kralımız Matyas Korven, düpedüz piç olan Jan Hunyad’ın oğludur.”

      “Biliyorum, eski kral Sigizmond, küçük Niyebolu’da Türk’ün gölgesinden korkup kaçarken Elizabet Morsine’yi bir köyde tanıdı, gebe etti, dokuz ay sonra Jan Hunyad çıktı. Fakat onun piçliğinden oğluna ne? İşte bugün Macar kralıdır!”5

      “Macar kralıdır amma tahtını Macarların yüreğinde kuramamıştır. Bizim tasasız yaşamamız için Aşağı Tuna’dan korkumuz olmamak lazımdır. Hâlbuki kralın gözü hep yukarıda, Viyana tarafında. Çünkü Habsburglar’dan korkuyor, onlara karşı tahtını korumak istiyor. Bu yanlış politika da bizi kızdırıyor ve bize onun bir piç oğlu olduğunu hatırlatıyor. Kralın ikici bir saçma işi de sarayına İtalyan şairler doldurması, Latinceyi ve Latinleri Macarcadan, Macarlardan üstün tutmasıdır. Biz buna da içerliyoruz.”

      Voyvoda bağırdı:

      “Ben de sana içerlemeye başladım! Benim işimi bir yana koydun, sözü Macarlara çevirdin!”

      “Bunları söylemezsem fikrimi iyi kavrayamazsınız. Türk bulutunu Macaristan’a nasıl çevireceğimi anlatabilmek için kralın durumunu göstermek gerektir.”

      “Buralarını kısa kes bari.”

      “Macarların kralı sevmediklerini anladınız, değil mi? Hâlbuki onun karısı Beatris, kocasını bir Sezar yapmak ister. Napoli kralının kızı olan bu kadın, kafasından aş yeren bir dişidir. Beyni gebelikten kurtulmaz, çeşit çeşit fikirler doğurur. İşte siz bu kadına yanaşmalısınız, Türklerle yapılacak bir savaşın kocasına getireceği şerefi anlatmalısınız.”

      “Haydi ben anlatmaya çalışayım, kadın anlar mı? Anlasa bile kocasını kandırıp Türklere karşı savaş açtırabilir mi?”

      “Bu, kullanacağınız dile bağlıdır.”

      “Ne dili kullanacağım?”

      “İstanbul’u ele geçiren Türklerin şimdi Roma’yı da zapt etmek istediklerini söyleyeceksiniz, Roma’nın Türk eline geçmesi bütün İtalya’nın Türkleşmesi demektir. Böyle bir durumda Kraliçe Beatris’in içinde doğup büyüdüğü Napoli Sarayı göçmüş olacak ve onun anası babası yurtsuz kalacaktır. Sonra Türklerin Roma’yı, bir taraftan da Belgrad’ı kendilerine merkez yaparak Viyana üzerine yürüyeceklerini yazacaksınız. Bu yürüyüş amacını bulursa Beatris’in şimdi başında taşıdığı taç da yuvarlanacaktır. İşte bu sözlerden telaşa düşecek olan Beatris kocasını sıkıştırmaya koyulacak ve zaten onu bir Sezar görmek istediği için elinden geleni yapıp kendisini Türklerin üzerine gönderecektir.”

      “Bundan benim ve hele sizin kazancınız ne olacak?”

      “Siz, uzunca bir zaman Türk bulutundan düşen yıldırımlardan uzaklaşmış olacaksınız. Kardeşiniz Radol’e bir oyun oynamak için düşünmekte serbest kalacaksınız. Ben de yurttaşlarımın ayaklanıp Matyas Korven’i kovduklarını, Macar tahtına bir piçin soyundan gelmeyen temiz kanlı bir kral oturttuklarını görüp uzaktan sevineceğim. Çünkü Matyas Korven Türklere yenilmezse de sarsılacaktır. Macarların ayaklanmasını bastıramayacaktır.”

      Vlad, oda içinde bir aşağı bir yukarı gezinmeye koyuldu. Bir taraftan başını kaşıyor, bir taraftan bıyıklarını büküyordu. Dört yüz delikanlıyı bir sözle ateşe atan bu adam, Türk korkusuyla iradesini kaybetmişe benziyordu. Duruşu, düşünüşü yüreğindeki korkunun beyninde bir kargaşalık yarattığını apaçık gösteriyordu.

      Demitriyos Yaksiç sessizdi, bulunduğu yerden göz ucuyla Kazıklı Voyvoda’nın sersemliğini süzüyordu. Neden sonra Vlad, dolaşmayı bıraktı, delikanlının yanına geldi, ellerini onun omuzuna koydu.

      “Düşüncen…” dedi. “Boş değil. Yalnız bir pürüz var. Onu da giderirsen dediğini yapacağım.”

      “Bu pürüz nedir asaletmeap?”

      “Henüz bugün yaktırdığım dört yüz genç Macar’ın hatırası!.. Onların ateşe atıldıklarının haberiyle benim Beatris’e yazacağım mektup bir günde Budapeşte’ye varırsa durumumuz çok gülünç olmaz mı?”

      Yaksiç gülümseyerek cevap verdi:

      “Aman asaletmeap, düşündüğünüz şeye bakın. Kocasını Sezar yapmak istediğiniz bir kadın, o büyük şerefin kuruntusu ile sarhoş olurken dört yüz delikanlının yanışını mı düşünür? Hele siz, Boğdan topraklarını alıp Beatris’e armağan edeceğinizi mektubunuzun bir yanında söyleyiverirseniz yurttaşların ölümü Budapeşte